• kimi vardır en asil duyguların insanıdır. onu dinlerken 90 dakikanın nasıl geçtiğini bilemezsiniz. kimi vardır sıkıcılıkta ve iğrenç anlatımda bir numaradır. maçı izlemek/dinlemek bir yana dursun maç bitsin de şu eziyet sona ersin diye insana saniye saydırır.

    bu arada yeri gelmişken -ilgilenenler olabilir- halkın gözüyle türk televizyon tarihinin en iyi spor spikeri kim araştırmasını yapmaktayım. bu araştırma ile alakalı olarak bana katkıda bulunsun diye de blogumda bir anketim var. ilgilenenleri beklerim. çayımı kahvemi içersiniz. *

    http://mucahitfare.blogspot.com/
  • bu mesleğe sahip olan insanlar, kulüp takımlarının diğer ülke takımlarıyla yaptıkları maçlarda hayali cemaatimize kendilerinden bir tutam tuz koymak gibi bir işlev de yerine getiriyor. galatasaray, fenerbahçe, efes, botaş, bilmemne medikal park, sigorta bi şey, menemenspor, hangi takım olursa olsun, hepsi "biz" oluyor, "yeniyoruz", "yeniliyoruz", "ofsayta düşüyoruz", "deplasmandan avantajlı bir skorla dönüyoruz". annemizin liginde yenince havalara uçtuğumuz, stadyumlarında küfürün dibine vurduğumuz takımlar bir anda "biz"liğimizde bir yer işgal ediyor, sıkışıyoruz. sırf bu sıkışmayı aşmak adına, sırf türk oldukları için birilerini tutmayan, hatta gidip diğer ülke takımlarını tutan, fanatik abi ve ablaları takdir ediyorum. hayal etmeyin arkadaş, yeter artık.

    (bkz: hayali cemaatler)
  • en makbulü, herhangi bir türk takımıyla maç yapan yabancı bir takım gol attığında susmayıp o golü de heyecanla anlatanıdır. ha şimdiye kadar böylesi çıkmadı ama çıkarsa ellerim patlayana kadar alkışımı alır.

    günümüzdeki örneklerinin hepsi futbol popülizminden nasibini almış, kulüp takımlarının maçlarını bile "biz" zamiri altında anlatan bir avuç zavallıdır.

    efendi, orada önemli olan "biz" değil, futbol. manchester yardırıp koyduysa çocuğu, yerli takımın en sikindirik golünde bağırdığın gibi bağıracaksın. ya da ikisini de aynı sakinlikle anlatacaksın.

    kulüp takımlarında "vatan, millet, sakarya" çıkmazından kurtulamazsak zor. bak ingilize fransıza... hangisi arsenal final oynuyor diye, "bu gece gunnerslıyız ulan!" dedi. ha içinden geliyorsa destekle, ona karışmam.
  • bu adamları, "sönük anlatıyor", "bizim takım gol attığında hiç bağırmıyor" diye eleştirenler gitsin çanak antenlerini arap ülkelerine çevirsin, orada adamlar kim gol atarsa atsın, allah allah diye dakikalarca bağırıyorlar.

    anlamıyorum hem spiker maçı coşkulu anlatsa ne olacak anlatmasa ne olacak. maç aynı maç...
  • insanı izlediği spora göre beklenti içine sokar. geçen supersport hokey turnuvası verdi mesela, anlatım tarzı son derece rahattı spikerlerin. "skor değişmez belki ama sonunda kavga çıkacak bu gidişle" dedi birisi. mesela bu hokeyin güzelliklerine dikkat çeken bir yorum bence. bunu duyunca daha dikkatli izledim mevzu çıkacak diye. sürtüşmeler oldu ama iş büyümedi.

    geçen de mesela lig tv tenis veriyor, geçmişim tv karşısına, son derece elit, tenis izliyorum. spiker şarapova'nın çığlık çığlığa aldığı bir sayı sonrası şöyle diyor: "ses başta sopranoydu da sayıyı aldığı vuruşta altoya kadar düştü". mesela espri şık, neden? alto daha bas bir sestir ve basa gidişe ingilizce "going low" derler. basa "düşersiniz" yani. elitim ya ben, bunu bilip bu espriyi başarıyla anladığım için kendimi daha bi tenis izleyicisi sandım.

    spor spikeri önemli. misal flash tv'de güreş keyfi de böyle ama meseleyi uzatmak istemiyorum. başlığı altında epey övgüye mazhar olmuş zaten bu programın sunucuları.

    edit: mesela benim meselem :(
  • (bkz: ercan taner)
    (bkz: marv albert)
  • futbol spikerlerine bir amme hizmeti yapmak istiyorum: sürekli bağırmak zorunda değilsiniz! gerçekten değilsiniz. heyecanı vermek için ciğer parçalayıp kulak sikmeye gerek yok.

    özellikle son dönemde dortmund maçlarının özetlerine denk geldiğimde haland* gol atacak diye korkmaya başladım. haaland haaland haaland haaland haaland haaland haaland haaland. bundesliga maçlarını anlatan denyo kimse, haland siksin seni. adam çizgide topa dokundu sadece. 20 kere adamın adını haykırıyorsun. hakikaten dingil.

    bu dingillerin eziklikleri var birde, başka bir konu. bir spor müsabakası izleyeceksem kesinlikle yabancı bir yayın bulmaya çalışıyorum son 5-10 senedir. sanki işleri bir müsabakayı anlatmak değil, fanatik at gözlükleriyle taraftarlık yapmak. herkes bize karşı amk evet. hakem yanlı uefa yanlı, yağmur bile yanlı yağıyor. o gol şanssızlık yüzünden yenildi evet. evet karşı takımdaki herkes şerefsiz pislik bizim takım harika namuslu insanlarla dolu. zamanında cüneyt çakır'ın yönettiği bir ispanya portekiz maçında hakem tutmuştu spikerin biri. bütün maçta cüneyt çakır övmüştü, bariz yanlış kararlarını doğru diye anlatmıştı, itiraz eden ramos için "bu ramos'un hep yaptığı hareketler, sakin olalım cüneyt, sakin olalım" falan demişti.
  • kah fırındaki yemeğin pişmesini beklerken, kah hiç bir katma değerimin olmadığı ms teams toplantılarında vakit geçsin diye ara ara evdeki spor kanallarındaki maçlara bakıyorum. özellikle avrupa liglerindeki maçları anlatan spikerler net bahis oynuyorlar.
    çünkü, bir spikerin, belki de ömründe bir stad içinde izleyemeyeceği takımların serbest vuruşu için bu kadar heyecanlanması mümkün değil. büyük ihtimal iki tane kupon yapıyor, bir tanesi yenecek takım için vs. diğer kupon tamamen oranları yüksek bahis oranları olan olasılıklar için, maç içindeki korner, ilk hangi takım sarı kart görecek vb.

    bir spikerin normal ses tonunda spor müsabakası anlattığında, sadece işini sevdiğini anladığımız, yayın kuruluşlarında görev yapan meslek insanlarıdır.
hesabın var mı? giriş yap