*

  • oldukca insani ama bir o kadar da bencilce bir histir zira sen ölünce neler yaşayacağını bilmiyorsun ama geride bıraktığın sevdiklerinin neler hissedeceğini tahmin edebiliyorsun.

    her üzüldüklerinde yanında olduğun insanlar bu sefer senin için* çok üzülecekler ve sen bencilce onları bırakmış olduğun için yanlarında olamayacaksın, üzüntülerini paylaşamayacaksın. ve muhtemelen yukarılardan bir yerden onların acılarını çaresizce izleyeceksin.
  • sevginin nasil bencilce bir sey oldugunu gosterir bize. insan bencilce sever netekim.
  • bir çaresizin hissiyatı. yaşadığı süre boyunca hiçbir zaman gerçek anlamda önemsenmediğini düşünenler kendi ölümleriyle insanları cezalandırabileceklerini düşünür. kendini önemli hissedebilmek adına kişi durmadan bunu kurgular. bu kişilerin ister çok seveni olsun isterse hiç olmasın. fark etmeyecektir. kişi zihninde yeterli tatmini yaşamadığı sürece ne kadar sevilirse sevilsin hiç sevilmediğini düşünebilir. diyelim ki bu kişi yeterince kurgulama kabiliyetine sahip, belirli bir zamandan sonra kendi ölümünün yasını tutmaya başlar. bencillikten çok zavallılık gibi görünmüyor mu? bu kurgulardan kimseye bahsetmediği sürece kendi cenaze töreninin tek katılımcısı ''ölü''nün kendisi olur.

    biliyorum, kendi bedenini taşıyan nice ölüler var.. olacaktır da.

    siz, bu ölmeyi isteyen kişinin sevenleri!
    bencillik ile zavallılık, çaresizlik arasındaki farkı öğrenmeden acı çekmeye mahkumsunuz. kısa bir süre. insan zihninin unutmaya programlandığını ne çabuk unutuyorsunuz? hah, ne ironi ama.. bırakın da sizden önce ölmek isteyen sevdiğiniz zihnin sonsuz zaman diliminde onun için yas tuttuğunuzu düşünsün.

    ölmek, yas tutmak derken ilintili bir duruma değineyim bir de: unutmak. ne kadar insancıl bir davranış gibi dursa da korkulması gereken çok vahşi bir davranıştır. yeterince unutmayan mutsuzdur her zaman. unutansa mutlu, ne erdemli bir davranış ama! ölmeyi isteyen kişinin davranışını sorgulayan seven insan bir sor bakalım kendine acı çekmeyim diye sevdiğinin ölmesini istemiyor olmayasın?
  • çocukluk yıllarımda yaşadığım acı bir deneyim sonrasında oluşan istek.

    okuldan çıkıp kardeşimle eve gelmiştik. evde şımarıyor, gürültü yapıyor, oyunlar oynuyorduk. annem kızınca dışarıda oynayalım dedik ve evden çıktık. biraz oynayıp eve döndüğümüzde annem babamın bankadan dışarı başını tutarak çıktığını söyledi. ters giden bir şeyler olduğu telaşından belliydi. hızla bankaya gitti, peşinden biz de gittik. babamın nerde olduğunu sordu. önemli bir şey olmadığını, sağlık ocağına gittiğini söylediler. hemen sağlık ocağının yolunu tuttuk. yerlerde kan damlaları vardı ve bu damlalar sağlık ocağına giden yol üzerinde de devam ediyordu. babamın yaralandığını o an anladık. çocuk yüreğimizle kalbimiz çarpa çarpa babamı iyi görmeyi umarak yola devam ettik. hiç aklımdan çıkmaz o yoldan gidişim, inşallah bir şey olmamıştır diye dua edişim. sağlık ocağına vardığımızda babamın başına pansuman yapılmış ve küçük bir yaralanma olduğu söylenmişti. yapılan pansumandan sonra eve döndük.

    bankada görevli bir çalışan eve geldiğimizde olayı anlattı. bankada çalışan başka biri yaşadığı depresyon sonucu bunalıma girmiş. bu kişi cinnet geçirdiği sırada elinde de keser varken babamın arkasından yaklaşarak kafasına vurmuş. bir kere daha vurmuş. üçüncü vuruşunu yapacağı sırada muhasebeci adamın elini tutmaya çalışmış ve saatine gelmiş. saat paramparça, babamın kafası kanlar içinde. o yıllarda bankaya ilk kez geliyordu bilgisayarlar. kafasına vurulan keserin bilgisayarların patlamasından kaynaklandığını düşünmüş babam. ancak kafasına elini götürdüğünde kan görmüş ve yürüyerek, kendisine ne olduğunu anlamaya çalışarak sağlık ocağına gitmiş.

    akşam olduğunda içimiz rahat babamın küçük bir kaza geçirdiğini düşünerek yattık. eli yüzü kan olunca duş almak isteyen babam sonrasında yatmış. o gece sahura kalkacaktık. sahur zamanı gelince hep birlikte kalktık yemeğimizi yiyoruz. o sırada babam birden bayıldı. yüzü yavaş yavaş morarmaya başladı. eve doktor geldi. tansiyonuna baktı. kafasındaki yaralanmanın büyük olduğunu söylediğini hatırlıyorum. büyük bir hastaneye gitmesi gerektiğini söyledi. sabah olunca bartın’ndan ankara’ya gitmeye karar verdiler. sabah olduğunda babamın kafası eski halinden yaklaşık dört kat büyüklükteydi. o halini gördüğümde babamı bir daha hiç göremeyeceğimi düşünmüştüm.

    okulumuz olduğu için ve ankara’ya hastaneye gidemeyeceğimiz için babamın bir iş arkadaşında kalmaya başlamıştık. kış zamanıydı ve sobalı bir evde kalıyorduk. soba yanmayan odada elektrikli battaniye ile ısıtılan bir yatakta kardeşimle sımsıkı sarılarak uyuyorduk. birbirimize destek oluyorduk çocuk halimizle.

    babamın haberini aldık, ameliyat olması gerekiyormuş. sekiz saatlik beyin ameliyatından sonra uzun bir süre hastanede kalmıştı. yaklaşık iki hafta sonra annemin döndüğünü hatırlıyorum. bir süre sonrada babam evine dönmüştü. meğer babamın kafasına keserle vurulunca kafatasında çatlak oluşmuş. bir sonraki vuruşunda da kemik parçası beyin zarına düşmüş ve kanamaya neden olmuş. üçüncü vuruş önlenmeseymiş babamı kaybedebilirmişiz.

    babam şu an sağlıklı ve bizimle.

    küçük yaşta deneyimlediğim bu olay sonrasında sevdiklerimden önce ölmeyi diledim hep. bu acıları yaşamak hiç de kolay değildi hele bir de çocukken...
  • (bkz: ya'aburnee)
  • kendilerinden önce ölmek isteyeceğim herhangi bir "sevdiklerim" olmadığını üzerek hatırlatan başlık. ayrıca ne kadar istenirse istensin sonucu etkileme ihtimali yoktur
hesabın var mı? giriş yap