• beyazlardan ziyade liberal ust-orta sinif amerikalilarin kulturuyle kafa bulan bir wordpress blog'u.

    http://stuffwhitepeoplelike.wordpress.com/

    isin ilginci tam da dalga gectikleri kitle arasinda o kadar populer olmus ki yakinda stuff white people like diye bir post yazmazlarsa cok ayip edecekler cokkk...
  • "ileri zekalı" çocuklarıyla övünmeleriyle türk ebeveynlerini de tıpatıp tasfir edebilmesine şaştığım blogdur. neymiş, "beyazlık" millet tanımazmış.
  • o kadar güzel bir sitedir ki, okuyanlar iğneleyici bir şekilde ele alınmış beyaz insan yazılarına katılmakla beraber, her ayrıntının düşünüldüğü, her konuyla ilgili kimlere ne söylerseniz krediniz yükselir, hangi durumda ne yaparsanız bu insanların gözünde değeriniz azalır gibi detaylara yer verilmiş yazılara utana sıkıla da olsa arada "ben de böyleyim yaa" diyebiliyor. entel züppeler olarak hepimiz için ego kalkanı yokedicisi gibi bir şey sanırım. okuyun, ne olduğunuzu, ne olduklarını bilin, rahatlayın, eğlenin bence.
  • öncelikle belirtmek gerekir ki, bu blogdaki "white people" ifadesi ile, tamamıyla bütün beyaz amerikalılar değil, bizdeki "beyaz türk" kavramının benzeri gibi orta üst gelir seviyesinde, iyi eğitimli, sol-liberal beyazlar kast ediliyor. "kendini sürekli sürü psikolojisinden azade, biricik gören bu beyazların, aslında nasıl bir sürü hayatı yaşadıklarını ifşa amaçlı" indirgemeci, yıkıcı ve bölücü bir yayın faaliyeti anlayacağınız.

    christian lander adlı beyaz amerikalı, daha 7-8 ay önce 2008'in ocak ya da şubat ayında(bu şubat ayında ekşi bir iş var arkadaş) filipinli arkadaşı myles ile msn'den konuşurken, myles, "olm var ya, the wire seyretmeyen beyaza güvenmem" diye bir beyanatta bulunuyor. the wire, çok kaliteli bir hbo yapımı olmasına rağmen çok az reytingi vardı (ki kalite ve az reyting, lander'e göre bir beyaz amerikalının bir televizyon şovunu sevmesi için bulunması gereken iki şarttır. hele şov, kısa sürede gösterimden kalkmışsa, bu o tv şovunu beyaz için paha biçilmez değere kavuşturuyor. 27'sinde ölen rock sanatçısı gibi)
    her neyse, msn sohbetindeki bu sert çıkış üzerine, bir 'beyaz'ı the wire seyretmeyecek kadar meşgul eden şeyler ne olabilir diye bir anket sorusuna cevaplar aramaya başlıyorlar. listeledikçe hoşuna gidiyor elemanın bu fikir ve bunu aynı gün wordpress'ten açtığı iş bu başlıktaki bloga yazmaya başlıyor. ilk entry pena, pardon fena değil; coffee. ama sonradan aciliyor guzellesiyor. ilk günler eş dost bu entryleri okurken, sonrasında birkaç haftada okuyucu sayisi ve entry giren sayisi çığ gibi büyüyor ve sadece bir ay sonra mart ayinda random house okkalı bir çekle lander'a, "kitabını yap bu blogun kitabını basmayan serefsizdir" diyor ve new york times "best seller" listesine giren kitap doğuyor.

    tabii sitede ve kitapta, konforumuzu bozan zevklerimize kast eden yığınla entry, hayasız hiciv var. the onion, siyah arkadaş sahibi olmak, jon stewart-stephen colbert takibi, arrested development, apple ürünleri, npr, ikea, the wire gibi entryler bizliğimize, bizi biz yapan değerlere tarihte görülmemiş cüretkarlıkta saldırılar.
  • ben amerikan toplumunun bagrinda yasamama ragmen yeterince beyaz degilim galiba bu blogdan bunu ogrendim, gidip kendimi camasir suyu dolu kuvetime yatirmadan hazirladigim iki lafi edeyim, sen haksizsin ibne diyeyim blog sahibine. blogun hepsini okumadim "bu bloga bakip ben onlar gibi degilim demek" gibi bir maddesi varsa bilemem tabii.

    edindigim izlenim bir nevi (bkz: radikal okuyup cnbc e izliyorum kaliteli yasiyorum)un amerikan blog iz dusumu (bunun cazli versiyonu da vardi bulamadim).

    simdi efendim, bu blog zirva, cok feci, oyle ki artik sacma sapan tespitler ve ultra genellemeler yapan zenci entrysi okudugumda "oeh" diyemeyecegim (tolerans esigimi yukseltti blog). oncelikle ismi yanlis, bu elemanlar acaba san jose'de santana row'da bir dolasmislar mi? silikon vadisinin fezaya dogru hareketli (upwardly mobile yani) asyali genclerinin hallerini gorduklerinde utanc duyacaklardir bloglarinin isminden, bazi seyler evrensel zira. hatta o kadar evrensel ki, sozlukteki bir suru baslikta turk versiyonlari girla gidiyor bu "madde"lerin, yani ne beyazlara ne de amerikalilara ozgu bu elestirilen seyin ozu. denildigi gibi beyazlari degil orta-ust ve ust sinif liberal amerikalilari elestirdigini kabul edersek, orada bile bir terslik var. o da su ki bu blogda (ve anlasilan kitapta) yapilanlari yapmak bir bok degil, hatta bunlari nasil yaptigin bile onemli degil. onemli olan bunlari yapmakla "brag" etmen, bir bokmus gibi bu yaptigini satman, bu yaptiginin seni daha ustun ve ozel bir insan yaptigi iddiasiyla karsindakine tepeden bakman. bunlari yapmak icin de herhangi bir sinifsal veya irksal aidiyet gerekmiyor, sadece "x wannabe" olman gerekiyor (o x'in ne oldugunu bilmiyorum, ortamdan ortama degisiyor). buradaki anahtar kelimemiz (bkz: pretentious), ayni seyleri icsellestirerek, reklam etmeden, gayet siradan bir sekilde yapmak gayet mumkun.

    ornek: blogla sorunum ilk maddeden basladi. neymis? kahve! beyazlar kahve severmis starbucks'tan kahve icermis. hata 1: amerika'da kahve sevmeyen var mi? adamlar kahveyle yatip kalkiyor, hata 2: starbucks burada elestirilen tipler icin ayaga dusmus bir sey, her kosebasinda olan seyle hava mi atilir ayol? coffee bean and tea leaf falan olaydi bari. hata 3: bu madde yerine chai latte falan yazmalilardi, karamel macchiato falan da olabilir ne bileyim, aslinda bunlar bile olmaz, boyle dilimizin donmedigi, kimsenin duymadigi bir seyler olmaliydi. yoksa siradan kahveyi insaat iscisi -kolayla donusumlu olarak- gunde 2 litre iciyor. maddenin dogrusu su olmaliydi: "white people don't drink coffee: beyazlar kahve icmeyi siradan gordukleri icin kahve icmezler, daha saglikli oldugunu soyleyerek x icerler" (x icin onerilerim: iste saf meyve suyu, beyaz cay, bilmemne). ayni sey ikea icin gecerli, ikea milletin cocugunu oyun parki yerine goturdugu bir yer olmusken, herkesin evinde en az bir adet ikea urunu varken "ay sekerim ikea'dan x aldim" diyenler icin "hava atmaya kalkarsin ha, dur havani alayim" diyorlarsa kelimenin tam anlamiyla ezikmisler yani, kusura bakmasinlar.

    neyse, dedigim gibi, bu listedekileri yapmak degil bu yaptigini nasil sattigin onemli (bu konuda (bkz: furya/@a lifetime of type ii errors) diyorum, ama her zaman oldugu gibi ulan kendi entryme bkz veriyorum millet beni self promoter sanacak bir aciklama mi yapsam "vallahi cok alakali, zaten yazdiklarimi burada tekrar etmek istemedim" diye ama o zaman da tepkileri cok dikkate aliyormus gibi gorunecegim halbuki boyle hic bir boku siklemez bir imajim olsa cok cool olurdu falan diye bir muhabbete girip (kendimle) sonunda aynen bu sekilde sorunu cozdugume kendimi inandiriyorum (nasilim?). ha, bunu neden yapiyorum, cunku ayni seyi bir kez daha tekrarlayacagim simdi. verecegim ornek turk baglaminda, dedim ya evrensel, bu bloga guzelce adapte edilebilir (travel diye tagli maddelere bakin mesela). (bkz: yurtdisinda yasamak) basligina bakarsaniz aman allah, yok millet ben amerika dayken diye cumle kurabilmek icin yirtiniyormus, yok yurt disinda yasamak matah bir seymis gibi ovunuyorlarmis ve bu igrencmis bilmemne bilmemne. eminim vardir oyle insanlar, ama bir de (bkz: yurtdisinda yasamak/@a lifetime of type ii errors), orada uzun uzun yazdim bu konuda ne kadar dertli oldugumu, benim gercegim bu ne yapayim yani diye isyan ettim. veya gecen ebook readerlarla ilgili bir baslikta gordum, diyor ki yakinda artiz tipler alir cafelerde okuyormus gibi yapip hava atar bununla. ya 300 dolarlik seyin nesiyle hava atican ya? milletin cep telefonu 1000 dolar? ha ebook readerla entelim havasi verilebilir ama bence onun icin gidip iki kurusa bir uykusuz bir leman falan alsan ayni randimani elde edersin, ne gerek var ebook readera? bir kisi okumayi sevdigi ve pratik buldugu icin ebook reader almis, cafede okuma keyfi yasamak istiyor olamaz mi? bence olabilir.

    neyse, kisaca bu blogun ismi "stuff pretentious people like" olmali, ve tek bir maddesi olmaliydi, o da "kendilerinin farkli oldugunu soyleyerek ustunluk taslamak" olmaliydi, gerisi teferruat. ustunluk taslamak isteyen herkesin yaptigi bir sey olmasina ragmen "ben siciyorum" diyerek bile yapar bunu, "ben sicarken nefesimi tutuyorum, nasil muthis bir sey, nasil elegan bir sicis oluyor o!" falan der olur biter. oh i'm so cool because i could see through the stupidity of this blog that everybody raves about and i can write this in a foreign language and this makes me better than you creeps. bu da verebilecegim bir ornek olsun.

    kimse arrested development sevdigi icin kendini kotu hissettirilemez!
  • listeye yapılan katılım'ın ederi 'fikir belirtme', 'farkındalık ve gözlem sıralama' türevi 'açıklayıcılık varsayılanı'na ait alt-başlıklarında kategorize edilmeye çalışılırsa, ki çalışılmış, sunulan tablo elbette tuhaflaşıyor; zira verilen örnekler ne bir 'sınıf'la, ne de bir 'etnisite' ile birebir örtüşmüyor. ve yine elbette nominal ya da efektif olarak mahut sınıf ve etnisiteye ait olmayan biri ve birileri de listede verilen (ve onun dışında kalan) sebeplerle bahsi geçen ürün-hizmet-kavram-yaşantıları seviyor, benimsiyor, uyumlanıyor. o açıdan ''orta-üst sınıf beyaz amerikalı değilim, ama/ve bunun ucu bana da, ona da, şuna da giriyor, ergo, bu liste yanlış'' tenkidi de mümkün gibi görünüyor. mümkün, ama sorun da biraz o 'mümkün algısı' içinde gargaraya geliyor: sayısız yar'in muhtelif zülüf'üne dokunan bu site ve yayın'ın bir maksadının da bu yolla çoklu ajitasyon olduğu (ya da olması gerektiği) dikkatlerden kaçmamalı. ajitasyon'un temel konusu da soyut ''mümkün''ü somutlayarak mümkün kılan reel birleşenleri zorla ayırmak değil midir zaten?

    bu noktada ajitasyon'un ruhu ile paralel olarak farkındalık ve gözlem'lere baktığımızda karşımıza çıkan tablo, bizleri 'mümkün algısı' denen şeyin somut temeline sürüklüyor: imkanlar.

    imkanlar ve onlara erişim temelinde listeye tekrar baktığımızda sayılı dökülü şeylerin bütünsel bir tablo içinde tek tek, ya da, parçalı öbekler halinde onları mümkün kılan'a referans verdiğini görüyoruz. kahve'den pea coat'a listedeki her türlü olgu, onları yaşatan kadar yaratan'a da kavisli bir eşitsizlik'e referans veriyor. o eşitsizlik somutunda baktığınızda eşit olmayanlar arasında benzeşen yatkınlıkların, bağlamsız yakınsamaların çok da bir şey ifade etmediğini görüyorsunuz. misal beyaz orta-üst sınıf'ın kahve'yi sevmesi ile beyaz alt-sınıf'ın kahveyi sevmesindeki paralellik'i düşünelim. listenin 'sadece beyazların sevdiği şeyler' olmaması, 'beyazların sevdiği şeyler'i beyazların sevme temellendirmeleri ile anlatmak niyeti ve iddiasında olması gibi biçimcil, biçemcilliklere dahi girmeden denebilir ki, bu müşterekten soyutlayarak 'iştirak denkliği' türetemeyiz. listede hedeflenen 'beyaz amerikalı' için listede hedeflenmeyen alt-sınıfların -da- kahve içtiği gerçeği bir sır değildir. tam olarak da bu yüzden kahve ile ilişkilerini tanzim ederken bu müştereği hedef alarak bir kültür yaratırlar. bunun bir ayağının 'kaliteli kahve'den alınan haz'zın maksimizasyonu olması, diğer ayağının bu hazzı alabilecek pozisyonun gerçekliğinden ayrıştırılamaz, bu gerçeklik de bunun kültürleştirilmesinde standart olan temel 'yapmacıklık' (bkz: pretentious) sabitinden çıkarılamaz. o halde listenin amacı (en azından bana göre) bu tip bağlamsız eşdüzlemliliklerden özsel bir takım yapmacıklık soyutlayarak, 'yapmacıklık eleştirisi'ne yönelmek değil, yapmacıklık'ı olağan soytarılıklardan ibaretleştirmeyecek bir iktidar eleştirisine eklemleyecek ajitatif bir hareket olmaktır.

    şimdi dikkat ettiyseniz, 'bana göre' diyorum, zira bu, bana göre böyle olmalı. siteden az kurcaladığınız zaman görüyorsunuz ki ajitasyon'un böyle bir sınıf temeline, gerçek eşitsizlik'e editoryal bir yönelimi yok. temelsiz bir sınıf öfkesini, bilindik farkındalık ve gözlem kalıpları içerisinde kurgulayıp geri-beslemişler. gözlemlerin hepsi nalına mıhına, hepsi 'yakalanan'dan 'yandım allah' diye ses getirecek cinsten isabetli, ama çok kısa zaman içinde bir 'orta üst sınıf özeleştirisi' olarak kendi hazırladığı listede bir madde olarak 'the onion' ile beraber raflarda yerini alacak, ve hatta almış, olduğu da besbelli. niye öyle peki? zira amacı bir şeyi değiştirmek, dönüştürmek değil. değişmeyecek, dönüşmeyecek olduğuna itimad edilen bir 'evrensel sabit'le bir arada yaşama rehberine ek sadece. o yüzden çok kafayı takmamak lazım. kendisini kendi eleştirdiği şey'e mahkum etmeyi 'komplekssiz'liğe, kendi gerçek'liğini kendi'ne ve gerçek'e yormanın standart uyumlanma kriteri olduğu bir fikri evrende hepsi olur. eniting goz.
  • okumadigim bir kitap/ cok da detayli bakmadigim, eselenmedigim bir blog hakkinda gereginden fazla atip tutmak istemem ama bir kulturden veya kulturlestirmeden veya sub-kulturlestirmeden bahsettigini dusunmek, bu bloga kesinlikle sahip olmadigi hatta umursamadigi bir dusunsel cerceve cizmek olur. bahsettigi seylerin cogu -atfedilen anlamlariyla- belirli bir kaliciligi olan kulturel ogeler olmaktan cok uzaktir, olsa olsa "moda"dir bunlar. logun herkesin "oh wow" dedigi seylere "tu kaka" demekten baska bir numarasi yoktur, bunu yaparken de birak iktidar elestirisini, adam gibi bir konformizm elestirisi bile yapmiyor.
    moda, konformizm ve kulturel degisim uzerine iki referans verip kaciyorum:
    http://www.stanford.edu/…jfearon/papers/chunky1.pdf
    http://welch.econ.brown.edu/…urnalcopy/1992-jpe.pdf

    not: zeytin'in yoklugunun pek bir hissedildigi basliklar demek istiyorum
  • bu kitap elinizdeyken londra'da metro kullanmak konusunda iki kere düşünün derim. içerikten habersiz afro-british abilerin nefret dolu bakışları arasında yolculuk etmek zorunda kalıyorsunuz (baş parmağımı uzatıp her şey yolunda kenks mesajı vermek istedim ama kitabın kapağını resmetmiş gibi oldum damn!).
  • ben bu blogda yazılanları sadece amerikan insanları için geçerli sanır ve pek de ciddiye almazdım. en yakın arkadaşı bir gay olan, indie muzik dinleyen, hayvanları çok seven, garip dini inançlara sahip olan kişileri gördükçe sadece amerikanlar için geçerli olmadığını anladım. evet arkadaşlar bu "white people" aramızda.
hesabın var mı? giriş yap