• nike gibi guess gibi buyuk firmalarin ucuza, sigortasiz, health plansiz, cocuk yasta isci calistirdiklari,genellikle uzakdoguyla beraber anilan maliyeti ucuzlastirmak icin insanlik disi olusumlar. amerikada ve dunyanin bi cok yerinde boykota mahruz kalmislardir.
  • naftanın bir sonucu olarak amerikada bile görülmeye başlanan "şop"lar.
    mesela gapte böyle bir yolu seçmiştir kendisine.
  • karanlığa küfretmekten yorulduğunuzda buyurun buradan yakın:

    http://www.nosweatapparel.com/
  • bunları çalıştıranlar kadar , buna göz yuman hükümetlerde suçludur. ekonomisi buna dayalı bir ülke için (bkz: çin halk cumhuriyeti)
  • baklava, dondurma, lahmacun markalarımız düşünülünce, küresel terhane zincirleri.
  • "the effects of multinational production on wages and working conditions in developing countries" baslikli bir nber arastirma makalesi (drusilla k. brown, alan v. deardorff, robert m. stern, 2003), cokuluslu firmalarin yatirim yaptiklari ülkelerdeki yerel firmalara göre daha yüksek ücret ve daha iyi calisma kosullari sunduklarini iddia ediyor.

    http://papers.nber.org/papers/w9669

    her ne kadar sweatshoplardaki calisma kosullarinin iyilestirilmesi yolunda onemli adimlar atilmasi gerektigi asikarsa da, gelismekte ve sanayilesmekte olan ulkelerdeki insanlarin niye seve seve sweatshoplarda calismayi talep ettiklerinin de gozden kacirilmamasi gerekmektedir. is ve uretim olmadan as yaratamiyor hic kimse. 19. yy'da ingiltere ve diger bati ulkelerindeki calisma kosullari da bugunku sweatshoplardan pek farkli degildi kuskusuz. ama zamanla toplumun genel refah seviyesinde kucumsenemeyecek ilerlemeler kaydedildi. sweatshoplar elestirilebilirler ama cozum, onlarin urettigi mallari boykot edip gelismekte olan ulkelerin ekonomilerini tokezletmek degildir.

