*

  • 12 eylül 2010 tarihinde yapılacak olan referandum'un sarmalanıp, bohçalanıp, makyajlanıp gizlenmeye çalışılan gerçek sorusu ve asıl hedefidir. türkiye cumhuriyeti yerine getirilmek istenen bu sistemin önünde şu anda tek engel olarak görülen yargı üzerinde de tam ve mutlak hakimiyet kurulduktan sonra bu hedefe ulaşmak için pek bir engel kalmayacaktır. ülkenin tüm dinamiklerini kontrol eden ve demokrasinin sadece hedefe gitmek için kullanılan bir araç olduğunu geçmişte açık seçik ifade etmiş bir zihniyetin eline bu silah verilecek olursa çok yakında gerçekleşmemesi için hiç bir sebep kalmayacaktır. o nedenle hiç kimse kendini kandırmasın ve bu referandumla demokrasi gelişecek falan diyerek pembe hayaller kurmasın. sadece bir tercih yapacaksınız laik demokratik türkiye cumhuriyeti devam edecek mi yoksa şeriatçı islam diktatörlüğü modelinde yeni bir yönetim şekli mi kurulacak. tüm bu tantananın sebebi budur. karar sizin.
  • ab ve abd'nin türkiye için hazırlattığı kostüm.
    amaç; barzani ile bölge kürtlerini, malum sadrazam hazretleri ile de türkleri keklemek.

    ee zamanında bilmem kaç abd askerinin geçişi için "hımm 20 milyar dolar yapın bari şeklinde- at pazarlığı yaparsan vampirle, olacağı budur. atatürk deyince de kudur.
  • bir anlam kalabalığı. zira diktatörlük olmayan şeriat, şeriat olmayan islam devleti olmaz.
  • referandumun gerçek hedefinin şeriatçı islam diktatörlüğü kurmak olduğu yönündeki tez'e herhangi bir antitez ile yanıt veremeyenlerin ama eskiden kemalist diktatörlük vardı şimdi de şeriatçı islam diktatörlüğü olsun birazcık ne var ki bunda hem şeriat çok güzel bir şeydir, iyidir, tatlıdır, pambık şekeri ve hatta barbie bebek gibi sevimlidir şeklinde argümanlar üretmesine yarayan ve 12 eylül 2010 tarihinde kabul veya red edeceğimiz yönetim tarzıdır.
  • tez bile sayılmaz. kendi hayalinde yarattığı düşmanlardan korkan bir kisim beyinlerin hezeyanı der geçerim. 10 yıldır her sene, şeriat geliyor canlar muhabbetinden bıkmadı, usanmadı bu grup insanlar..
  • şeriatın derin ulvi siktiri boktan anlamını değil afganistan, iran, vb islam ülkelerinde uygulandığı halini gören insanların korktuğu diktatörlüktür. türkiye 80 senedir müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında en çağdaş olanı ise bu tamamiyle 80 senedir islam'ın politik tarafının bastırılmış olmasındandır. islam'ın politikaya bulaştığı hiçbir ülke belini doğrultamaz. çünkü islam'ın ta kendisi insan hak ve özgürlüklerine ters bir sistemdir.
  • saçmasapan bir laf. bir kere hani şu dilbilgisi dersinde incelediklerimiz gibi, gereksiz kelime kullanımı var. sanki şeriatçı islam, şeriatsız islam varmış gibi bir atmosfer filan? kuzum, siz kafayı mı yediniz paranoyadan? omurilik soğanınızla mı yaşıyosunuz artık?

    kurana ve sünnete dayanan hukuka, islam hukuku denir. islam hukukunun islamî terminolojideki karşılığı şeriattır. eğer bir islam devleti kurulacaksa hukuk sistemi elbette kur'an'a dayanacaktır. öyleyse şeriatçı islam devleti gereksiz bir tamlamadır.
    diktatöryaya gelince, bu topraklarda bütün ömrünü bir diktatöryaya karşı mücadele vererek geçirmiş bir sosyo-siyasî hareketin kendisinin bir diktatörlük kuracağını sanmıyorum. müslümanlar diktatörlüğün, baskının, ötekilenmişliğin, asimile edilmeye çalışılmanın ne demek olduğunu hakkel yakîn olarak öğrendiklerinden dolayı kendilerinin böyle bir işe girişmeyeceklerini ümit ediyorum.

    ha, son olarak: recep tayyip erdoğan hükûmetiyle şeriat meriat gelmez. bu adamlar o adamlar değil. ancak islamî soslu seküler temelli arada derede yeni bir yönetime kavuşuruz. öyle korktuğunuz gibin olmaz yani. yımışah olur. dağılın hadi.

    not: yanılmışım. baskı görenlerin baskı uygulamayacakları konusunda cidden yanılmışım. ha ama son paragrafta ısrarcıyım. rahat olun.
  • içinde islam geçtiği için kötüdür.

    iran'daki komünistler de mollaların bir diktatörlük kuracağına inanmıyordu çünkü mollalar bir diktatorya olan şaha karşı ayaklanıyordu, hiç bu mollalar diktatörlük rejimi kurar mıydı? ama kurdular. çünkü islam'ın dininde de politik tarafında da kendinden olmayan hiçkimseye zerre tahammül yok...
  • türkiye'de, niteliği biraz yanlış dile getirilmiş olan bu yönetim biçiminin yerleşeceğine dair bir endişe var. bu endişenin karşısında da paranoya suçlamaları bulunuyor. her durumda, önümüzdeki referandum ve genel olarak ak parti'nin anayasa çalışmaları bu konu ile ilgili.

    referandum'dan "evet" sonucu çıkarsa türkiye "şeriatçı" olur mu bilmiyorum. fakat diktatörlüğe doğru yol alacağı açıktır.

    18. ve 19. yüzyıllarda bir meclis ne kadar geniş yetkilere sahip olursa, o kadar "ilerici" bir rejimin işareti sayılabilirdi. ne olsa o meclis ya bir monarşiyi yıkarak ya da bir monarşiye eklemlenerek ortaya çıkmıştı. bunun doğal neticesi olarak, daha önce esas iktidar olan monarşinin yetkilerini ortadan kaldırmış veya sınırlamıştı.

    fakat aradan, hazine teorisinin ve ardından hukuk devletinin ortaya çıkışını da içeren bir süreç geçti. siyasi anayasal denetim mekanizması oluştu. bunun yetersiz olduğu görüldüğünden anayasal denetimin siyasi değil, yargısal olması gerektiği düşünüldü. yargı bağımsızlığı ile bu güvence sürdürülebilir hâle getirildi.

    fakat dünyada yeniden bir otoriterleşme eğiliminin görüldüğü bir çağda, türkiye'deki iktidar sahipleri de bu fazlasıyla kısıtlanmış iktidar anlayışından rahatsız olmaya ve bu rahatsızlığını dile getirmeye başladı. liberalizmin özgürlük kavramını istediği yöne çekebilmekteki muhteşem başarısı, sosyalistlerin kandırılmaya meyyal karakteri ile birleşince iktidardaki kapitalist-islamcı kesim, sınırlamaları kırmak için önemli bir fırsat bulmuş oldu.

    bütün bu tartışmaların arasında unutulan şey, demokrasinin nasıl ortaya çıktığı ve nasıl yerleştiğidir.

    bunu milyonlarca kez tekrar etmek gerek: demokrasi, ancak ve ancak iktidarın sınırlandırılması ile mümkün olabilir. demokrasi demek, iktidarın sınırlandırılması demektir. magna carta libertatum da budur, bill of rights da budur, habeas corpus act da budur, amerikan anayasası da budur, fransız anayasası da budur, kanun-ı esasi de budur. anayasa mahkemelerinin kurulmasının sebebi, elbette, budur.

    ak parti, çok açık bir şekilde, kendi iktidarının önündeki engelleri kaldırmak istiyor. her iktidar bunu ister, burada şaşkınlık verici bir şey yok. şaşkınlık verici olan, iktidarın karşısında bulunup onu engellemeye çalışması gereken kitlelerin, aksine iktidarı destekliyor oluşudur.

    bu destekçilerin kendi vicdanlarını rahatlatmak için kullandığı "türkiye'de esas iktidar kemalist bürokrasi ve ordudur." bahanesi, diyelim ki gerçek olsun. şu hâlde dahi, gereğinden fazla kuvvetli olan fakat anayasal yetkileri dolayısıyla ancak ikincil ve yönlendirici/engelleyici bir iktidar olan kemalist iktidarın yıkılması amacıyla, birincil ve etkin iktidarın önündeki sınırları kaldırmanın neticesi ne olacaktır diye düşünmek gerekir.

    neticede fark edilmesi gereken gerçek, şeriat tartışmaları ile gizlenen bir gerçektir. o gerçek de iktidar üzerindeki sınırlandırmaların kaldırılmasının sadece türkiye'de değil, dünyanın her yerinde diktatörlüğe doğru atılacak bir adım olduğudur.
  • (bkz: #29126400)
hesabın var mı? giriş yap