• bu tartışma hristiyan dogmaları düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır şöyle ki eğer tanrı nominalistlere göre salt bir addan ibaretse üçleme nasıl mümkün olacaktır hristiyan dogmatizmi gayet platonvari bir şekilde tanrı tözünü baba-oğul ve kutsal ruh arasında paylaştırır. gene ilk günah dogmasını düşünürsek ilk günahın ayrı bir tözü olmalı ki tüm insanların arasında paylaştırılabilsin. kilisenin neden götü tuttuştuğu umarım daha iyi anlaşılmıştır
  • ortacagda realistlerle nominalistler arasinda yasanan tatsizliklar. kesin bir galibi olmamakla birlikte ilimli bir nominalizmin baskin gelerek bilimsel dusuncenin onunu actigi soylenebilir.

    (bkz: realizm)
    (bkz: nominalizm)
  • kabaca gerçekçilik ve adcılık olarak isimlendirdiğimiz, çok yönlü, bugünkü felsefi tartışmaların önünü açmış kuramların, "varlıkların metafizik kategorizasyonu" sırasında düştükleri ayrım.
    felsefi tartışmalar ne kadar eski olursa olsunlar, genellikle bir tarafın lehine ya da aleyhine sonuçlanmak üzere devam etmezler. zira bu tartışmada da bertrand russell, tümeller sorununa gerçekçi gözle yeniden bakmış, yeni bir adcı tartışmaya olanak sağlamıştır. aşağıda bu iki kuramın, "tümellerin varlığı sorununa" nasıl yaklaştığına kısaca değineceğim, yalnız şunları akılda tutmakta fayda var: birincisi, bu iki kuram bir çırpıda çözümlenmesi mümkün olmayan çok katmanlı tartışmalar içerir; burada anlatılmaya çalışılan ise bu tartışmanın yalnızca bir dalıdır. ikincisi, felsefi tartışmaların yukarıda bahsettiğim "doğasına" uygun olarak, bir kanıtlama yazısı okumayacaksınız. aşağıda bulacağınız, tümeller sorununa hızlı bir bakış ve russell'in bu sorun üzerine yürüttüğü fikridir.
    varlıkları kategorize etme işinde platon’dan el alan, tümellerin de en az tikeller kadar var olduğunu savunan gerçekçi kuramlarla tümellerin yalnızca onlara verilen isimden ibaret olduğunu savunan adcılık birbirinden ayrılır. bu kuramlar, varlıkların birbirine nasıl benzeştiği merakında birçok açıdan farklılık içerse de, burada bahsedilecek olan temel ayrım, kuramların tümellere nasıl yaklaştığıdır.
    gerçekçi kuramlarda, bir tümel, insan zihninden bağımsız bir biçimde var olur. kırmızılık, tikel kırmızılardan önce vardır ve var olması tek tek kırmızı nesnelerin birbirine benzeşmesine bağlı değildir. tersine kırmızılık, kendisinden tikellere “bulaştırdığı” kırmızılıklar vasıtasıyla dağılır, bizim “bu-kırmızı” diyebileceğimiz bir varlık biçimi oluşturur. adcı kuramlar gerçekçi kurama, tümellerin, insan zihninden önce ve insan zihninin dışında var olmalarının nasıl mümkün olduğu sorusu ile karşı çıkarlar. bu soru, “insan zihnini önceleyen bir varlık biçimi yoktur.” olarak cevaplandığında kategorizasyon yöntemini tümüyle değiştirir. öyle ki, artık bir tümel ve onun kendi varlığını tikellere yaydığı düşüncesinden, birbirine nitelik olarak benzer tikellerin oluşturduğu bir “küme” fikrine geçeriz. bu düşünce, benzeşmenin yönünü ve bu yönle beraber tümellerin var oluş biçimini ters yüz eder.
    küme adcılığı ilk anda bir engele çarpar. eğer, nitelik yönünden benzeşen varlıklar bir ortaklık ilişkisi, bir küme yaratacaksa, birbirini zorunlu olarak karşılayan niteliklere sahip canlıların oluşturduğu kümelerin aynı olması gerekir. bu durum, kümelerin elemanlarının, yani canlıların da aynı olması demektir. bir örnekle açıklamak üzere, “kalbi olan her canlının böbreği de vardır.” önermesini ele alalım. kalbi olan canlılar kümesinin elemanı olmak ile böbreği olan canlılar kümesinin elemanı olmak bu teoriye göre aynı türden bir şey olmak demektir; ama gerçekte değildir. trop kümesi teorisi, küme adcılığındaki bu sorunu, en basit anlatımla birbirine benzeyen somut tikellerden değil, birbirine benzeyen soyut tikellerden kümeler oluşturmak yoluyla çözer. somut olanlar bize, istediğimiz özellikleri istediğimiz gibi toplamak için bir yol sunmaz ama soyut var olma biçimleri bu tıkanıklığı aşmaya yardımcı olur. artık, “kalbi olmak” ile “böbreği olmak” özdeş nitelikler değildir, bir arada bulunmaları zorunlu olmaktan çıkmıştır ve bu durumda, elemanlarının da aynı türden canlılar olma zorunluluğu ortadan kalkar.
    buraya kadar konuşulanlardan, elimizde iki farklı yöntemle çalışan iki farklı kuram olduğunu ve ortaya çıkan sorunların yeni yöntemler aracılığıyla çözülmüş olduğunu varsayabiliriz. şimdi bu varsayımın, bizim baktığımız yerin yanlışlığı ya da daha doğru bir tabirle eksikliği olduğunu göreceğiz. bertrand russell, felsefe sorunları metninin “tümeller dünyası” kısmında felsefecilerin, sıfatlar ve şey adlarıyla gösterilen tümeller üzerinde daha çok durduğunu, eylem ve ilgeçleri ise gözden kaçırdığını söyler ve ekler: “gerçekte eğer birisi tümeller diye bir şeyin var olduğuna tümüyle karşı çıksa, nitelik diye tümeller bulunabileceğini, yani sıfat ve adların gösterdiği tümellerin bulunduğunu kesinlikle kanıtlayamayız, oysa ilişkilerin olduğunu, yani eylem ve ilgeçlerle gösterilen tümeller bulunduğunu kanıtlayabiliriz.”
    trop kümesi adcılığında olduğu gibi tek tek kırmızıların zorunlu, somut bir kırmızılık değil; soyut benzerlikler yoluyla farklı katmanlarda kırmızılıklar yarattığını söylemek tümeller sorununu çözmeye yetmez. çünkü russell’a göre bu sefer de bu benzerliklerin kendisi bir tümel olarak işler. “birçok ak şeyler olduğuna göre benzerliğin, birçok tikel ak şey çiftleri arasında geçerli olması gerek, oysa tümelliğin niteliği de budur. her çift arasında başka başka benzerlikler olduğunu söylemek yarar sağlamaz, çünkü o zaman da bu benzerliklerin birbirine benzediğini söyleyeceğiz ve böylece sonunda benzerliğin bir tümel olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız. demek ki, benzerlik ilişkisinin gerçek bir tümel olması gerek. bir kez de bu tümeli kabul ettikten sonra, aklık ve üçgenlik türünden tümelleri kabul etmekten kaçınmak için zor ve anlaşılmaz kuramlar uydurmanın bir yararı olmadığını anlamış oluruz.”
  • 'tümeller felsefenin baş belasıdır' demiş alexander moseley tümeller tikel varlık ve olaylar içinden bir grubu ötekilerden ayıran sözcüklerdir.
    ağzınızdan insan diye bir sözcük çıktığında bunun gerçek, sokakta yaşayan bir insan mı yoksa insanlığın, insan olmanın bir kavramı mı olduğunu düşünmekle işler karışır.

