*

  • dostoyevski'nin yıllardır basılmayan eseridir, ortalıkta bulabilmek mümkünattan çok uzaktadır. neden basılmadığını anlamak da oldukça güç olsa gerek...

    edit: iletişim yayınları duydu sesimi.
  • okuyucuda(bende) bir iç sıkıntısı bırakan, dostoyevski romanı. okuyucunun nefret ettiği(m) karakterle benzer bir yönümüzü bulunca adeta yıkıldım. bu benzer yön müzikle ilgili. şarkıların, özellikle bütün gençlik tarafından beğenilen, sevilen, handiyse bu gençlere yaşam biçimi oluşturan şarkıların, biraz daha anlamlı olması gerektiğine inanıyoruz her ikimiz de. bu (bence)mantıklı önermeye nefret edilen karakterin de kısmen katılması handiyse yaşama isteğimi alıp götürdü benden. neyse ki sevgili bir arkadaşım birtakım insanlarla ortak yönlerimizin bulunabileceğini, bizleri birbirimizden ayıran kesin çizgilerin olmadığını söyledi de içime su serpildi.

    yaşasın karpinski dansı, yaşasın falaley o zaman!
  • stepançikovo köyü adıyla nihal yalaza taluy tarafından türkçeleştirilen, dostoyevski'nin harika şahsiyetlerinden foma fomiç'in icraatlarının beni mest ettiği eser.
    okuduğumdan beri rüyamda beyaz bir öküz görüyorum, falaley'e selam eder, yaşlı yanaklarını sıkarım.
  • "evet, inanıyorum bilimlerin, sanatların... sözgelimi heykeltıraşlığın... her neyse işte, anlayacağınız, bütün bu yüce ülkülerin, nasıl söylemeli, kendilerine özgü çekici birer yanları olduğuna... inanıyorum; ama kadınların yerini hiçbir zaman tutmazlar. kadınlar... kadınlar sizin kişiliğinizi olgunlaştırırlar. bu nedenle onlarsız olmaz."
  • edebiyatla içli dışlı olma yolunda olup da dostoyevski'nin eserlerinin neredeyse hiçbirini okumamış olmaktan duyduğum utançla, bu yıl dostoyevski eserlerini kronolojik okuma kararı aldım. yıllar önce insancıklar'ı, üç yıl kadar önce de beyaz geceler, kumarbaz ve yeraltından notlar'ı okumuştum. bu yıl öteki, ev sahibesi, netoçka nezvanova'yı okudum. bu yıl okuduklarım arasında stepançikovo köyü en kendine has, akıcı ve hatta kara mizah öğeleriyle en eğlenceli olanı. bu kadar özgünlüğüne ve muhteşemliğine rağmen bu kadar az biliniyor olmasından yola çıkarak gelmiş geçmiş en underrated kitaplar arasında olduğunu düşünüyorum.

    öncelikle kitabı en güzel özetleyen cümle, bizzat 'çayda' bölümünde geçen:

    "amma da garip insanlar! sanki hepsini özellikle toplamışlar buraya." cümlesi bence. gerçekten stepançikovo köyü'ndeki karakterlerin hepsini adeta birer tımarhane kaçkını. ama bu kadarla da sınırlı değil elbet.

    efendim ben bu kitabı okurken, oturduğum yerden kendi kendine zarar verecek duruma geldim. arkadaş ben hayatımda general karısı kadar mal bir kadın görmedim! yarbay kızıyım diye cırlayıpduran perepelitsina'nın ağzını yırtmak, her şeyde keolan foma fomiç'i ise ıslak odunla eşek sudan gelinceye kadar dövmek istedim. hatta kökten çözüm olarak foma fomiç ve tüm yardakçılarını bi uzay aracına bindirip uzaya fırlatma isteği duydum. zavallı dayıya da hiç kızmadım desem yalan olur insan bu kadar da - ahmaklık derecesinde- saf olmaz ki ama... ben hayatımda bana böylesine hisleri böylesine gerçekçi yaşatan başka bir kitap okumadım. eğer bir kitap bana bunları yaşatıyorsa işte o klasiktir, başucu kitabıdır, şaheserdir.

    kitap baştan aşağı kara mizah öğeleriyle dolu olsa da en akılda kalıcı örneklerden biri beyaz öküz ve komarinskiy oyunu meselesi. rüyada beyaz öküz görmeyi yasaklayan bir foma fomiç ve aksi gibi her gece rüyasında beyaz öküz gören ve üstüne üstlük başına geleceklere rağmen görmediği yalanını bir türlü söyleyemeyen zavallı falaley! canını sevdiğim falaley...

    altını çizdiğim satırlar:

    --- spoiler ---

    "siz bilimlerle uğraşanlar hep böyle zirzop oluyorsunuz. sizin işiniz tek ayak üstünde sıçrayıp kendinizi göstermekten başka bir şey değil."

