• üst klasman hakemi. istanbul bölgesi hakemidir.
  • 6 mart 2010 samsunspor adanaspor maçında gösterdiği yönetimle bırakın üst klasman olmayı mahalle maçı yönetmekten bile aciz olduğu aşikardır. kendisi hakkında söyleyebileceğim en kibar şey dahi silineceğinden bu kadarıyla bırakıyorum sözlük. ne o serkan takım*'ın üst üste 5 maç kazanıp 6. maçı da kazanması seni çok mu rahatsız etti? yoksa birilerini rahatsız etti de sen de piyon mu oldun?
  • 22 mart 2010 bursaspor denizlispor maçı'nda 1 tane bile yanlış düdük çalmamış, göz kamaştıran hakem.
  • 22 mart 2010 bursaspor denizlispor maçı'nda 1 tane yanlış düdük çalmamış, göz kamaştırmış hakemdir. buraya kadar tamam.

    yalnızca, bir de çalması gerektiği halde çalmadığı düdük vardır ki o da maçın sonucuna direkt etki yapmıştır. son dakikalarda bursa ceza alanı içindeki karambolde ivankov'un rakip oyuncuya yaptığı kafa-kol hareketini görmemiş veya es geçmiştir.
  • kendisiyle mazlum uluç'un yapmış olduğu güzel bir ropörtaj bulunmakta;

    -mhk'nın gelecek adına en güvendiği hakemlerden serkan çınar'ın kim olduğunu öğrenerek başlayalım istiyorum.

    1976 kırklareli doğumluyum. ilk ve orta öğrenimimi babaeski'de aldım, liseyi lüleburgaz'da okudum. sporla mahalle arasında futbol oynayarak tanıştım. ondan sonra 8 yaşında alpullu şekerspor'un altyapısında futbola başladım. kendim gidip müracaat ederek futbolcu oldum. 4 yıl orada oynadım. ama orada bir talihsizlikle karşılaştım.

    -nasıl bir talihsizlikti?

    antrenmanlarda çok başarılıydım ama maç günleri hep yedek kalıyordum. kurum takımı olduğumuz için antrenörümüz de fabrikada çalışıyordu. kadroda da müdürlerin çocuklarına yer veriyordu. bunun üzerine lisansımı alıp 13 yaşındayken başka bir takıma gittim. o yaşta olmama rağmen benden üç yaş büyüklerle genç takımda oynuyordum. üç yıl sonra kırklareli camspor'a transfer oldum. genç takımdaki antrenörümüz haşim hoca beden eğitimi öğretmeniydi ve benim üniversitede okumam da onun sayesinde oldu.

    -nasıl sağladı bunu?

    endüstri meslek lisesi'nden mezun olmuştum ve üniversiteye giremeyeceğimi düşünüyordum. haşim hocam beni, "niye kazanamayacaksın ki?" diye yönlendirdi. orada futbolumu da geliştirdim. 18 yaşında il karmasına seçildim, a takıma yükseldim ve istanbul'daki olimpik takım seçmelerine davet edildim. o gün takıma seçilen emre aşık ve alpay özalan'dan sonra ben geliyordum. ama takımın önemli maçları sebebiyle seçmelere gidemedim. yine o dönemde bakırköyspor'a gitme durumum oldu ancak bu defa da bir sakatlık yaşadım. bunun üzerine haşim hocam "bak bu işin sakatlık gibi riskleri de var. kendini sadece futbola endeksleme. bir meslek sahibi ol" tavsiyesinde bulundu.

    "2. lig'de hentbol oynadım"

    -bu tavsiyeye uydun sanıyorum.

    evet, edirne'de trakya üniversitesi meslek yüksekokulu'nu kazandım. 2 yıl orada okudum ve bu sırada sakat olduğum için futboldan uzak kalınca üniversite takımında hentbol oynadım. takımla ilk antrenmana çıktığımda, "ben bu işi yapamam" dedim. çünkü kadroda milli oyuncular vardı. ama üzerimde büyük emeği olan beden eğitimi bölüm başkanımız ilhan topçu sağ olsun, beni devam etmem konusunda teşvik etti. antrenmanlara devam ettim ve lisansım gelene kadar 1-2 ay sadece idman yaptım. sonrasında takıma girmeye başladım ve iyi bir düzeye geldim. 2. lig'de profesyonel olarak hentbol oynadım. bu sırada 1. lig takımlarından teklifler de aldım. ama hentbol benim için sadece sakat oldum dönemde spordan kopmamak için bir araçtı. yine de hentbolda hiç beklemediğim bir düzeye geldim. bu sırada ilhan hocam sporda başarılı olmak için gereken özelliklere sahip olduğumu söylüyor ve beni teşvik ediyordu.

    -neydi bu özellikler?

    mesela bir gün antrenmanı durdurup diğer oyunculara, "serkan sizden sonra başlamasına rağmen başarılı olabiliyor, çünkü oyun içinde hep bir b planı var. topu aldığı zaman rakibini geçemeyecekse kafasında mutlaka ikinci bir planı var. bu nedenle başarılı oluyor" demişti. patlayıcı kuvvet ve çabukluk gibi özelliklerimin de iyi olduğunu söyledi. kendi kendimi tanımaya başladım ve spordaki bakış açım da değişti. bu arada futbol oynarken eski galatasaraylı bülent eken'in bana yaptığı katkıyı da belirtmem gerekir. kırklareli cam'a iş yapıyordu ve bu arada takımı da çalıştırıyordu. italya'dan antrenörlük belgesi almıştı. ondan aldığım anatomi ve futbol bilgisini besyo'da okurken görmediğimi söyleyebilirim. futbol sistemleri konusunda da ondan çok şey öğrendim. bülent hocayla çalışmam bana çok büyük katkılar sağladı. o bilgilerden bugün hakemlikte de faydalanıyorum.

    "lisedeyken mankenlik yaptım"

    -peki, besyo'ya geçişiniz nasıl oldu?

    o da ilginç bir hikâye. trakya üniversitesi'nde yılsonu şenlikleri yapılıyordu. bu şenlikler sırasında fakülteler arası maçlar düzenleniyordu. ben de meslek yüksekokulu'nun hem futbol hem de hentbol takımında oynuyordum. rektörümüz de bu maçları izliyordu. benim iki takımda da oynadığımı görünce bölüm başkanı ilhan hocaya, "serkan'ı önümüzdeki sezon besyo'da görmek istiyorum" dedi. benim kafamda ise istanbul vardı. bazı takımlarla görüşmüştüm ve hem marmara üniversitesi besyo'da okuyup hem de futbol oynamayı sürdürecektim. bu arada lüleburgaz'da mankenlik denemelerim de olmuştu. istanbul'da mankenlik de yapabileceğimi düşünüyordum. resimlerimi gönderdiğim büyük bir ajansın sahibinden teklif almıştım. bu nedenle edirne'deki sınavlara girmedim. bölüm başkanı ilhan hoca çok kızdı ve "git çanakkale'de sınavlara gir, ben seni ikinci dönemde nakil olarak alacağım" dedi. ben de "çanakkale çok uzak, oraya gidip okuyamam" cevabını verdim. ama büyük konuşmamak lâzım işte. tek hedefim marmara üniversitesi'yken o sene ilk defa ankara'da yök'ün yaptığı merkezi sistem sınavda büyük bir şoka uğradım. van besyo'ya girmiştim. oysa aldığım puan marmara üniversitesi'ne giren arkadaşlardan daha yüksekti. sonuçta van'a gittim ve 4 sene orada okudum. ama van'a gitmeseydim bugün hakem olamazdım.

    -hakemliğe van'da mı başladınız?

    evet. aslındaki kafamda hakem olmak gibi bir niyet hiç yoktu. sadece futbolu bırakmış bir arkadaşım hakem olmuştu ve ondan aldığım bazı bilgiler vardı. van'a gittiğimde vanspor da 1. lig'deydi. lüleburgaz'dan tanıdığım fadıl ağabey de vanspor'un kaptanıydı. bana "gel vanspor'la antrenmanlara çık. beğenirlerse oynarsın" dedi. ama okulda devam mecburiyeti vardı ve profesyonel futbol oynamam mümkün değildi. amatör kümedeki şartlar ise son derece kötüydü ve bu nedenle van'da futbol oynamamaya karar verdim. daha sonra üniversitede kayak takımına girdim. hocamız muzaffer selçuk çok değerli bir insandı. sıfırdan başladım ve kayakçı oldum. takım halinde dört yıl üst üste üniversitelerarası şampiyonluklar yaşadım.

    -hakemliğe başlamanıza gelirsek…

    okulda zonguldaklı bir bayan arkadaşımız vardı, nazan. zonguldak'ta hakem olmuş, van'a geldiğinde de amatör kümede maçlar yönetiyordu. van'da kurs açıldığında benim de katılmamı istedi. en azından kurallar hakkında bilgi sahibi olmak için kursa katılayım dedim ama heyet raporu istenince vazgeçtim. ama o kurs ertelenmiş. nazan ikinci kez kursa katılmamı istediğinde heyet raporu almanın zorluğunu öne sürdüm ama hakem derneği başkanı, hastanenin müdürüymüş. yardımcı olacağını söyleyince raporu da aldım ve kayıt yaptırıp kursa başladım. hoca soru sorduğunda, futbol oynadığım için her şeyi biliyorum havasında cevap veriyorum ama yüzde 80'i yanlış çıkıyor. "hiçbir şey bilmiyormuşum, iyi ki gelmişim" diye düşündüm. sınavı da kıl payı geçtim. hakemlik belgesini alıp işi noktalamayı planlıyordum ama maça çıkmadan belge alınmıyormuş. mecburen bir maça çıktım. gerçekten de iyi bir maç yönettim ve "bana belgeyi verin, artık hakemlikle işim olmaz" dedim. o yıl öyle geçti. ertesi yıl devlet tiyatrosu'nda müzikal bir oyun vardı ve üniversiteden öğrenci seçmeye karar vermişlerdi. ben bir yandan üniversite takımında futbol ve hentbol oynayıp kayak yapıyorum. tiyatroya da müracaat ettim ama sadece müzik bölümünden öğrenci alıyorlarmış. ne yapıp ettim, yönetmene kadar ulaştım ve kadroya alındım. küçük de bir rolde bir hâkimi canlandırdım. hafta sonları artık sahneye çıkıyordum ve hakemliğe gitmiyordum. bu arada "lisansını aldın, il hakemi oldun. gel maça çık. bir de seminer var, ona katıl" diye çağrılar geliyor. bir de hakem olurken yapılan koşu testinde mhk üyesi erdoğdu diyadin de bizi izlemiş. koşuda daha önce atletizm yapmış konyalı bir bayan hakem arkadaş vardı. onun gerisinde kalmamak için koştukça koşmuştum. erdoğdu hoca da beni orada kafasına not etmiş. sonuçta seminere katıldım. klasman hakemleri koşuyormuş ama erdoğdu hoca benim de koşmamı istedi. orada da çok iyi koştum. bu arada erdoğdu hoca, il hakemlerine de 3. lig'de maç verileceğini söyledi. ama benim hiç maç tecrübem yok. sonuçta beni klasmana teklif ettiler ve kabul edildim. 2000'de klasman hakemi oldum.

    -mezun olup van'dan döndükten sonra hakemlik kariyeriniz nasıl gelişti?

    klasman hakemi olarak istanbul'a döndükten sonra seminere katılmamı istediler. sezon öncesi koşulara ve seminere katıldım. antrenmanlarda ben basıp gidiyorum, herkes, "bu adam kim, nereden çıktı" diye bana bakıyor. mhk yöneticileri de "fiziği ve kondisyonu iyi, futbol da oynamış" diyerek bana 3. lig'de yardımcı hakemlik verdiler.

    "ilk maçım feciydi"

    -o ilk maçın nasıl geçtiğini hatırlıyor musunuz?

    feci bir maçtı. hakemle anlaşamadığımız için büyük problem yaşadık. ben korneri işaret ediyorum, o aut veriyor. bir türlü iletişim kuramıyoruz. van'dan gelmeden önce de bana, "istanbul'da hakemlik yapamazsın, sen autu gösterirsin hakem korner verir" falan demişlerdi. ilk maçımda bunu yaşadım. bir pozisyonda ofsayttaki oyuncu topa hareket etmedi, pası veren topa gitti. ben de bayrak kaldırmadım. o sırada ofsayttaki oyuncu topu alıp orta yaptı. bunun üzerine bayrak kaldırdım. bu sırada topu vuruldu ve gol oldu. hakem golü verdi ama ben vermiyorum. tribünlerde olaylar çıktı, oyuncular tehdit ediyor. oyuncular hakemi yanıma getirdi, durumu anlattım ve gol iptal edildi. ama o dakikadan sonra ben adeta kenarda gezindim. içimden "şu bayrağı dikeyim, çekip gideyim" diye düşünüyorum. o maç öyle geçti.

    -maç bittikten sonra hakemliği bırakmayı düşünmediniz mi?

    mhk üyeleri maçtan sonra, "biz sana güvendik, maç verdik. neden böyle oldu?" dediler. öyle olunca ben de kendi kendime, "bu işi bırakmayacağım" diye hırs yaptım. il hakem kurulu'na "bana mümkün olduğunca amatör kümede maç verin" dedim. sürekli amatör kümede maçlara çıkmaya başladım. ikinci sezonumda iyi bir grafik yakaladım. 2. lig a kategorisi'nde 3 maç yönettim. "tamam, önümüzdeki yıl iyi bir yere gelirsin" dediler ama o dönemde askere gittim. beytüşşebap'taki kısa dönem askerliğim, futbol oynamam sayesinde çok güzel geçti. askerden geldikten sonra hakemliğe devam ederken öğretmenliğe de başladım.

    -ilk öğretmenlik deneyiminiz neredeydi?

    o da başlı başına ayrı bir maceraydı. tayinim avcılar ticaret lisesi'ne çıktı. okulun yüzde 70'i kız öğrenci. ilk derse müdür yardımcımızla birlikte çıkacağız. okul 5 katlı bir bina, benim ders vereceğim sınıf dışarıda bekliyor. dışarı çıktık, binanın bütün pencerelerinde kızlar çığlık çığlığa bağırıyor, alkışlıyor. o an soğuk terler döktüm. sonra hakemliğin verdiği soğukkanlılıkla kendime hâkim oldum. ama içimden de "bu iş hakemlikten daha zor olacak" diye düşünüyorum. öyle bir durum ki, sert davransanız öğrenciyle iletişim kuramayacaksanız, samimi olsanız farklı algılanabilecek. dengeyi çok iyi kurmam gerekiyor. o yaştaki öğrenciler en delidolu dönemlerinde. rehber öğretmenimiz ayla hanımdan da destek alarak dengeyi sağladım. sağ olsunlar diğer öğretmen arkadaşlarımız da bu konuda bana yardımcı oldu ve sportif faaliyetlerin de yardımıyla güzel bir atmosfer yakaladık. hatta müdür yardımcımız gülşen hanım sene sonuna doğru, "ilk derse girerken gördüğüm ortam beni açıkçası korkutmuştu. ama öğretmenliği gerçekten hakkını vererek yaptınız" dedi. tabii burada hakemliğin ve federasyonun son dönemlerde açtığı kurslarda öğrendiklerimin de öğretmenlik hayatıma büyük katkısı oldu. özellikle mentörlük ve hif kurslarında gerçekten son derece bilimsel eğitimler aldık.

    -hakemlikteki yükseliş aşamasından söz edelim biraz da.

    2003'te askerden geldikten sonra 1 yıl klasman hakemliği yaptım. ertesi sezon kendim istemesem de mhk'nın isteği üzerine süper lig yardımcı hakemi oldum. ama idealimde bir şekilde kendimi gösterip hakemliğe dönüş yapmak vardı. o sezonun ikinci yarısında kritik maçlarda kritik pozisyonları yakalayınca adımdan söz edilmeye başlandı. yardımcı hakem taşın altına elini sokunca dikkat çekiyor.

    -o kritik pozisyonlara örnek verebilir misiniz?

    bir bank asya 1. lig maçında çok uzun bir pas atıldı. ceza sahası içinde bir forvet oyuncusuyla iki defans oyuncusu topa çıktı ve forvet oyuncusu topu eliyle çeldi. pas çok uzaktan atıldığı için hakem çabuk davranmasına rağmen pozisyona yeterince yakın olamadı ve topla savunma oyuncusunun oynadığını düşünerek penaltı kararı verdi. aleyhine penaltı verilen takım oyuncuları itiraz ediyor ama tepkileri de çok şiddetli değil. hakem ve diğer yardımcı penaltı atışı için yerlerini aldı. bu sırada ben hakemi çağırdım ve topla savunma oyuncusunun değil, forvetin elle oynadığını söyledim. hakem de penaltıyı iptal etti. bu mhk nezdinde benim için bir artı puan oldu. ondan sonraki maçlarım da iyi gidince koray gençerler ve mete kalkavan'la birlikte beni hakemliğe geçirdiler. 1 yıl b klasmanında hakemlik yaptım. yıl sonunda terfi etmeyi bekliyorum ve not ortalaması olarak türkiye birincisiyim. ama işin içine diğer kriterler girip mhk da değişince çıkamadım. insan ister istemez bir kırgınlık yaşıyor ama yine de yoluma devam ettim. 2005'te antalya'da sürhat müniroğlu hocanın yaptığı testlerde tekrar ön plana çıkıp a klasmanı'na yükseldim ve 2 yıl da orada kaldım. ancak o dönemde de hakem yöneticilerinin sürekli değişmesi nedeniyle süper lig'e çıkışım 2008'i buldu.

    "futbol oynamış olmanın dezavantajı da var"

    -futbol oynamış olmak hakemlik açısından avantaj sağlıyor mu?

    aslında bunun avantajları da var dezavantajları da var. benim kursa gidip aldığım futbol antrenörlüğü belgem de var. hem futbol oynamış hem de antrenörlük eğitimi almış birisi olarak futbolu çok iyi bilebilirsiniz. futbolcunun niyetinden ne yapacağını da süzebilirsiniz. ama verdiğiniz doğru karar dışarıdan farklı algılanabilir. mesela c klasmanı'nda olduğum dönemde savunma oyuncusu rakip forvetin baskı yaptığını görünce kalecisine baktı ve topa öyle bir vurdu ki, sanki "kasıtlı değilim" havası verdi. ama ben onun niyetinin topu kalecisine vermek olduğunu fark ettim. düdük çaldım ve kaleciye pas kararı verdim. oyuncu da kaleci de itiraz etmedi. ancak maçtan sonra gözlemci, "o ne biçim kaleciye pas kararı. öyle düdük mü çalınır?" dedi. durumu anlatınca da "hayır, sen futbolcunun beynine giremezsin, dışarıdan bakınca öyle görünmüyor" dedi. zaten bu olaydan sonra yardımcı hakem olmama karar verildi. böyle bir olay yaşadığım için "futbol oynamış olmanın dezavantajları da var" diyorum. sizin çok ince bir şekilde süzdüğünüz doğru karar, dışarıdan yanlış olarak algılanabiliyor. bazen oyuncu hırsla rakibinin üzerine gidebiliyor. siz orada rakibini sakatlayacağını hissederek düdük çalmak istiyorsunuz. ama bu düdüğü çalmak için collina olmanız gerekiyor. o düdüğü siz çalarsanız, "bu adam niye düdük çalıyor. ortada hiçbir şey yok ki" denilebiliyor.

    -collina demişken, örnek aldığınız hakemler var mı?

    isim olarak yok. ama almanların çalışma prensibi ve disiplini ile italyanların duruşu benim için hakemlikte de iş hayatımda da hep örnek olmuştur. tabii ki çok değerli hakemler var. biz hep bugünün hakemlerinden bahsediyoruz ama geçmişte de çok önemli isimler var. geçen yıl mentörlük sistemine geçildiğinde benim mentörüm doğan babacan oldu. sistemin başarılı olması için mentörün hakemi, hakemin de mentörünü iyi tanıması gerekiyor. onun hayatını incelemeye başladım ve gerçekten de çok üst düzey bir hakem olduğunu gördüm. bugün collina diyoruz ama o dönemin collina'sı da doğan babacan'mış. hele pele'nin onunla ilgili söylediği, "eğer benim maçlarımı doğan babacan yönetseydi şu an hâlâ futbol oynuyor olur ve iki katı daha fazla gol atardım" cümleleri var. o dönemde bile futbol oynayan oyuncuya prim tanıyan bir hakemmiş. ben de maç içinde futbolu çirkinleştiren, bozan futbolculara karşıyım. futbol bir şov oyunu, keyif almak gerekiyor. oynayan da izleyen de keyif almalı. böyle bir işi yaparken insanların keyfini kaçırmak hiç hoş değil. bu tip oyuncular hem kendi kalitesini hem de takımının kalitesini düşürüyor. o zaman sponsor da bu tip takımlara destek olmuyor. zaten türkiye'de de bazı büyük sponsorlar yaşanan bazı çirkin olaylardan sonra sektörden elini çekti.

    -peki, fiziksel özelliklerinizi korumak için normal antrenmanların dışında neler yapıyorsunuz?

    bir yıl öncesine kadar arkadaşlarımla futbol oynamaya devam ediyordum. tenis ve badminton oynuyorum. kayağa gidiyordum ama üst klasmana çıktıktan sonra riskli bir spor olduğu için bir süredir yapmıyorum.

    -tff'nin hakem antrenmanlarına getirdiği bir yenilik var. ali kızılet hoca tarafından hakemlere bireysel antrenman programları hazırlanıyor. bu uygulama başladıktan sonra performansınızda ne gibi değişiklikler oldu?

    akademide okuduğum için eskiden beri bireysel antrenmanı savunuyorum. geçmişte toplu halde antrenman yaptığımızda, sıranın önünde ben varsam tempoyu ben belirliyordum, ama bir başkası varsa onun temposunda koşuyordum. hakemlikte belli bir hiyerarşi olduğu için grup halindeki antrenmanlarda en önde en kıdemli hakem koşardı. o da kendi temposunu belirlerdi. genç hakemler de ister istemez o tempoya uyardı. ama o tempo genç hakemler için yeterli olmazdı. bireysel antrenman bu açıdan çok yararlı bir uygulama. antrenmanın biçimi de çok önemli. şu andaki antrenman modeli hakemin saha içindeki davranışlarına göre belirlendiği için bu açıdan da performansımızın artmasını sağlıyor.

    -beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaptığınız okullarda takım da çalıştırıyorsunuz. oradaki öğrencilerinizle antrenör-futbolcu ilişkileriniz nasıl?

    okul takımlarında antrenörlük yaptım ve halen yapıyorum. davutpaşa lisesi'nde görev yaparken, milli oyunculara sahiptim ve istanbul şampiyonu olduk. 1991 jenerasyonunun elit 10 oyuncusuyla çalıştım. hatta bir gün bir paf maçını yönetiyordum; iki takımda da öğrencilerim vardı. gol atan öğrencim bana doğru koşmaya başladı. maçtan sonra da "hocam bir an şaşırdım. sizi karşımda görünce sarılmak istedim" dedi. o yaştaki öğrenciler çok saf ve temiz. ben daha çok ilköğretim okullarında çalışmayı tercih ediyorum. yetenekli öğrencilerimi kulüplere yönlendiriyorum. başlangıçta kulüplerdeki hoca kalitesini bilmiyordum. ama çocuklar yaz döneminde kulübe gidip sonra okula döndüklerinde gördüm ki, sportif ahlâklarında bozulmalar var. bunun üzerine öğrencilerimi tanıdığım, bildiğim, güvendiğim antrenörlere yönlendirmeye başladım. bence altyapılardaki antrenörlerin üst yapılara göre çok daha eğitimli olması gerekiyor.

    -medyada hakkınızda çıkan eleştiriler sizi nasıl etkiliyor?

    bugün medyaya baktığınızda iki tür eleştiri görüyorsunuz. azınlıktaki objektif bir grubu dışarıda bırakırsak ya kulüp yazarları var ya da şov yapmak için yazanlar. eleştirilerin objektif yapılabilmesi için hakemin hatayı neden yaptığına bakmak, bunun için de işin içinden gelmek lâzım.

    -işin içinden gelenler de var ama onların yorumlarından da hakemlerin çok mutlu olduğunu söyleyemeyiz.

    evet, ama zaten onlar kendileri de reytingin önemli olduğunu söylüyor. ben de eğitimciyim. öğrencinizin özelliklerini bilmeniz, nerede hata yaptığını göstermeniz ve düzeltmesini istemeniz ya da yeteneklerini belirleyip onları geliştirmesine yardımcı olmanız önemli. hakem eleştirilerinin de bu yönde olması gerekiyor.

    -hakemlikteki hedefleriniz neler?

    her hakem gibi benim de hedefim bir dünya kupası ya da şampiyonlar ligi finali yönetmek. tabii bu çok uzun vadeli bir hedef. aslında kendime 2010 dünya kupası'nda maç yönetmeyi hedeflemiştim ama yükselme sırasındaki aksiliklerden dolayı bu hedeften saptım. şimdi daha ileriye bakıyorum.

    -futbolun dışındaki hayatınızda neler var?

    4 aylık evliyim. eşim de sporu seviyor, onunla birlikte spor yapıyoruz. eşim latin dansı etiğimi almıştı. birlikte o tarz yerlere gidiyoruz. aslında ben de şov dünyasında yer almayı, sahnede yaptığı bir hareketle insanları kendinden geçirmeyi isterdim. içimde bir sanatçı ruhu var. hakemliği ve futbolu da bir sanat, bir şov dünyası olarak görüyorum. sonuçta herkes hakem ya da futbolcu olamaz. şunu da belirtmem gerek. ben spor aşığı bir insanım. sadece futbolla da sınırlı kalmadım. futbol, voleybol, hentbol, badminton, futsal ve kayakta antrenörlük belgelerim var. futbol, hentbol ve kayakta faal sporculuk yaptım. birçok insan futbol oynadım der ama ben lisanslı olarak oynadım (gülüyor).

    -evliliğin size yaradığını söyleyebilir miyiz?

    evlenmeden önce beslenme düzenim çok iyi değildi. eşim hem sağlıklı ve lezzetli hem de sporcu beslenmesine yönelik yemekler yapıyor. hem çok güzel yapıyor hem de az yapıyor ve kilo almamı önlüyor.

    kaynak: http://www.tff.org/…ult.aspx?pageid=248&ftxtid=8350
  • kötü bir hakem.
  • 18 kasım 2012 çaykur rizespor karşıyaka maçının son dakikasında yaptığı hata karşıyaka'nın 2 puanına mal olmuş hakem. bir kasıt yoksa "canı sağolsun" diyeceğim ama yan hakeme ısrarla gitmemesi kasıt var şüphesi doğurdu.
  • hakem tarafsız olur. kendisi buraları okuyorsa hatırlatmak istedim.
    detaylı bilgi için:
    (bkz: 18 kasım 2012 çaykur rizespor karşıyaka maçı)
  • bizim topçuların 2 kere eline çarpan topa kasti diyerek 2 sarı kart gösteren, rize'li uche nin attığı golde apaçık elle teması görmezden gelen hakem, adı hakem. fatih şen'in tribünler tarafından atılan cisimle yere düştüğü pozisyonda tribünden atılan nesnelerin üstüne basıp çaktırmadan saha dışına ayağınla vurduğunu görmediğimizi de zannetme. çıkar bir yerden hiç merak etme

    (bkz: 18 kasım 2012 çaykur rizespor karşıyaka maçı)
  • bugünkü maçtan sonra "futbolun katili türk hakemleri" sözünü doğrulamış emek hırsızı.
hesabın var mı? giriş yap