• 2015 japon yapımı, türkçe adı umudun tarifi olan dokunaklı bir film.
    küçük bir cafe de çalışmaya başlayan yetmiş beş yaşındaki yalnız bir kadının ve cafe işletmecisinin hikayesi.
    kendimce ana fikir
    " kendi küçük dünyanın dışına çık, biraz cesur ol ve hayallerini gerçekleştirmek için adım at."

    bazı yaşlı insanlar ne kadar tatlı, ne kadar bilge oluyor. özellikle japonlar ne kadar saygılı, ne kadar insana değer veren insanlar.
    filmin sonu ve halen ağlıyorum.
    çok sulu göz oldum bu hafta sonu. yağmurun yağması ile duygusallığım doğru orantılı sanırım.
  • az önce izlediğim, yönetmenliğini naomi kawase'nin üstlendiği film.

    --- spoiler ---

    filmde dorayaki dükkanı işleten sentaro ile yanında yarı zamanlı çalışmasını kabul ettiği cüzzamlı yaşlı bir kadının hikayesi anlatılıyor. film bittiğinde dorayaki, fasulye ezmesi ve cüzzam hastalığı hakkında çok şey öğreniyorsunuz.pankeklerin arasına tatlı fasulye ezmesi koyunca ismi dorayaki oluyormuş.
    --- spoiler ---

    film bittiğinde vermek istediği mesajı vermiş oluyor.
  • naomi kawase'nin orijinal japonca adı "an" olan filminin ingilizce adıdır "sweet bean".
    filmin ingilizce bir diğer adı da "sweet red bean paste"´dir.

    imdb: an (2015) / naomi kawase
  • bazı sahneleri fazlaca ağır çekimde olsa da, bir iki oyuncunun abartıları göze çarpsa da (bunlar bir japon filmi karakteristiği midir onu bilemiyorum), öyle ahım şahım olmasa da bazı noktalara "dokunan", sentaro'nun ilk ağladığı sahnede gözleri doldurmuş, yaşama bütüncül bakmaya çalışan bir film.
  • "bu dünyada her şeyin anlatacak bir öyküsü var." ifadesiyle beni benden alan, 76 yaşındaki teyzenin harika hayat dersleri verdiği pozitif film.
  • seyretmekle ne kadar iyi yapmışım....
  • içime yumuşacık bir yaşama sevinci verdi.
  • insanların ön yargı ve cahilliğinin ne kadar da yıkıcı olduğuna bir kez daha şahit olduğumuz, basit bir konu olmasına rağmen su gibi akan hikayesi ve anlatımıyla şahane bir japonya sineması örneği.
    sentaro küçük bir doroyaki dükkanı işletmekte, her şeyden umudunu kestiğini yüzünden anlıyoruz. dükkan camına astığı "yarı zamanlı çalışacak eleman aranıyor" yazısını 76 yaşında bir hanım teyze görüp "ben çalışırım, çocukluktan beri hayalim doroyaki yapmak" diyor. sentaro kabul etmese de yanında getirdiği fasulye ezmesi (doroyaki'nin arasına konuyor) sentaroyu etkiliyor ve sadece bunu yapması için işe alıyor. teyzenin ise ellerinde bir sakatlık var ve yumrular göze batmakta...
  • 2015 yapımı, japon yönetmen naomi kawase'nin filmi. türkçe'ye umudun tarifi olarak çevrilen film, 2015 cannes film festivali'nde belirli bir bakış bölümünün açılış filmi olarak seçilmiştir.

    --- spoiler ---

    filmde üç kuşak gayet güzel işlenmiş. wakanda doğumu, sentaro yaşamı, tokue ölümü temsil etmektedir. üçü de varolma mücadelesi veriyor ve hayatın ne ifade ettiğini sorguluyorlar. bunda tabi ki tokue hayatı çözmüş ve geride kalanlara adeta ders veriyor, göremediklerini görmesini, duyamadıklarını duymasını sağlıyor. kiraz çiçeğinin kokusunu, güneşin parıldamasını, hatta dolunay'ın "beni görmeni istedim" diye kapımızı çalmasını...
    "herkes için -özgürlük ne demek-" sorusunu sordurtan film, baş kahramanımız sentaro için ise özgürlüğü ; "işlettiği kafeden ve kafe sahibinden kurtulup, sevdiği işi doğayla bütünleşerek yapmasıdır" olarak tanımlıyor... özgürlük işte bu kadar yakın, bu kadar gerçekçi, bu kadar hayattan küçük bir detay... özgürlüğün, çok uzaklarda öylece duran, soyut bir kavrama dönüştürülmemesi, zorlaştırılmaması gerektiğini söylüyor...
    doğanın içinde bir hayat sürmesi müsabetiyle, tokue, aslında yaşanacak, tek özgür yerin doğa olduğunu, tüm karakterlere bir kanarya üzerinden veriyor. kendisine hediye edilen kanaryayı dinleyip, "bırak da gideyim" sözüne karşılık olarak, onu doğaya salıp, özgürlüğüne kavuşturuyor.

    ve cüzzam... hayatın kendisi kadar gerçek bir durum... ve insanların ötekileştirilip, senatoryum gibi bir yere tıkılarak, toplumdan uzaklaştırılma gerekçesidir.
    çocukluğundan beri burada kalan tokue üzerinden, insanların ötekileştirilmesi, insana has olan duygulardan soyutlaştırılması, onların birer yaratıkmış gibi gösterilmesi, yalnızlaştırılması çok derin bir yerden veriliyor. tokue, tamamen yalnızlıktan acı çekerken, kendisi gibi yalnız ve üzgün gördüğü sentaro'nun hayatına dokunmak istiyor ve sentaro'ya özgürlüğüne kavuşması için bir çift kanat takıyor. ve sentaro, güneşin parıltısı altında özgürlüğüne uçuyor... tıpkı cüzzamlıların "güneşin parladığı bir toplumda yaşamak istiyoruz" demesi gibi...
  • güzellik hiçbir zaman sıradanlaşmıyormuş, "güzelliğin sıradanlığı" derken ne kadar yanıldığımı gösteren film. tatlı fasulye ezmesi yapıldığı ilk an öyle güzel ki, yaşlı kadının neden bu denli mutlu olduğunu neden bu kadar güldüğünü anlayamamıştım. güneşe olan özlemini "mr. sun" diyerek ifade etmesini bile çok anlamlandıramamıştım. herkesin bir hikayesi var diyen ihtiyara, tam da annesine anlatamadığı hikayesini, onu oğlu gibi gören birine anlatacakken, yine annesi gibi kaybettiği, annesi gibi gördüğü o ihtiyarın kaybı bize bir hikaye anlattı. yalnız filmin yalnızca hikayesi değil elbette görüntü yönetmenliği de çok güçlüydü. hatta hikayeden daha fazla. filmi seyretmiyor, filmi temaşa ediyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap