seni hatırlatan yıldızlar
-
bazı şarkıların dinlemeden güzel olduğunu bilirsiniz, belki de hep onun için bekliyordunuz. kimi öyle bir an yaşarsınız ki, aslında uzun süredir o anın içinde olduğunuzu ama bunu yeni farkettiğinizi anlarsınız. kimi zaman bir metin okursunuz ve kendinizin yazdığına yemin edebileceğiniz sözcükler dokusu unuttuğunuz ama size siz kadar yakın birşeyleri anımsatır. aynı dili konuşan insanların birbirlerini kalabalıkların uğultusu içinde seçtiklerinde içlerinde hissettikleri sıcaklığı andıran bir duygu benimki. aynı şeyleri anlatma çabasının, camlardaki buğuda saklı hüznün, yemek ve rutubet kokan kasaba sokaklarının, yitip gidene uzatılan elin, gece karanlıklarının ve istasyon hüzünlerinin kırık hikayesi.
biliyorum. romanın satır aralarında kalmış eski hikayeleri ve şiirleri bekliyorum. -
dosyası dışından da olsa görülmüş; sonu da dahil olmak üzere hikayesi yazarından dinlenmiştir; sabırsızlıkla beklenmektedir.
-
onur caymaz'ın sabırsızlıkla beklenen hayat romanı. kitabın kapak arkası yazısından anlıyoruz ki hayatın acımasız ama acılı yüzlerini okuyabileceğiz bu romanda:
hayat mı daha acımasız roman mı? pavyonlar, genelevler, ucuz pastaneler, elazığ’dan istanbul’a uzanan bir tren yolculuğunda kar altında kasabalar, film setleri, futbol sahaları, yoksul evler, midye dolmacılar, berber dükkanları çıkıyor bu kitapta karşımıza.
koca dayağından bıkıp, beş yaşındaki oğluyla birlikte kaynanası ve görümceleriyle yaşadığı evi terk ederek, yeni bir hayat düşleyen; tek başına ayakta kalmaya çabalayan akşam sanat mezunu evli bir kadın aynur.
on yıl sonra hapisten çıkıp şarkıcı olmak için istanbul’a gelen, korkmuş, kıstırılmış, star-pop yarışmalarından bir şeyler ummuş, korsan cd satıcısı kırgın bir adam erdal.
bu iki insanın umutlarla, hayallerle ve kırgınlıklarla dolu sevdası.
onların hikayesine romancının özel tarihi olan bir günce eşlik ediyor. romancı da dahil, ‘merhametli’ insanlar bu düzende var olabilir mi?
onur caymaz geçmiş edebiyatın ustalarına buruk bir gülümsemeyle selam ederken bir yandan da günümüzün tüm kuşkusunu ve yalnızlığını anlatıyor. -
-
bugün itibariyle kitapçılarda olacağına dair bir rivayet olan kitap. ama biz daha çıkmadan elimize aldık, evirdik, çevirdik, okşadık; çaktırmadan son cümlesine baktık; okuduktan sonra tarif edeceğiz dilimiz döndükçe.
-
artık kitapçılarda olan kitap.
-
bir taraftan icim burkularak ve uzulerek huzunle;ama ote yandan onur caymaz'in edebiyatci kisiligine hayran olarak zevkle ve "boyle dusunen,boyle hisseden,boyle goren,gorebilen" insanlar da var iste diye umutla okunan bir kitap..
-
(bkz: büyük ayı)
-
son yillarda yerli yazarlarin romanlarini (ahmet umit disinda) okumaktan beni alikoyan; aglak entellektüel yasamlar cevresinde kurgulanarak yapiskan bir romantizme garkolmus, ya da burjuva bir marjinallik dogrultusunda ozgür kadin imaji yaratan bir cok kitaptan sonra icime ferah bir su serpmis olan onur caymaz romani..
romanin kurgusundan ziyade** sunum bicimi oldukca cekici ve cok da hos olmus.. böyle olunca da roman, bir romanin ortaya cikis romani olmus.. pek güzel..
romanin daha ilk sayfalarinda eski ahsap ürünlerde kullanilan büyüleyici bir ardic kokusu doluyor insanin genzine..
modern bir giysi üzerindeki sandik lekesi gibi adeta kahramanlar.. kendi ceyiz sandigimizda gizledigimiz kendi gecmisimiz gibi biraz..
cagdas bir orhan kemal mi desem ne desem bilemiyorum artik..
hem postmodern hem de klasik olmayı başaran ustalıklı bir roman..
siirsel yaklasimlar yakalaniyor zaman zaman.. ve siirsellik cok basarili kullanilmis.. zira siirsel bir dile basvuran yazarlarin cogu bunu abartarak yapis yapis hale getirir genelde.. böyle bir yapiskanliktan eser yok romanda.. yazarin siirselligi duru bir su gibi islemis romana..
hos ve ilginc benzetmelerle donatilmis ayrica.. durup düsündüren ayrintilar bunlar:
11 rakaminin yanyana duran iki kisiye benzetilmesi gibi..
ya da "allah icindeki yaradir insanin" paragrafi gibi..
ya da köylü milletin efendisi oldugu için, köy kökenli hizmetlilere efendi diye seslenmemiz gibi..
tokat için asketmek fiilinin yakistirilmasi gibi..
ve daha niceleri..
üstüne üstlük, hayatım roman türünden arabesk bir çağrışım bu kadar mı güzel sindirilir böyle güzel bir kurguya..
her sey bir yana, "insan kendine ne kadar yakindir", bunu görüyor okur romanda.. denizde bir kum tanesi olduğumuzu hatırlatıyor bize.. okura verdiği " bu romanı unut " mesajıyla da pekiştiriyor bunu yazar..
lakin kalbim unut bu şiiri deyince unutulmazlar arasında yerini alıyor derhal..
yerli roman okumayi yeniden sevdirdigi icin tesekkürler.. -
sait faik'in "kaybettikten sonra bulduğumuz o şey nedir?" sorusuna cevap olan roman. çünkü kaybettikten sonra bulduğumuz o şeyin eski okuma heyecanı olduğunu anlıyoruz kitaba başladığımız o ilk andan itibaren. hani çocukken sobanın dibine kıvrılıp ökkeş okurken hissettiğimiz ve sonra yıllar ve kitaplar içinde kaybettiğimiz heyecan. kitap okumak için, "bunu da okumalıyım" duygusundan bağımsız bir heyecan da olabileceğini hatırlatıyor caymaz bize. gurbet kuşları'nı okuduğumuz ortaokul yıllarından bir öğle sonrası çıkıp geliyor sözgelimi; eski türk filmlerinin bazılarında hissettiğimiz samimiyet yokluyor bir yerimizi, çok şey hissediyor tarif edemiyoruz; düğümleniyor sözcüklerimiz. onur caymaz'ın da hayatı öğrenemeyenlerden olduğunu düşünüyor insan ve en çok da roman da yazsa şair gibi baktığını dünyaya. istanbul gibi bir yerde bu vıcık vıcık edebiyat ortamlarında nasıl olup da samimiyetini yitirmediğine de hayret ediyor insan.
"yaz geçer" demişti şair, "yazınca da geçmiyor kalp ağrısı gibi ağır bir yara" diye cevap vermişti bir başkası. evet onur, yazınca da, okuyunca da geçmiyor kalp ağrısı gibi ağır bir yara; geliyor yokluyor ara sıra. iyi ki de yokluyor. belki de onun hatırına buradayız, insanız, dünyadayız.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap