• işi olmayan giremez albümünden bir murat çelik parçası.

    yaralı yüreğimi yalnızlığımla sardım
    yalansız düştü gözyaşlarım gözlerimden
    ektiğim tüm umutlarım hüzünler açtı
    yine de vazgeçmedim sevdadan
    yine de vazgeçmedim
    vazgeçmedim senden...

    son bir şans yeter bana
    son bir defa sarıl bana
    hatalarım günahlarım benim de oldu elbette
    bırak acılarım son bulsun ellerinde...
  • bu entrymizde son bir şans=hastalık. dün kaybettiğimiz, 2 yıldır alzheimer hastası olan bir dedenin hikayesi bu.

    bu dedenin ölümü eğer 2 sene önce gerçekleşseydi, cenazesi de, gelenleri de; gelenlerin, çoluğunun çocuğunun düşünceleri de bambaşka olacaktı. kendisi, 2 sene içinde her şeyi değiştirip gitti öbür tarafa.

    bu dedemiz hesaplı, kitaplı, hesabı fazla olduğu için biraz cimri, çalışkan bir dede. karısı ve çocuklarından başka (gelinleri de dahil) kimse onu pijamayla bile görmemiştir ki aynı apartmanda yaşıyorlar. dışarıya karşı son derece saygılı ve kibarken, karısına, çocuklarına ve torunlarına karşı ise bir o kadar katı ve sinirli.

    evinden sadece evinin hemen aşağısındaki işine (pazarcılık) inen, düğün ve cenazelere katılmayan, yaklaşık 40 yıldır istanbulda yaşayıp, istanbulda evinin olduğu yerden başka hiçbir yere gitmeyen biri. (birkaç adım ötedeki oğlunun evine bile) kendi gitmediği gibi karısının ve çocuklarının da gitmesine izin vermemiş yıllar boyu. 50 yaşına gelmiş çocuğunun bir hafta köye gitmesine bile kızan bir baba. çocuklara, karısına atılan dayaklar da cabası. hemen üst katlarında oturan dedenin kardeşi ve karısı dahi hiçbir şey diyemiyor kendisine. apartmana gelen, giden apartmandan gelen giden eksik olmazken dede ile karısı hep orda. dedenin karısı, hep kocası izin vermediği için gidenlere el sallayan durumunda. çok nadir birileri dedeyi kandırıp karısını yiğenlerinin düğününe gitmek için ikna edebilmiş. etmiş etmesine ama karısı da düğündeyken biliyor dönünce olacakları. düğünde bile endişe; şimdi kızmıştır, bekliyodur diye.

    karısına, çocuklarına, torunlarına bir kere güzel laf ettiği görülmemiş. bir kere öpmemiş sevgiyle. bayramlarda her şeye rağmen eli öpülmüş. bazen eli öpüldüğünde dahi başını çevirmiş.

    bunlara rağmen ne çocuklardan, ne torunlardan ne de karısından dışarıya karşı bir şikayet duyulmamış. sadece "etraf" konuşuyor imiş. bazı bazı muhabbetler de "ölse de karısı biraz huzurlu yaşasa" dahi deniyormuş acı bir şekilde.

    -----

    ve o dede 2 yıl önce bazı şeyleri unutmaya başlıyor. bakıyor, tanımıyor. bir anda eskilere gidip torununu kardeşi sanıyor, balkonda demirlerin önünde su yokken abdest alıyor, namaz kılıp selam veriyor 5 dakika sonra tekrar kılıyor.

    sonra iyice çocuklaşıyor dede. yüzünde hep bir gülümseme. ismi söylendiğinde gülerek "efendim" diyor. önceden utanıp asla insanların karşısına çıkmayacağı pijamayla insanlara gülümsüyor. pijamayı bırak bazen karısının eteğini giyiyor bazense bulduğu çuvalı geçiriyor ayağına. gelenlere hoşgeldin diyip, pijamasını indiriyor. muhabbet ediyor. gülerek, neşeyle. hiç para vermezken çoluğuna çocuğuna, cebine para diye sıkıştırılan gazete kağıtlarını dağıtıyor çocuklarına, torunlarına.

    çocuklar, torunlar babaları ve dedeleriyle şakalaşıyorlar. daha bir yıl önce hiç muhabbet etmedikleri babalarıyla muhabbet ediyorlar. yanına "oooo selamün aleyküm nasılsın yaa" diyerek yaklaştıkları baba gülümseyerek "sağol canım, sen nasılsın?" diyor. insanlar hasta diye onu ziyarete gelip, "dede geçmiş olsun diyorlar." o ise "kime ne oldu ki" diye cevap veriyor.

    torunu gülerek geliyor;
    -dedeciiim bugün benim doğum günüüm.
    -öyle mi ne güzel.
    -benim doğduğum zamanı hatırlıyor musun dede?
    -hatırlayamam. çünkü o zaman ben de çok küçüktüm.

    torunlar, çocuklar 2 yıl boyunca hiç yaklaşmadıkları dedenin yanından ayrılmıyorlardı. ilaçları, yemek yedirilmesi, altının temizlenmesi büyük bir sabırla yapılıyordu. kaçırıldığını düşünüp vurduğu, ya da onu evi dedikleri bir yere götürmeye çalışanları tanımayıp vurduğu zamanlarda bile el kalkmıyordu dedeye. eliyle kendisine vururken, eli acımasın diye terlik uzatıyordu torunu; bizlere "bu kadarı fazla" gelse bile. bir zamanlar kendisinin dövdüğü karısı dahi hala hizmet ediyordu; onu ara ara hatırlayan kocasına.

    daha ne konuşmalar, ne olaylar... cenazesinden bir gün sonra bunlar anlatılıyor, biraz buruk gülümsemeler bazen tutulamayan kahkahalar duyuluyordu. torunlar, çocukların gözünden bir damla yaş süzülüyordu babalarını delerini değil de çocuklarını, bebeklerini kaybetmiş gibi. son 2 ay yataktan pek kalkamayan, bebek gibi bakılan ama hala ismi söylendiğinde "efendim" diyen bebeklerini kaybetmiş gibi...

    80 yıllık yaşamının 78 yılında yaşattığı acıyı 2 senede silip gitti öbür tarafa bu dede. kızdıklarını neşelendirerek, onları mutlu ederek, neşeli hatırlar bırakarak gitti. şimdi 2 sene sonra, kalabalık bir cemaatle uğurlanmıştı. onu hastalığında ziyaret edenler hep o şekilde hatırlıyordu.

    son bir şans verilmişti ona; yaptığı yanlışların telafisi için. o, bunun dahi farkında olamadan gitti.

    allah rahmet eylesin "dede". allah ın sevdiği kuluymuşsun.
  • hepimiz bir son şansı hak ediyoruz bence. hayat bizi o kadar hırpalıyor ki her zaman doğru cevabı veremiyoruz. bazense bile bile yanlış yapıyoruz. insanız, açıklanamıyor yaptıklarımız bir mantık çerçevesinde. yaşadıkça öğreniyoruz bazen ama o kadar öğrenilecek şey var ki hep eksik kalıyoruz. o kadar nankörüz ki geçmişten de ders çıkarmıyoruz bazen. belki de aptalızdır kim bilir. ama ne olursa olsun bir şansı hak ediyoruz her birimiz. o şansı da değerlendiremeyeceğimiz bilinse de, yine elimize yüzümüze bulaştıracağımız, yine bir tutunamayanın rolünü oynayacağımız apaçık ortada olsa da bir şans daha.

    belki de hiçbirimiz bir şansı hak etmiyordur. yaptıklarımızın bedelini çekmek zorundayız. herkese bir şans verilebilecek kadar geniş değildir belki oyunun kuralları.

    aslında en basiti, bir şans daha istemek anlamsızdır belki. siz hiç bir tutunamayanın son bir şansı değerlendirebildiğini gördünüz mü? onun için ilk şans ikinci şans üçüncü veya son şans. hepsi aynı kapıya çıkar. hepsi bir daha kaybetmenin bir başka yoluna giden kapıyı açar. hatta o kazanırken bile kaybetmenin kitabını yazmıştır.

    son bir şans diye bir şey yokmuş anlaşılan. her fırsatta kazananlar ve kaybedenler varmış.
  • çok talep ettiğim, hepsinde de verilen fakat inatla kullanmadığım şans. demek ki en son verilen gerçekten sonmuş.
hesabın var mı? giriş yap