    "size açıkça söyleyeyim: beni yufka yürekliliğim mahvetti."

    "felaket geçiren insanlara karşı iki kat nezaket gösterilmelidir."

    "öfkenizin üstüne güneş batmasın!"

    "gerçek onu dünya saadetlerinden ne derece uzaklaştırıyorsa, o da kendini o ölçüde hayalciliğe kaptırıyordu."

    "dünyayı fethetmek istersen kendini fethet."

    "felaket erdemin anasıdır."

    --- spoiler ---

    sonuç: allah hepimizi foma fomiç ve onun gibilerin gazabından korusun, amin.
  • iletşim yayınlarından (bkz: ergin altay) çevirisi de mevcut olan muhteşem roman.
    --- spoiler ---

    albayın foma fomiç'i darp ettiği sahne gerçekten çok tatmin ediciydi.
    --- spoiler ---
  • kitapta sinir bozan bir karakter varsa o da albay'ın ta kendisidir. foma fomiç gayet doğasına uygun bir şekilde belki de (düşük bir ihtimal olsa da) sergey'in dediği gibi "yaşamı boyunca maruz kaldığı dışlanmanın, insan yerine konulmayışının öcünü alıyordu" ki bu böyle mi değil mi bilmiyorum bu konuda dostoyevski işi bayağı sıkı tutmuş ve şu soruyu: "foma bir aptal mıydı yoksa her şeyin farkında mıydı?"yı bırakmıştır ben bir aptal olduğu varsayımıyla devam edeceğim. elbette isteyenler sergey'in söylemlerinden yola çıkarak foma'nın karakterini daha iyi bir zemine oturtabilirler ancak tek gerçek şu ki o da albayımızın dostoyevskinin başka bir kitabında bahsettiği şu "rus halkının ahmaklığı" diyerek örnek verdiği kişilerden olduğudur.

    kitap yine çok tatlı bir ön hazırlıkla başlıyor ve bence dostoyevski kitabın giriş kısmına ayrıca özen göstermiş her neyse dikkatleri çeken foma fomiç ve albay'dan başka bir karakter daha var ki aynı şekilde kitaba bir inceleme yazan joseph frank'ın da dikkatini çekmiş olan yejovikin karakteri. yejovikin'in durumu da foma'ya benziyor ancak yejovikin'de şöyle bir güzellik var ki o da insanlarla açık açık dalga geçmesi ve bunun farkına sadece sergey'in varmış olmasıdır hatta ve hatta "ben bunlarla dalgamı geçiyorum karşılığında da karnımı doyuruyorum" gibisinden bir şeyler söylemiştir. her ne kadar joseph frank kitapta yazıldığının aksine yejovikin'in sırf ailesi için bu aşağılanmalara katlandığını düşünmese de foma'nın ölümünden önceki ve sonraki tavırları şüpheye yer bırakmamaktadır.

    dostoyevski'nin nasıl bir ahlakçı olduğunu kitapta yine görüyoruz, kendisinin şu meşhur "tümüyle iyi bir insan olabilir mi?" sorusunun kah tezlerini kah anti-tezlerini oluşturduğu nice kitaba (örn: budala, suç ve ceza, karamazov kardeşler, insancıklar...) şekil veren taslaklara ve ayrıca gogol'le olan hesaplaşmasına tanık oluyoruz hatta bir yerde yeraltından notlar'da gayet ciddiye alınan ama burada mizah öğesi olan kullanılmış nekrosov'un dizelerine bile rastlıyoruz.

    joseph frank'e katılmadığım bir nokta da şurasıdır ki frank uşak vidoplyasof'u smerdyekov'un bir çeşit habercisi olduğunu söyler ancak vidoplyasof ile smerdyakov arasında muazzam bir fark vardır evet dışarıdan baktığınızda benzerlik görebilirsiniz ancak bu tamamıyla şekilsel bir benzerliktir. smerdyakov, vidoplyasof'un aksine kafasında bir planla yaşamaktadır, evet vidoplyasof da smerdyakov'un ivan'a özenmesi gibi foma'ya özenir ancak vidoplyasof'un bu özentiliği tepeden inmedir, ona "öyle olması gerektiği belirtilmiştir" ve bilinçlilik düzeyi rüzgardaki toz zerresinden farksızdır ancak smerdyakov ivan'a hür iradesi ile ve kafasındaki "kendisini akıllı gibi gösterme" gibi bir bilinçle hayranlık duymakta, kendisini kanıtlama girişimlerinden eksik kalmamaktadır, böylelikle de ölümcül bir oyunun peşine düşmüştür. karakterlerin ayrıntılı ve yüzeysel işlenmiş olması ve ikisinin de efendisine öykünen uşaklar olması birinin diğerinin taslağı olduğunu anlamına gelmemelidir.

    son olarak foma gibi bir aptal'a daha da kötüsü böyle bir "yarı-cahil'e" diyojen'den alıntılar yaptırtmak da dostoyevski'nin bizimle dalgasını geçmesidir herhalde.

    ekleme: prens mişkin ile ilgili ekleme yapacağım.
  • bir ara gerçekten sinirimi bozdu 'foma'. (aman tanrım)kitabın çoğu iki günü , son birkaç sayfası ise son yedi yıldaki gelişmeleri anlatıyor. sebebini söylüyor kendisi zaten.

    'romanımın hacminin arttığını, kusursuz bir romana dönüştüğünü ve hemen bitirmemin gerekli, çok gerekli olduğunu ( para için) anlayınca duraklamaya başladım. çalışmanın ortasında böyle bir duraklamadan daha üzücü bir şey yoktur.'

    zor bir dönemde bile böyle bir kitap yazdığı için daha güçlü bağlandım 'dostoyevski'ye.
  • ana karakterlerden biri olan yegor ilyiç rostanev, kitabın ortalarında sayılacak bir yerde, sahip olduğu beş yüz serfin üç yüz kadarının amcası afanasiy matyeviç'ten, geri kalanının büyükannesi akulina panfilovna'dan miras kaldığını söyler. bu iki isim, dostoyevski'nin daha önce, amcanın rüyasında * bizle tanıştırdığı iki karakterdir.

    --- spoiler ---

    belki: "böyle bir izzetinefis nereden geliyor," diye sorarsınız. "bu kadar küçük, değersiz mi değersiz, sosyal durumlarına göre hadlerini bilmeleri gereken insanlarda nasıl olur da yer edebilir bu duygu?" bu soruya nasıl cevap verilir bilmem? belki bu işte de bazı istisnalar vardır ve hikâyemizin kahramanı da onlardan biridir.
    --- spoiler ---

    amcanın rüyasını okumayanlar için: kitapta akulina panfilovna'nın üzerinde neredeyse hiç durulmamıştır; afanasiy matyeviç ise kitabın başlıca karakterlerindendir. afanasiy matyeviç'in büyükçe evi, kitabın ekseriyetle geçtiği mekandır.

    --- spoiler ---

    baskı altından kurtulan aşağılık bir insan, bu sefer kendisi başkasını ezmeye çalışır. foma'yı ezdiler; o da hemen aynı şeyi yapmak ihtiyacını duydu. onunla alay ettiler; o da başkalarını alaya aldı.
    --- spoiler ---

    aşk, ihtiras ve entrikanın eksik olmadığı bu evde, paragöz anne ve zengin bir kocaya vardırmaya niyetli olduğu kızının hüküm sürdüğü bu eve, ama dost ama düşman bir şekilde misafir olan insanların ortak hikayesi anlatılmaktadır.

    --- spoiler ---

    insan gençlik çağında bazen pek mağrur oluyor. aşırı derecede izzetinefis sahibi her genç, hemen hemen her zaman ürkektir.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    mizinçikov'un ne şekilde ekonomik durumunu çok iyi hale getirip, çiftlik satın aldığı bilgisi dostoyevski tarafından tam verilmemiştir. ben de merak etmişimdir.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap