• kelime begenilemeyen, içimi çıkarıp koysam ne olur sanki diye düsündürten dünyanın en zor ve ne yazarsan yaz tatmin etmeyen eylem.
  • gereksiz bir eylem.
    aşk dolu bir yazı yazarsın, sevgili onu ilk sıraya yerleştirir ve sonra ayrılırsın. ama o yazı, geçmişin hesabını sorar gibi o yıllıkta öylece durur.
    en iyisi böyle bir halta hiç kalkışmamaktır.
  • bir de yazdiktan sonra ayrildiginiz durum vardir ki sanirim bu daha zordur. cunku yazilan yazida gelecege dair sozler ya da vaatler de verilmistir. hepsi oylece yillikta kalakalir. okudukca depresir anilar arkasindan yukselir kufurler.
  • sevgili ayşe -1975
    yasak kitaplarımı yatağının altında sakladın, taksim meydanı'nda az mı bekledin beni.. çınaraltı nda seninle içilen demli çayların, beyazıt meydanından laleli 'ye depar attığımız günler, senin o yeşil hırkan ve benim annemin ördüğü kırmızı atkı. güzel günler göreceğiz ayşem.

    sevgili esra - 1985
    kristal büfede 8 hamburger yediğim günü hatırlıyor musun? mideme kramplar girmişti. bebek kahve 'de tavlada beni iki ters bir düz etmiştin. discorium'dan körkötük sarhoş çıktığımız akşamlar, rumeli caddesi bella' da sana genç kız rüyası ısmarladığımda kızaran yüzün, elele dolaştığımız yıldız parkı... marmara üniversitesi bekle biz geliyoruz...

    sevgili ceyda -1995
    sen burger king severdin ben mc donalds. hep kavga ederdik hangisine gideceğiz diye... ne kadar da yakışırdır sana o 501 , pasha 'daki akşamlarımızı, kemer club med deki tatilimiz hala dün gibi aklımda. bilkent 'de de beraberiz canım. zaten hiç ayrılmayacağız ki...

    sevgili ceren 2004
    mudo 'dan beraber aldığımız barbour 'ları, starbucks 'da içtiğimiz kahveleri, cadde'de boşboş yürüdüğümüz günleri, senin zara'dan 3 saatte çıktığın o günü, okulu kırıp kırıntı 'da akşamı ettiğimiz günleri nasıl unatabilirim. amerika'da corç bilmemne üniversitede de beraberiz. ps: yanımıza nargile de alalım...
  • bir öss sınavı stresine yakın- düşündürücü ve bi okadrda yorucu bir eylem..yazdıktan sonra bir yıllık anısı olarakk mı kalacak yoksa bi öpücükle ödüllendiribilinecekmi bilinmez ama sevgilinizin hayatına dair bir iz olarak kalacağı kesindir ve bu sebeple bir sevgiliden öte kişiliğe bürünerek yazıda kendinize dair herhangi bi sıfat yüklenmeden yapılması gereken bir eylem..
  • bu talihsizliği yaptığım gibi daha da beteri olan sevgiliye yıllık yazısı yazdırmak gafletine de düştüm. hoş her şey mükemmel giderken ve taraflar var olan ilişkinin sonsuza dek (!) süreceğine kendilerini inandırmışken bu eylemi yapmaktan daha doğal bir durum yoktur herhalde. böyle yıllar sonra yıllığı açıp, birbirinize yazdıklarınızı okuyacak, gülümseyecek, hatta çoluk çocuğa bak yavrum biz böyle bıdı bıdı diyeceksiniz sanıyorsun söz konusu yazıyı yazmadan önce.

    yazım süreci oldukça sancılı geçiyor hatta. okulda yıllardır aşkınıza şahit olmuş arkadaşlar, hocalar, aile hısım akraba ve gelecekteki müstakbel çoluk çocuk okuyacak bu yazıyı. en güzide kelimeleri seçmeye çabalıyorsun, klişe olmamalı, hiç kimseninkine benzememeli. yazmaya çabaladıkça cümleleri toparlayamıyorsun. üstelik sevgili senin için yazdığı yazının hazır olduğunu söylüyor. daha da geriliyorsun. ve sonunda yıllık yazılarının teslimine 1 gün kaldığını farkediyorsun, bu gece yazdın yazdın, yoksa sıçtın (bkz: sıçtın mavisi). moda girmek lazım, melankoli lazım. mum yakıyorsun, fon müziği olarak godspeed you! black emperor'dan moya'yı çalıyorsun ve başlıyorsun düşünmeye; ilişkinin taa en başlarına, hatta başlamadan öncesine dönüyorsun. sonra dökülüyor kelimeler, cümleler. ama o an aklına ne gelirse onu yazıyorsun. geri dönüp yeniden okumak, cümleleri revize etmek yok. bittiğini düşündüğün an bir kere okuyorsun ve yolluyorsun sevgiliye yıllık yazın hazır diye. buraya kadar sıkıntı yok. sadece 'ay ebeveynler okuyunca ne diyecekler acaba' diye düşünüyorsun o kadar. ama bunu düşünürken her hangi bir stres yaşamıyorsun. sonuçta yazılanları okuyan ebeveynler 'vay ne aşkmış' falan diye düşünecekler, gururun okşanacak...

    neyse, aylar sonra, yıllıklar henüz sahiplerine ulaşmadan, ani bir ayrılık peyda oluyor hayatında. ve bir süre sonra da yıllıkların basıldığını öğreniyorsun. önce gidip okuldan almıyorsun. ama içten içe de merak ediyorsun tüm yıllıkta yazılanları, sonuçta yıllık dediğin dedikodu kazanı gibi bir şey. korkunun ecele faydası yok deyip, yıllığı gidip alıyorsun okuldan. kendi sayfanı açıyorsun; en başta malum yazı. o yazıyı oraya koyduğun için salaklığına mı doymayasın, ayrılığa mı sövesin, yoksa eski sevgiliye mi lanet yağdırasın bilemiyorsun tabii. rahatsız ediyor yazı, hepsi bu. ve olayın en sinir bozucu kısımlarından biri: aile bireyleri yıllığını görmek istiyor ve 'he tamam şimdi işim var sonra gösteririm' diye geçiştirip ortalıktan yok ediyorsun yıllığı.

    güzel heyecanların yer aldığı anılar, kitaplığının ücra köşesinde terk ettiğin tozlu bir kitap halini alırken aynı zamanda yıllık denilen kavram yüreğinin ortasına oturmuş ve kalkmaya hiç niyeti olmayan bir yük oluyor...

    zaten epi topu tek yıllığım olmuştu hayatımda. ona da küsüm...
  • sevgiliye andaç yazısı yazmak ileride yaşanacak ayrılığı peşinen kabul etmek gibi bişeydir biyerde... o yüzden sevgiliye böyle bişey teklif edilmemelidir..şayet bu teklifi alan kişi sizseniz verilebilecek en güzel cevap:

    -"ilerde beni hatırlamak için böyle şeylere ihtiyacın olmayacak tatlım.ben hiçbiyere gitmiyorum."dur..(ileride ayrılmak gibi bi planınız varsa bile..)
hesabın var mı? giriş yap