• nixon döneminde vice president görevi yapmış çok da önemli olmayan bir şahıs esasen. aşağıdaki dumur lafı dışında bir vukuatını duymadım bilmiyorum.

    "when the hippies * and the yippies * ..... in this country will shut up and work within our free sytem of government, i will lower my voice"
  • --- alinti ---
    başbakan ve medya
    başbakan recep tayip erdoğan'ın dün akp grubunda yaptığı medya karşıtı konuşma, grup üyelerinin bundan çok hoşlandıklarını ayakta alkışlarla dışa vurmaları, salondaki coşkulu hava, demokrat parti döneminin son yıllarını bilenlere başka şeyler anımsatmış olabilir. ben böyle bir benzetme yapacak durumda değilim. benim aklıma başka bir olay geldi.
    ne mi? medyaya düşmanlığı dillere destan olan abd başkanı richard nixon'un yardımcısı spiro agnew'ün 13 kasım 1969 tarihinde iowa eyaleti'nin des moines kentinde yaptığı ünlü konuşma. agnew o gün amerikan siyasi tarihinin basın karşıtı konuşmalarının en ağırını yapmış, tüm medya çevrelerinde alarm zillerinin çalmasına neden olmuştu.
    ne mi demişti agnew? başkan nixon'un vietnam politikasını eleştiren medya mensuplarının halktan kopuk küçük bir grup olduğunu öne sürmüştü. başkan'ın konuşmalarından bazı cümleleri cımbızla alıp yanlış izlenimler uyandıran bu 'seçilmemiş'ler, aslında bir seçkinler grubunun ayrıcalıklı azınlığından başka bir şey değildi!
    agnew, sormuştu:
    "onlar bu yetkiyi nereden alıyorlar?"
    birazcık yurtbilgisi okumuş tüm amerikan yurttaşları medyanın bu yetkiyi amerikan anayasası'nın 1'inci maddesinden aldığını biliyordu. kuşkusuz, hukukçu agnew de biliyordu. ancak amaç, halk ile medya arasında büyük bir uçurum olduğunu söyleyerek gazetecilerin toplum önündeki saygınlığına darbe vurmak, etkisizleştirmekti.
    agnew için o söylevi yazan yazarlardan william safire, o konuşmanın bir hata olduğunu sonradan itiraf etti. "başlangıçta puan alsa da, uzun vadede demokrasi açısından çok sakıncalıydı, artık biliyorum" dedi birkaç yıl önce.
    spiro agnew, bu türden söylevleriyle muhafazakârların gönlüne taht kurmuş, ikinci kez başkan yardımcısı adayı olmayı başarmıştı. seçildi de. ama bir yıl sonra bir sabah, istifa ettiği haberi washington'a bomba gibi düştü. makamında rüşvet almakla suçlanmış, hapse girmemek için istifa etmeyi kabul etmişti.
    saygınlığını hiçbir zaman kazanamadı. uzun yıllar sonra öldüğünde, gazeteciler dışında pek çok kimse ismini bile hatırlamıyordu.
    basınla uğraşmak netameli iştir. son yazıyı hep gazeteciler yazarlar.
    benim merak ettiğim, başbakan erdoğan'ın bir yandan gerginlik ve kaostan söz edenlere yüklenirken, bir yandan da retoriğin hararetini niçin bu kadar yükselttiği. bu biraz yangına körükle gitmek gibi olmuyor mu? başbakan söyleyeceğini tek tek, tane tane, sakin sakin söylese daha iyi olmaz mı? hele amaç gerginliği düşürmekse...
    ama, hayır. başbakan medyada bir grubun (hangisi ola ki?!) bu saldırıları sipariş üzerine yaptığını söylüyor. kim bu siparişi veren acaba? chp mi, asker mi, tüsiad mı, yoksa başkaları mı? yoksa hepsinin bir arada hareket ettiğini mi düşünüyor sayın başbakan? dahası, ab'nin partisine farklı gözlerle bakmaya başlamasına mı kızıyor?
    hele o 'beyaz çarşaf' dramatikliği!
    belli ki, ciddi bir sinir gerginliği söz konusu. erdoğan, bir zamanlar, kendisinin gizli gündemi olduğunu iddia edenleri 'niyet okumak'la suçlardı. şimdi bakıyorum, kendisi niyet okumaya başladı. siparişten, arkasında olanlardan, farklı amaçtan filan söz ediyor.
    evet, başbakan'ın medya hakkında söyledikleri aklıma spiro agnew'u getirdi.
    teselli olduğumu söyleyemem.
    --- alinti ---

    haluk sahin - radikal - 13.02.2008

    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=247316
  • kendisi vice president görevinden zorla istifa ettirilmiştir. şöyle ki kendi anılarına göre devrin başkanlık sekreteri alexander haig (ki kendisi baya taşaklı bir kişiliktir), agnew'i ölümle tehdit etmiştir. bu özelliği itibarıyla yaban ellerin "a person so corrupt even nixon wanted no piece of him" şeklinde sıfatlandırmasını gururla taşımaktadır. "öyle bir adam düşün ki yolsuzluklarından nixon bile bıkmış" şeklinde türkçe söylenebilir bu tabir.

    tabi burada ciddi bir ironinin olduğunu da unutmamak gerek: agnew'in yolsuzlukları seçim bölgesi olan maryland'de birtakım maddi işlerle ilgiliydi. görevinden istifa ettiğinde bu konuda davası devam ediyordu. meşhur watergate ise istifasından birkaç ay sonra patlak verdi. ancak kendisinin istifa ettirilmesinde bu skandalın da etkisi olduğu biliniyor. yoksa bütün siyasal sistemlerde olduğu gibi amerikan sisteminde de rüşvet nedeniyle sağ siyasetin liderlerinden birinin ayağının kaydırılacağını düşünmüyorum. sonuçta kendisi, yolsuzluk davalarından çok cüz'i bir para karşılığında yırtmıştır (daha doğrusu suçu sabit görülmesine rağmen hapis falan yatmamıştır. 10 bin dolar verip kurtulmuştur).
hesabın var mı? giriş yap