• geçen hafta pelin batu'nun, tarihin arka odası'nda anlatabilmek için bir yerlerini yırtarken benim de gülmekten bi' yerlerimi yırttığım kavram. ne mi? bilmiyorum, umrumda da değil; ama orda pelin batu'nun çocuk yerine konup, bak öyle değil o ben sana anlatayım, diye düzeltilmesine hastayım.
  • sıradan insanları ve onların yaşam mücadelelerini inceleyen tarih kolu.

    sosyal tarih özellikle ikinci dünya savaşından sonra dallandı budaklandı. eski ve geleneksel tarih çalışmalarından farkı sadece politik tarihi değil toplumun geniş kesimlerinin deneyimlerini anlamaya çalışmasıdır. materyalist çerçevede endüstri devrimi gibi pek çok konuda araştırmalara öncülük etti. misal endüstriyel devrimin ingiliz halkı üzerindeki etkisinin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğunu araştırıp durur sosyal tarihçiler.

    sosyal tarih nesnelliğe meyillidir. tarih içindeki değişimleri edinilmiş ortak deneyimlerin ışığı altında açıklamaya çalışır. bu noktada kültürel tarihten de ayrılır. zira sosyal tarih, tarihi değişimlerin insanların ortak deneyimleriyle şekillendiğini ileri sürerken, kültürel tarih tarihi değişimlerin insanların birbirlerine anlattıkları hikayelerle şekillendiğini savunur. burada "hikaye"den kasıt millet, cinsiyet, ilaç ve doğa gibi konularda dile getirilmiş söylevlerdir. ki güç ve söylev bir araya geldiğinde samanlık seyran olur.
  • tarih diye bilinen şey esasen egemenlerin manipüle ettiği resmi kayıtlar bütünüdür
    adı da popüler tarih, ataerkil tarih, ideolojik tarih, stoacı tarihtir.
    büyük oranda hayal ürünüdür ve hayal kurmaya - kurdurtmaya yarar, saman alevinin kitleleri etkilemesi için yangın gibi gösterilmesidir.
    2. abdülhamit övgüsü üzerine kurulan tarihler mesela böyledir, ama bilinir ki o dönemin aslında en ilginç figürleri abdülhamit'ten geriye kalan (ve sıradan olarak görülen) kesimdir

    bundan 200 sene sonra bugün hakkında konuşurken tayyip ve şürekasını anlatıp durursanız hikayenin büyük kısmını kaçırırsınız.
    sosyal tarih esip gürleyenlerden geriye kalan asıl kitlenin duygularının tarihidir
    edebiyatın ve bir nebze sosyolojinin tarihi sosyal tarihtir.
    çok daha derine inmeyi, ara tonları görebilmeyi hedefler
    sosyal tarih kitleleri etkilemeye değil bilinçlendirmeye yarar

    . . .

    uzun bir geçmişi olan bir mahalleyi düşünün; dışarıdan bir yağmacı geldi ve 3-4 yıl boyunca mahalleyi esir etti diyelim, burada iki tercih var, ya yağmacıyı anlatırsın ya da mahalleyi anlatırsın.
    yağmacıyı anlatırsan gerçeği göremezsin çünkü aslında yağmacı mahallenin hastalığıdır, onun ruhunda - derinlerinde yıllardan beri cevap bulamayan açmazlarının bir tezahürüdür. hastalığa baktıkça hastayı gözden kaçırırsın, kalıcı (akademik) bir çözümlemeye varamazsın. popüler algıda bolca alkışlanırsın ama anlamı olan hiç bir dönüşüme neden olamazsın.

    . . .

    popüler kültür bundan ötürü edebiyatı hiç sevmez, o edebiyat yerine hünkar ve etrafındaki soytarılardan, şairlerden ve fedailerden bahsedenleri dinlemeyi sever. popüler tarih sever. ama edebiyat onu kendi açmazıyla yüzleştirir, onun hastalığı unutturacak hayaller kurmak yerine doktora gitmesini sağlar, dönüşmesi için bir kapı aralar.
  • "sıradan insanlar" deyiminin aldatıcı bir yanı var. "seçkinlerden gayrısı, tarih yapan, tarih'e geçen insanlardan gayrısı" gibi bir şeylerin kastedildiği belli, ama sıradan herhangi birini ele aldığımızda o sıradışı olmuştur zaten. yakından baktığımızda sıradışı olmayan mı var? hem, sıradışı olanı sıradanlığına da bakmadan anlayabilir miyiz? (reşat ekrem koçu bu soruların hakkını verdiği için hem iyi hem öncü bir tarihçidir, hatta toplum ve kültür tarihçisidir diyeceğim ama kendisi bu terimleri eminim yadırgardı.)**

    sosyal tarihle ilgili şu kaynakları tavsiye edebilirim:
    (bkz: kim var imiş biz burada yoğ iken)
    (bkz: kendine ait bir roma)
    (bkz: türkiye 1643)
    (bkz: rakının ülkesinde)
    (bkz: tarihimizde garip vakalar)
hesabın var mı? giriş yap