• senfoni çalmaya yeterli orkestra.
  • devlet we belediyeler tarafından destek gören we finanse edilen orkestralar..
  • gunumuzde arabeskcilerin, turkuculerin sinif atlamak icin sart oldugunu sandiklari orkestra cesidi. hitap ettikleri kesimi kucumsediklerinden olacak, daha ust mevkilere ses duyurmak midir, modern bir etiket tasimak istegi midir, asagilik duygusu mudur bilemiyorum.

    ibrahim tatlises, yavuz bingol, mahsun kirmizigul falan derken simdi de alişan lakaplı turkucu de senfoni orkestrasi esliginde album doldurmus, hem de ezan, ilahi falan okumus.
  • 18.yy ın ortalarrında gelişen bir durumdur ve o zamanlarda orkestrayı yöneten bir şef yoktu.
    bach ve handel in döneminde aslında buna benzer bir durum vardı. o ara yaylı çalgılar,flütler,obualar, tombonlar, harprisikord ve diğerleri bulunurdu ve grubun merkezi yaylı sazlardan oluşurmuş.

    günümüz orkestrasında saz gruplarını yerleştiren hector berlioz oldugu söylentisi vardır.
    düzenleme:
    sabah eklemeyi unuttuğum şema:
    (bkz: http://img232.imageshack.us/…232/606/dizilista8.jpg)
  • yakin zamanda ingiltere*, hollanda ve italya senfoni orkestralarini feshettiler. danimarka da esiginde oldugunun haberini yapti iki hafta once. akibeti bilinmez n'olur amma, kapatilmalarin -ve bu ihtimalin- altinda yatan en buyuk sebebin maliyet oldugu soyleniyor.

    en basit ornegiyle 5 kisilik bir rock grubunu finanse etmektense 70 kisilik senfoni orkestrasini ayakta tutmanin daha mesakkatli oldugu one surulmus, ki bir rock grubunun konserine gidenle klasik muzigin sinirli dinleyicisi karsilastirildiginda hak vermemek guclesiyor. buna bir de geliri eklemek lazim: klasik muzik konserleri olsun olsun 20-30 tl civarindadir genel itibarda, oysa adi sani duyulmus bir rock/metal grubu konserini bu fiyata dinlemek fantezi icerir.
  • insanı garip bi stres kaplar bu dinletilere gidildiğinde. ben her daim kim nerde hata yapacak da rezil olacak diye bıçak altında dinler ve izlerim bu şahısları (duyan da hataları algılayacak hassas bi müzik kulağım var sanar).
    işte geçen akşam cso'dayız zaten içi bi kasaba adam doluyor, ben yine tedirginim neyse başladılar, bi baktım önde violin (keman da demez artiss) çalan kadınlardan biri hamile. öldüm öldüm dirildim yeminle. anne karnında bebek ne haldedir şimdi diye başladı düşüncelerim sonra ya erken doğum olursa diye endişelendim. kendime azap çektirmek için her şeye sahiptim açıkçası. derkeen arkadaki -en- karizmatik adam zile vurunca yine aklıma ilkokulda ananemlerdeki siniye vurup bu sesi çıkararak hayali çinli davetlilerimizi ağırlama seremonimiz geldi. o ara bi de nostalji yapmışım. sonra sahnedeki herkesi sırayla izledim ve uyuyakaldım.
    her senfoni benim için acayip bi uyku deneyimi.
  • farklılıklardan oluşur. her enstrüman kendi karakteriyle yer alır bu orkestralarda. keman, piyano, fagot, flüt... ne keman flüt olmaya çalışır, ne de flüt keman. hepsi ifade eder kendi hissiyatını, düşüncesini. farklılıklardan yaratılan uyumun büyüsü dinleyicinin ruhuna siner. bu tabiatta da böyledir. sonbaharda yere düşen yapraklar aynı renk değildir, aynı biçimde de değildir ama renk cümbüşü heyecanlandırır insanı. tezat yoktur bu doğal uyumlarda. aslında çok şeyi özetliyor bu kavramlar biraz daha farklı bakabilene. asıl tezat tekleştirmeye çalışan fanatik görüşlerde. üst üste eklenip disiplinel ilerleme sağlanabilecekken, farklılıkları özdeş kalıplara hapsetmeye çalışan insanların çabaları kesinlikle doğaya aykırı, ilkel. bu insanlara "müzik dinlemek" öğretilmeli, ellerinden tutup bir iki konsere götürülmeli bu insanlar. önyargısız bakabilirlerse ve biraz da düşünürlerse farkındalıkları artacaktır. işte o zaman uyuma biraz daha yaklaşacağız.
  • "standart bir orkestra konserinde, orkestraya çok yakın (burada en yakın enstruman çok baskın olur), çok yukarıda (burada pirinç enstrumanlar orantısız bir biçimde çok yüksek ses verirler) ve duvaralara çok yakın oturmaktan (buralada da ses dalgaları çarparak yankı yaparlar) kaçınmak en iyisidir. pek çok konser salonunda ideal yer, şefin yaklaşık dokuz metre arkası ve biraz soludur. eğer olanak varsa başımız orkestra şefinden bir metre kadar yukarıda olmalıdır. " alexander waugh
  • (bkz: viyolonsel konçertosu elitizmi)

    var böyle bir şey. okey çellocu bey 1 saatlik sunumu hacılamışsın ezberden çalıyorsun. ama arkandaki kemancılara da biraz izin ver yahu. tek başına bir yere kadar taşıyabiliyor çello. ne zaman ki kemancılar cümbür cemaat vuruyor tele yüreğimiz hopluyor, tüylerimiz diken diken oluyor. çellocu sürekli onların gücünü kısıyor gibi geliyor bana. çalıp geçin bir four seasons-winter ama yok dıdının dıdısında bir ritmi çalcam diye uğraşıyorlar. vur trumpete vur tele mozart çal, paganini çal ama yok.

    2cellos boşuna mı ünlü oldu? ekstremi arayıp buluyorlar, kitleleri harekete geçiriyorlar. bizim çellocu adam ise paso gıy gıy gıy.
hesabın var mı? giriş yap