• ailede şekilleniyor ve sanırım, ilk hali çok yavan oluyor. fazlasıyla ham. düşünülerek, araştırılarak bulunmamış gibi.

    seneler önceydi. bir partinin gençlik teşkilatında çalışıyorum. dünyayı kurtaracağım o sıralar, ben ve birkaç arkadaş niyetliyiz bu kurtarma operasyonuna. dünyanın bizden kurtarılma falan istemediğini anladığımız zamana henüz gelmemişiz.
    neyse, bir toplantı sonrası, önemli bir konuşma yapılacak mecliste. oturduk izleyeceğiz. birkaç çocuk geliyor yanımıza, arkadaşlardan birinin yeğeni, kuzeni, bilmemnesi bunlar. ama çocuklar daha. ortaokul yüzü görmemişler henüz. "e bunlar da mı izleyecek" diyoruz, akrabaları olan arkadaş "izlesinler, siyaset de öğrensinler hem" diyor.

    derken, konuşmaya başlıyor bir milletvekili. konuşmasının daha başında, bütün salon yuhalamaya başlıyor adamı. yanımızda konuşmayı izleyen çocuk, bir parti teşkilatında olmayı yanlış anlamış olacak ki, başlıyor yuhalamaya. bir yandan da, çocukluğunu gizleyecek şekilde kızıyor adama "şuna bak hem kel, hem de konuşuyo yaa! pis adam!" diyor.
    arkadaşa bakıp, "allah aşkına sustur şunu" diyor biri. arkadaş yeğenine dönüp, "olm bu bizden, ne konuşuyon düdük!" diyor. sonra dönüp biz bayanlardan özür diliyor. çocuktan özür dilemeli ve bir daha hiçbir çocuğa düdük dememeli diye düşünüyorum ben. çocuk suçlanıyor bu arada. "ya pardon abi" diyor. pardon lafı, bizim yanımızda biraz sönük kalıyor, laf etmiyoruz. henüz öz türkçe sözler konusunda bilinçli değil. milletvekillerini bile tanımıyor bu çocuk.

    gereksiz bir komedi filmi sahnesi yaşanıyor sonra. bizim alkışladığımızı görür görmez coşuyor çocuklar, gol atmış takım taraftarı gibi tezahürata girişiyorlar, zor susturuyoruz. karşı taraftan bir konuşma yapıldığında ise, ağlak yüz ifadeleri ile oturuyorlar. işin en kötüsü de, akrabaları olan arkadaş onları bilgilendiriyor arada,

    "hah işte bak şu adam var ya"
    "göbekli olan mı abi"
    "heh o! o bizim partinin adamı"
    "aferin o zaman o adama"

    bu gibi diyaloglar başlıyor ortamda.

    seneler sonra, çok farklı bir memlekette bir genç ile karşılaştığımda hatırlıyorum bu anıyı. hatırlamama neden olan hadise de çok farklı değil aslında: cafede karşılaştığım bir türk, yanıma gelip, son seçimlerdeki oy dağılımını soruyor. anlatıyorum üstün körü. üzülerek, "desene diğer seçime kadar ülke düzelmeyecek" diyor. nedenini sorduğumda ise, anlatan kişinin gözlerinde müthiş bir inanç var:
    "e bahçeliyi başbakan yapsalar, bir hafta içinde her şeyi düzeltecek o adam. maaşlara da zam yapacak, işsizliği de kaldıracak. 6 gün, bilemedin 7 gün sürer. biz ailecek ülkücüyüz"

    belki bahçeli gelse ülkenin durumu düzelir, buna emin değilim. lakin bahçeli'nin 6-bilemedin 7 günde bir ülkenin bütün problemlerine çözüm bulunacağına inanan gencin çocukluğunu gördüğüme eminim.
    farklı bir bedende, farklı bir parti teşkilatında, yanındaki kuzenine dönüp usulca soruyordu o çocuk:"abi şimdi konuşan bizden mi ha, bizden mi?"
  • "sağ görüslü.. sol yasam tarzına sahip birisiyim."

    facebook'ta herhangi birisi.
  • savunucularının zevk, destekleyenlerinin sefalet içinde yaşadığı görüşler topluluğu.
  • aslında sadece kişinin kendine dair sebepleri ile benimsediği yönetim biçimi olmalıdır. ancak bu benimseme işi abartılmakta körü körüne bağlanılmış inanca ve benimsenmeyen görüş(ler) ile anlamsız bir savaşa dönüştürülmektedir.

    hiç bir şey tamamen doğru olmadığı gibi tamamen yanlış da değildir. en azından bir doğrunun yanlışları, yanlışın ise doğruları olma ihtimali vardır. hele ki dünya bu denli değişen bir düzene sahipken. ve dünyayı daha iyi bir yere çevirecek olan savaşlar değil empati ve hoşgörüdür. sadece eleştirmek için eleştirmek yerine anlayıp öğrenmek için yapılan eleştiri daha faydalı olacaktır. bu nedenledir ki x partisinin y partisinden y partisinin x partisinden öğrenebileceği çok şey vardır. siyasi görüşlerde ki eksiklikler en kolay bu yolla kapanır.
  • (bkz: görgüsüz)

    edüt : yanlis anlasilmasin, apolitik degilim. çatir çatir oyumu akp'ye vermem.
  • siyasi görmeyişi olanların algılamayacağı olgudur.
  • aslında bi oturup 5dk düşünsen durumun saçmalığını fark edeceksin. sırf onun körü körüne inandığı siyasi görüşüne herhangi bir açıdan karşı çıktın diye insanlar sana yargı kazanıyor ve üstelik sen de aslında net bir siyasi görüşe sahip değilken, kimseyi savunmuyorken. bunu yapan bir yabancı olmuyor her zaman bazen ailenden biriyle arana soğukluk giriyor, fikirlerin önemsenmiyor ya da bunları kim söylüyor da kafanı dolduruyor eleştirileri geliyor sanki senin öz fikrin olamazmış gibi. bir kez daha emin oluyorum ki körü körüne inanç hastalıktır.
  • siyasi görüşü olur insanın. nasıl mı? bence oldukça basit. yaşam şeklindeki tercihler, insan hakkında fikri ve anlayış tarzı, davranış psikolojisi, az biraz eğitim çokça aydın olma, kişilik yani karakter oluşumundaki etkenler gibi olgular siyasi duruşu belirler. bu demek değil ki bir siyasi partide üyelik v.s. toplumsal hayata bakış felsefesi asıl belirleyici unsur.
    siyaset ya da politika. poli ( yunanca) çok anlamında , politika olduğunda çok yüzlü anlamı alır.
    besbelli ki siyasetin ikiyüzlü olduğu malüm.

    bana gelince. siyaset hakkında yazı yazmak, siyasetle haşır neşir olmak tercihlerim arasında değil.
    oy sahibi olunca ister istemez gündeme hakim olma zorunluluğu gelir. bu da bilincin koşulu olmalı.
    üç maymun kulvarında kalmak insan olarak onur kırıcı. görüşüm bu. siyasi fanatikliğin açılımı sorgulamadan , yargıya varmadan, birilerinin söylev ve eylemlerini kayıtsız şartsız kabullenmek olur.
    peki, bu işin neresinde özgür irade, akıl, mantık ve adalet var?
  • devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik bakımından siyasi bir perspektif ile ele almaktır. toplumda oluşan bu görüşleri de siyasi partiler konsolide etmektedir.

    esasında toplum için amaç, yöntem ve içerik konuları o kadar somut konu değil. siyasi partiler de bu bilinçsizliği iyi kullanıyor. farklı bir ifadeyle, toplumun hassasiyetleri üzerinden politika yürütüyor. bu da insanları cezbeden ya da aidiyet duygusunu canlandıran bir yöntem.

    benim değinmek istediğim nokta siyasi görüşün aileden geçmesi. türkiye'de bu özelliğin de din gibi aileden geçtiğini düşünüyorum. sağ ya da sol diyerek hiç ayrım yapmaya gerek yok. zira her iki taraf da aynı. yani siyasi görüşünü aileden alan çocuklardan bahsetmek istiyorum.

    maalesef bu çocuklar küçük yaştaki yaşamlarından yetişkin yaşlarına kadar, ailesi tarafından sığ bir bakış açısına maruz kalıyor. sığ dememin sebebi ortada; sadece ailenin görüşüyle vücut bulan bir görüş benimseniyor. bunun dışında kalanlar ise 'biraz öteki' konumuna geliyor. hayatın temellendirmesi haline gelen bu bakış açısı, objektiflikten uzak dar bakış açısına sahip çocuklara ve hatta yetişkinlere sebep oluyor. ilginç olan, bir devletin işleyiş şekline farklı açılardan bakmanın, insanları ayırmaya sebep olması. aslında bunun biraz da sebebi şu anki siyasi konjonktür. bu belki değişebilir ama bu tür çocuklar hep bu zihin yapısıyla kalabilir.

    bana göre insan hayatının temellendirmesi bir siyasi görüş üzerine olmamalı. aynı zamanda apolitik olmaya davet etmediğimi de yazmalıyım. maalesef çocuklar; siz sığ, tekdüze düşünen ve her olayı kendi siyasi görüşünüze göre temellendiren bir zihin yapısına sahipsiniz. ilk zamanlar bunu tahayyül etmek zor olabilir. ancak yetişkin bir insanın sorgulaması gerektiğine inanıyorum. eğer sorgulamıyorsa, aileden geldiği gibi devam ediyorsa, yapacak pek bir şey de kalmıyor. yani adeta kutsal ve dokunulmaz bir olgu haline geliyor.

    ülkemiz nazarında söylemek gerekirse, sağcılar vatansever solcular ise aydın. buna rağmen en çok ülkesini satanların vatansever ve cehaletin diğer adı aydın oluyor.

    ailesinde bir siyasi partiye mensup, şu partiye oy ver diyen, her gün belli ideolojileri alttan alttan empoze eden ve hayatı siyasi görüş üzerine temellendiren biri olmayınca böyle bir bakış açısına sahip olunuyormuş demek ki. bunlar aile özelindeydi tabii. arkadaş çevresi ülkü ocaklarından ya da komünist cafe kenarlarında geçseydi, onlar da yaşamıma ve bakış açıma entegre olurdu.
hesabın var mı? giriş yap