    cin'in son yirmi yilda ekonomisini disa acarak gerceklestirdigi buyumenin ardindaki en onemli faktorlerden biri de ucuz isgucudur. 18. yy'da sanayilesme devrimine baslayan ingiltere'de kisi basina dusen gelir 58 yilda iki katina cikmisken, 20. yy'in son ceyreginde cin'deki kisi basina gelir her on yilda bir iki katina cikmis.
  • calisanlarina 'koleligin bile bir adabi vardi, en azindan efendisi kolelere iyi bakardi' dedirtecek derecede felaket isyeri. eh evet, kullandigimiz alet edevatin, giyim kusamin buyuk kismi bu tur atolyelerde uretiliyor, ve ne yazik ki iskandinavya gibi her urunun uzerinde 'iyi yerde yapilmistir, bunu ureten firma iscilerine asgari ucret ustu saglik sigortasi da vermektedir' gibi ibareler olmadigindan piyasadan her alisveris yaptigimizda kuresel somuru duzeninin bir parcasi olan sweatshop'lari destekliyoruz.
  • şimdi sinirden terlemeden sakin olup bakalım mevzuya bir de. neymiş efendim? tercümesi "ter dökülen dükkan" içinde mi, için mi? belli olumuyor buradan tam.. ama bizim tarihimiz terle çalışan dükkan modelinde kavrulmuştur ceylan..
  • race for the bottom'la ya da host contry kavramiyla dünyadaki pek çok şey açiklanabilir belki, ama sweatshop'lari aciklamak cok mümkün degil. birkaç nedeni var. ilkin sweatshop (terleme atölyesi diyelim sungur savran mutlu olsun) olarak adlandirilan küçük atolyeler bir anlamda kapitalizmin geçmiş üretim tekniklerine dönüşünü ifade eder. ama tamamen değil. daha çok mevcut üretim ilişkileri içinde varliğini sürdüren fakat belirleyici bir etkisi olmayan işletme örgütlenmelerinin canlanmasından sözedebiliriz. yani birden bire ortaya çikmiş, büyük tekellerin ve kapitalist metropollerin kiçlarindan uydurduklari bir çözüm reçetesi değildir sweatshop'lar. büyük endüstriye ve büyük ölçekli genel endüstriyel kanallara ve üretim tekniklerine eklemlenmek için yukaridan asagi kurulan üretim birimleri değildir. daha çok büyük fordist üretim birimlerinin çözülmesi ve sanayiinin yeniden yapılanması sürecinin bir ürünlerinden biri olarak düşünmek doğru olur. ölçek ekonomisi karlarina dayanan ve sınırlı da olsa taşeron sistemini işleten eski tip aile işletmeleri ve küçük korporatist yapilar, suç örgütlerinin kontrolündeki küçük işletmeler (baba 1'i hatırlayınız), mafyatik kontrole dayanan yerel organizasyonlar (sopranos da güzel dizi değil mi nurten?) her zaman vardi. fordizmden çıkış bu tür yapılarin gelişmesini, öne çıkmasını ve çoğalmasini sagladi. dolayisiyla sweatshop'lar basit bir geriye dönüşü ya da merkez kapitalist ülkelerdeki sanayi yapisinin azgelişmiş ülkelerdeki yapilara yaklaşmasını ifade etmezler. tekrar söylersek sweatshop'lar merkez ülkelerdeki sanayinin örgütlenme yapisinin degişimine işaret ederler. bu tür işletmeler kapitalizmin yeni sömürgeler diyebileceğimiz çevre ülkelerinde degil, bizzat amerika, ingiltere, fransa ve bir ölçüde japonya gibi merkezlerinde doğdular. sweatshop piyasasında kullanilan temel isgücünün genellikle ikinci ve üçüncü nesil göçmenlerden ya da siyahlardan oluşan bir işgücü piyasasından derlendiğini, sweatshop sisteminin uzakdoğu'daki ya da latin amerika ülkelerine transferinin bir kaç öncü örnek disinda esas olarak yaklaşık 20 yillik bir sürecin sonucu olarak 1980'lerde gerçekleştiğini ve devam etmekte oldugunu söyleyebiliriz. fordist kitlesel üretim tekniklerinin yerini enformal üretim piyasalarına birakması, kadin ve çocuk emeği sömürüsüne dayanan emek piyasalarınin geliştirilmesini., sosyal güvenlik sistemlerinin yokeldilmesini bu sürecin ürünleri olarak görebiliriz. bugün artık dünyanın her yani, hatta evlerimiz bile birer sweatshop haline gelmişse, evinde tez yazmaya çalışan akademisyen de, evinde yayinevine kitap çevirmeye çalişan çevirmen de, 10 kişilik atölyesinde lacoste tişörtü yakası diken kadin işçi de, mc donalds'ta fırını açıp kapayan kasiyer de, microsoft'da bir işletim sisteminin bir detayından ibaret işiyle haftalarını geçiren yazilimci da artik bir tür sweatshopta çalışıyorsa bu terlemelerin nedeni sadece sicak olamaz. belki o zaman bu tişörtü çikarıp atmak gerekir... dağınık dağınık düşüdük şimdil.. ama yine biraz dağınık olarak sweatshop sisteminin bu kadar yaygınlaşmasi ve gelişmesine rağmen neredeyse 30 yildir (şirket birleşmeleri disinda) hem dünyanın hem de merkez kapitalist ülkelerin "en büyük şirketler" listesinin neden degismedigini de usulca düsünebiliriz. ki o zaman belki servet düşmanlığı yapabiliriz.. bu gelisiyoruz, insanlik gelisiyor, sermaye ve gelir paylasiliyor, dagitiliyor, dünya ilerliyor vs. palavralarına da inanmaya baslariz. yüzelli yil önceki kolelik kosullarindan nitelik itibariyla bir farki olmayan bir sistemin dünyanin her yanina yeniden yayilidgini görebilir ve bundan kaçarak izole olma şansimiz olmadigini da görebiliriz.. dağınık olur.. güzel olur..
  • (bkz: postfordizm)
hesabın var mı? giriş yap