• ilk kez 1943 yılında yayınlanan necip fazıl kısakürek oyunu. genç bir adamın şeytan tarafından yoldan çıkarılmaya çalışılmasını konu alır.
    şeytan para, güç ve kadın unsurlarını kullanarak adamı baştan çıkarmaya yeltenir. çoğunlukla korku tiyatrosu türünde sahnelenen oyun aslında sahnelenmekten ziyade okunmak için yazılmıştır.
  • bittiğinde ankara büyükşehir belediyesi tiyatrosunun binasının yıkılacağını öğrendiğim oyun.

    öyle çok tiyatroya gitmişliğim yok ama denk geldi, gittik, gördük. ben pek beğenmedim açıkçası, daha doğrusu zevk alamadım. "bunca yıllık muhafazakarım, illa ki necip fazıl'ı ve her şeyini sevmeliyim" dedim kendi kendime, hani öyle bir intiba uyandırıyormuşuz da. neyse, tiyarto bitti, oyuncular selamlarını verdiler ve başroldeki eleman "bi duyuru yapcam" der gibi bi' hareket yaptı ve ardından tiyatro binasının yıkılacağını söyledi. yani biz son oyuna mı gelmişiz, öyle bir şey olmuş. bir duygu seli kapladı beni. vay canına dedim. kırk yılın başı tiyatroya geldik, onda da sahneyi yıkıyorlarmış. ama hemen ardından da yeni üç sahne yapılacağını da ekledi, bütün duygusallık sevince dönüştü. bir an kendimi heidi'yle beraber, el ele tutuşup dönerek dans ettiğimizi falan hissettim, öyle bir his uyandı içimde.

    işte yıkılacakmış ama yenisi yapılacakmış falan... ve ben oyunu pek sevmedim.

    belki de oyunculardan dolayıdır, ne bileyim

    ekleme: başrol oyuncusu mehmet tahir ikiler'miş
  • (bkz: darth vader)
  • pelerinin astari kirmizi yada mor ise bu perlerinli $ahis draculadir.
  • vcd versiyonunu belki on kere izlediğim, diyalog ve monologlarını ezberlediğim, her defasında yepyeni, bambaşka hakikatler keşfettiğim, kanaat-i acizanemce aşmış necip fazıl eseridir. üstadın diğer eserleri içinde pek mühim bir yer tutmamıştır. öyle sanıyorum ben kendimden bir şeyler buldum bu eserde.

    yahudinin para, kadının el, iskeletin zaman tasviri insanı alır götürür.

    --- spoiler ---

    ve gözlerin patladı, gözbebeklerinden biri, kurutma kağıdının üstüne düşmüş bir damla mürekkep gibi yayıldı, kendini boşluğa fırlatmak, tepesi aşağı ışık süratiyle düşmek için, dünyanın balkona benzer bir yerini aradın, durdun. peki, peki, ya bu yokluktan, kayıclıktan, dağılıştan seni tam varlığa, sabitliğe, yekpareliğe kim ve ne; nasıl çıkardı?

    --- spoiler ---

    kendini boşluğa fırlatmak, tepesi aşağı ışık süratiyle düşmek için dünyanın balkona benzer bir yerini aradın durdun... evet kesinlikle öyle bir yer arıyorum. belki de modernite hepimizi bu arayışa yönlendiriyor da haberimiz yok.
  • olay örgüsünün rusya'da geçtiği* benzer bir kurgu eser için (bkz: siyah redingotlu adam)
  • stephen king'in "the man in the black suit" hikayesindeki siyahlı'sıyla benzer özellikler barındıran bir başka adam.

    ayrıca hayır; nick'im fazıl'dan değil, king'den: (bkz: sözlük yazarlarının rumuzlarının hikayeleri/#29124790)
  • necip fazıl'ın ahşap konak, bir adam yaratmak, reis bey gibi piyeslerini okuyup, tatminin doruklarına çıkıp, kütüphaneye gidip, bu adam kötü piyes yazamıyor diye düşünürek, isminden etkilenerek aldığım piyes kitabı.

    ne yazık ki çok amatör, çok acemice, çok çocukça bir piyesle karşılaştım, bitirmeye tenezzül bile etmedim.
    kesinlikle okumayın.
    üzgünüm.
  • "senin mi hiçbir dileğin yok? sen mi hiçbir şey istemiyorsun? madenini, ihtiras, merkezine kadar pasa boğmuş... sakın onları sileyim deme; kül gibi dökülür, gidersin. sen, yalnız istiyorsun, istiyorsun... isteye isteye bu hâle geldin; ya isteye isteye kurtulacak, yahut duvarda bir böcek lekesi gibi silinip gideceksin. istiyorsun, hudutsuz istiyorsun; istemek için doğdun. bulamamak yüzünden de öleceksin. bir bulduğun zaman, bin istiyorsun. zaten bulduğun şeyin sence ne kıymeti var? sen bulunmayacak şeyi istiyorsun. dünyaların görmediği kadını, lisânların bilmediği cümleyi, kasaların almadığı serveti, başbuğların tatmadığı nüfuzu istiyorsun. bunlar yine hiçbir şey değil... sen bilmek istiyorsun; felâket orada ki, bilmek istiyorsun. en uzak maddenin en silik atomundan, en çelimsiz insanın en belirsiz hareketine kadar, eşya ve hâdiseleri saran kanunu bilmek istiyorsun. başı önünde, tevekkül ve teselli içinde akan insan zincirinin herhangi bir halkası olmaya razı değilsin. bu zincirin ilk ve son halkasını ele geçirmek, birbirine bitiştirmek istiyorsun. halbuki sıfır, sıfır!.. elinden hiçbir şey gelmiyor. zira hudutluya sığmıyor, hudutsuzu da dolduramıyorsun. böylece dolduramadığın hudutsuza karşılık, sığamadığın hudutlu, seni hükmü altına alıyor. uçmak dilerken, yürümeni şaşırıyorsun. krallara iradeni telkin etmek yerine, çöpçülerin nüfuzu altına giriyorsun. kasaların almadığı servet işte, şu konsolun gözündeki, üç günlük kuru francala kenarı... lisânların bilmediği cümle adına terkip ettiğin şeylerden, üç yaşındaki çocuklar bile mahcup... kirli yatak çarşafındaki sarımtırak lekeler şahit ki, yeryüzünün görmediği kadını bir ân zaptedemeyen bir hayâl, aşağı kattaki pörsük kokona vücudu önünde müflistir."
hesabın var mı? giriş yap