solgun bir gül dokununca *
-
çoklarından düşüyor da bunca
görmüyor gelip geçenler
eğilip alıyorum
solgun bir gül oluyor dokununca
ya büyük şehirlerin birinde
geziniyor kalabalık duraklarda
ya yurdun uzak bir yerinde
kahve,otel köşesinde
nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar,kağıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum,kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca
ya da yalnız bir kızın
sildiği dudak boyasında
eşiğinde yine yalnız bir gecenin
başını yastıklara koyunca
kimi de gün ortasında yanıma sokuluyor
en çok güz ayları ve yağmur yağınca
alçalır ya bir bulut,o hüzün bulutunda.
uzanıp alıyorum,kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca
ellerde,dudaklarda,ıssız yazılarda
akşamlara gerili ağlara takılıyor
yaralı hayvanlar gibi soluyor
bunalıyor,kaçıp gitmek istiyor
yolar ya da anılar boyunca
alıp alıp geliyorum,uyumuyor bütün gece
kımıldıyor karanlıkta,ne zaman dokunsam
solgun bir gül oluyor dokununca
(bkz: behçet necatigil) -
baal'de okurken ersin aybars'ın verdiği 1,5 saatlik bir blok ders boyunca hakkında konuştuğumuz, hâlâ ne kendisine ne de hakkında yaptığımız o konuşmalara doyamadığım şiir.
-
çoklayın bir aşk şiiri olarak bilinir ama değildir. şiir behçet necatigil'in kendi şiir serüvenini anlattığı bir şiirdir. şiirlerini rastgele ufak kağıt parçalarına, sigara paketlerine yazan ve arasıra cebinden çıkarıp onlar üzerinde düzeltmeler yaparak oluşturan necatigil; kendine özgü bu yöntemi, bu yazma tekniğini anlatmıştır şiirde. şiirin ikinci bölümündeki
"nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kâğıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor"
bu dizeler tam da bu minval üzredir. ayrıca yine tam da burada cemal süreya'nın behçet necatigil şiirlerini nereye yazardı şiirini de hatırlamak yerinde olur:
"- nereye mi yazardı dizelerini
bir şey çıkmamış biletlerin kenarına yazardı."
...
- nereye mi yazardı dizelerini
ilaç kutularının üstüne yazardı.
...
- nereye mi yazardı dizelerini
kağıt peçetelere yazardı."
...
solgun bir gül ise onun kendi şiirine atfettiği bir imajdır. bir anlamda her şeyi karamsar algılayan her şeyin dışlanmışını gören, yaşayan şairin şiiri de gül değil solgun bir gül'dür. -
yine yalnız bir gecenin eşiğinde başımı yastıklara koyunca aklıma gelen şiir.
-
en sevdiğim şiirlerden birisidir. özellikle ;
ya büyük şehirlerin birinde
geziniyor kalabalık duraklarda
ya yurdun uzak bir yerinde
kahve,otel köşesinde
nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar,kağıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum,kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca
şu dizeler beni benden alıyor. hüzüne boğuyor acı acı -
jehan barbur'un kuzgun'a uçmak single'ında yer alan şarkı. behçet necatigil'in aynı isimli sözlerinden bestelenmiş.
behçet necatigil bizim gibilerin peşinde kara, gariban bır sokak köpeği gibi gezgirdiği ve gözlerinde bir gölge gibi taşıdığı o ıssızlığı ne güzel tanımlamış...dokununca solgun bir gül mü oluyor gerçekten ona?
şiir ne güzel bir şeydir unutmuştum son zamanlarda. iyi şarkılar iyi yerlere göturuyor ınsanı.
behçet necatigil hakkında guzel bir kitap okumak isterseniz: (bkz: çok şey yarım hala) (kızı ayşe sarısayın yazmıştı...)
çoklarından düşüyor da bunca
görmüyor gelip geçenler
eğilip alıyorum
solgun bir gül oluyor dokununca.
ya büyük şehirlerin birinde
geziniyor kalabalık duraklarda
ya yurdun uzak bir yerinde
kahve, otel köşesinde
nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kâğıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca.
ya da yalnız bir kızın
sildiği dudak boyasında
eşiğinde yine yorgun gecenin
başını yastıklara koyunca.
kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
en çok güz ayları ve yağmur yağınca
alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
uzanıp alıyorum kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca.
ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
akşamlara gerili ağlara takılıyor
yaralı hayvanlar gibi soluyor
bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
yollar, ya da anılar boyunca.
alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
solgun bir gül oluyor dokununca. -
behçet necatigil'in sesinden saatlerce, döne döne, usulca dinleyebilirsiniz. iyi ki türkçe ana dilim dedirten bir şiir.
"en çok güz ayları ve yağmur yağınca" -
fırat tanış & iklim tamkan’ın, ada müzik etiketiyle yayınlanan tekli çalışması.
söz: behçet necatigil
müzik: fırat tanış
düzenleme: iklim tamkan
selçuk metin imzalı klibi buradan izlemek mümkün. -
behçet necatigil'in ibrahim zeki burdurlu'ya şiirle ilgili yazdığı mektuptan:
"ben burada sadece 'yalnızlık' temasını vurguluyorum gerçi; ama dediğiniz gibi, şiiri, 'insanlar, farkında olmadan birçok şeyler yitirirler' cümlesini izleyen cümlelerde eklediklerinize de bağlayabiliriz, ki bu elbette şiirin ufkunu daha da genişletir.
izninizle bir nokta üzerinde daha durmak istiyorum (kendi yorum açımdan): 'eğilip alıyorum, kimse olmuyor / solgun bir gül oluyor dokununca' beytinde, ilk dizeye ikili bir anlam vermek istediğimi sanıyorum: 1- eğilip yerden aldığım şey, bir kimse, bir insan olmuyor da solgun bir gül oluyor. 2- eğilip, yerden o şeyi aldığım sırada çevremde kimseler olmuyor, o anda çevremde kimseler yok sanki.
bu anlam ikiliği, bu çift anlam, 'dokununca bir gül gibi soluveren' nesnenin bir insan, bir 'kişilik' olabileceğini de düşündürsün isterdim. o mısrada böyle bir 'ikili anlam' olanağı, böyle bir çağrışım gücü varsa, çevrenin yok oluşu, ansızın boşalması motifi aydınlanacak galiba. evet, nedense o mısraa özel bir sevgim var benim."
behçet necatigil, mektuplar, 27 mayıs 1975 -
behçet necatigil’in ünlü “solgun bir gül dokununca” şiirinin oğuz cebeci yorumu:
önce bu güzel şiirden tadımlık bir alıntı yapalım:
çoklarından düşüyor da bunca
görmüyor gelip geçenler
eğilip alıyorum
solgun bir gül oluyor dokununca
ya büyük şehirlerin birinde
geziniyor kalabalık duraklarda
ya yurdun uzak bir yerinde
kahve, otel köşesinde
nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kağıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca
...
bu çarpıcı şiirin merkezi imgesi olan “gül”ün neyi temsil ettiği üzerine çok tartışılmıştır. yapılan güzel yorumlardan biri oğuz cebeci’ye aittir.
cebeci’ye göre “gül”, bir insanlık halini temsil etmektedir; ne olduğu tam söylenemeyecek olan bu “hal”in, özü itibariyle, bir acı çekme durumu olduğu söylenebilir.
aslında çok kullanılmış ve dolayısıyla yıpranmış bir metafor olan “gül”, bu şiirde adeta yeniden hayat bulmuştur. necatigil, bu metaforu yoğun bir kişileştirmeye tabi tutarak başarmıştır bunu.
peki, dokununca gül neden soluyor? neden solgun bir gül oluyor dokununca? cebeci’ye göre, “dokunma”, bir “sabitleme” eylemi olarak, bir insan deneyiminin tasvirini (örneğin, bu deneyimin bir şiir tarafından tasvirini) temsil ediyor olabilir. bu durumda şiire konu olan o deneyim her ne ise, ister istemez “solacaktır”. bir başka ifadeyle, tasvir, tasvir edileni öldürecektir. öyle bir deneyim, öyle bir haldir ki söz konusu olan, yaşanıyor ancak ifade edilemiyor, söze dökülemiyor.
ve insanın aklına hemen wittgenstein geliyor; ne diyordu tractatus’un sonunda, hatırlayalım:
“üzerine konuşulamayan konularda susmak gerekir.”
(oğuz cebeci, “metafor ve şiir dilinin yapısal özellikleri”)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap