*

  • 14.yy'da ingilizler tarafindan icad edilen kavram.. (bkz: ganayem)
  • agzi sapirdatmamak lazim.
    (bkz: agzini sapirdatan insanlar)
  • özellikle balık yerken çelişki yaratan bir durumdur.çatal bıçakla yerseniz tadı kaçar,elle yerseniz ayıplanma riski vardır ki umursanmadan balığa elle girişilmelidir...
  • bugüne kadar icat edilmiş en saçma en gereksiz olay. bunun kitapları falan var hatta okuyosun yemek yemeyi öğreniyosun. töbe. anne baba terbiye vermemiş elin britanyalısı mı verecek. britanyanın köpeğiyim ondan böyle yiyiyorum...
    (bkz: adab ı muaşeret)
  • geçenlerde televizyonda bir program vardı; sunucuyla sofra adabı uzmanı(!) yemekteler, sunucu soruyor, uzman yanıtlıyor. "çorba içerken az bir şey kaldığında çorba kasesini kendimize doğru değil de öteki tarafa doğru meylettirip sıyırsak daha makbul olur (niyeyse)", "çatalı bıçağı şu sırayla indirip şu sırayla kaldırıyoruz"lardan "karşımızdakinin ağzının içine seslice geğirmiyoruz"lara* kadar kimisi saçma kimisi mantıklı bir sürü şey sıralıyor uzmanımız oldukça snob bir eda ile. buraya kadarki kısımda bir numara yok zaten, benim oha dediğim bölüm ise uzman hanımefendinin şu minvaldeki sözleri oldu:

    "eh tabi bazen yemekle birlikte bir şeyler içerken kah ağzımızın yağı olsun kah ufak yemek parçacıklar olsun (örneğin (bkz: su icerken bardagin icinde gorunen yuzen seyler) ) bardağın kenarına bulaşarak* pek hoş olmayan bir görüntü oluşturuyor. e bu durumda naapıyoruuuz, karşımızdakinin dikkatini anlık olarak başka bir tarafa çekip peçetemizle şöyle bir siliyoruz, yüzen bir şey varsa barnaamızla* alıveriyoruz. voila şekerim!"

    sofra adabı değil sofra kurnazlığıymış, sofra madrabazlığıymış kardeşim sizinki... kaybolun gözüm görmesin! kırrırım vallahi bu bilgisayyarrrı, parramparça ederim!
  • avrupa için ancak on altıncı yüzyıldan itibaren geçerli olduğunu söylememiz gereken bir kavramdır. insanların, uzunca bir dönem, incelikli yemek yeme görgülerinin olmadığını söyler braudel. birkaç örnek verelim:

    yemekte çatal-bıçak kullanma alışkanlığına ancak on altıncı yüzyılda rastlayabildiğimizi görüyoruz. yani, bizim bildiğimiz bütün o büyük insanlar -mesela montaigne- yemeği elleriyle yiyordu; krallar yahut dönemin en soyluları da öyle..

    kaşık kullanımının genel kabul görmesi için gene, on altıncı yüzyılı beklememiz gerekiyor: ondan evvel insanlar, bir yere yemek yemeğe gittiklerinde kendi kaşıklarını da yanlarında götürürlermiş.

    keza içecek için kullanılan bardakların genel kabulüne kadar geçirilen evre de ilginç: eskiden masada yalnız tek bir bardak bulunurmuş ve insanlar aynı bardaktan içerlermiş içeceklerini. bardağı, içindekini tümüyle içmeden bir yanınızdakine uzatmanız ise, yapabileceğiniz en nezaket yoksunu davranışlardan biri olarak kabul edilirmiş.

    bu bizim için önemli değildir sanırım çünkü bizim memleketin çok büyük bir kısmında yemek hala mutfakta yenir fakat dikkat çekmek istediğim birşey daha var: yemek odası on altıncı yüzyıla değin bilinmiyormuş fransa'da; ondan sonra da sadece zenginlerin yemek odası takımı olmuş zaten.
    tabi bu anlattıklarımızın yalnız avrupa'yla ilişkili olduğunu söylememiz gerekir. mesela çin, asırlar evvelinden miras edindiği incelikli sofra adabına sahiptir.

    (bkz: civilization and capitalism 15th 18th century)
  • yemek yemeyi keşfetmiş her kültürde mutlaka bir sofra adabı vardır. aslen afrika'da bir mağarada icat edilmiş kavramdır.
  • " keşkek şu kazanda kaynar, benim bildiğim;
    şu güveçte helmelenir fasulya.
    kuzu şu kadar ateşte çevrilir;
    tuzlama şu tabağa konur ille..
    yumurta şu sahana kırılır.
    çorba mı? çorba şu kaşıkla içilir tabii,
    hoşaf bu kaşıkla..
    ister uskumru olsun, ister kolyoz,
    ister orkinoz, ister hanos;
    balık şu bıçakla kesilir..
    şarap siyahsa şu kadehe konur elbet,
    beyazsa bu kadehe

    yavan ekmeği nasıl yersen ye... " *
  • bakhtin'in rabelais üzerine yazdıklarını okurken birden kafama dank etti:

    bu sofra adabı denilen şeyin on altıncı yüzyılda icat edilmiş olması hiç de şaşırtıcı değil!
    on altıncı yüzyılın dönüşen dünyası yemek kültürünü de başka bütün gündelik pratikler gibi ideolojikleştirecek, toplumsal dizgenin işleyişini bireyi doğasından uzaklaştıracak, doğal gereksinimlerine yabancılaştıracak şekilde düzenleyecektir. sofra adabı denilen şey, bu anlamda, bütün pratikleriyle, karnaval kültürüne zıt şekilde gelişecektir.

    çok basit bir örnek vereyim:

    althusser'in kullandığı anlamda ideolojinin maddi bir şey olduğunu düşünecek olursak, çatal kullanmak bir anlamda "yemek" ve "insan bedeni" arasına mesafe koymaktır. ancak bu mesafe korunduktan sonradır ki insanlar için yemek, gündelik pratikte "adabıyla" tatmin edilmesi gereken bir ihtiyaç haline gelebilir. çünkü pantagruel'in susuzluğu ve gargantua'nın açlığının önüne, ancak, böyle geçilebilir.
  • okullarda ders olarak verilmesi gereken bi konudur kanımca.zira insan belli bi yaştan sonra bu adabı öğrenemiyor ve bi lokantaya gittiğinde rezil oluyor veya rezil olma endişesiyle rahat yemek yiyemiyor
hesabın var mı? giriş yap