    platon'un felsefesi böyle bir çift olma durumunu işaret eder.
    bir tarafta ideal formlar vardır, atların, insanların mükemmel protopileri; diğer yanda da işte olaylar ve caddede karşıya geçen eciş bücüş tipler bulunur.

    platon tümellerin kendi alemlerinde var olduklarını söylemişken öğrencisi aristoteles, hayır öyle değil, öyle bir ikiliği kabul etmiyorum, tamam belki tümel kavramını anlıyorum ama bunlar tikellerde tezahür eder demiştir.
    mükemmel bir at fikri evet bunu anlıyorum ama bu at pekala da bir ingiliz atı olarak dünyamızda bulunabilir.

    ideaların gerçek olduğunu söyledikleri için bunlara gerçekçiler veya realistler denmiş.

    bir de bunlara karşı çıkan tayfadan bahsetmek gerekir:

    nominalistlerhayır, böyle bir tümel kavramından bahsetmek mantıksal sorunlar yaratır; bunlar etiketlerdir ve etiketlerde yazan adlardır demişlerdir.

    soyut bir ad nasıl olur da bir varlık haline gelebilir ki diye sormuşlardır.

    mevzu derin ve dallı budaklı. bu tartışmanın uzantıları olmuş, hâlâ da devam ediyor. meraklısı için ayrıca (bkz: tümeller tartışması) (bkz: realizm) (bkz: nominalizm)
  • boethius tarafından başlatılan ortaçağ hristiyan felsefesinin neredeyse ana konusu olan tartışma.
    "ockhamlı william, ortaçağın önemli sorunlarından olan tümeller sorununda adcı / nominalist bir filozof olarak dikkat çeker. boethius tarafından başlatılan tümeller tartışmasında, bazı taraflar tümellerin sadece birer ad / isim olduklarını, bazıları da gerçekte var olan bir kavram olduklarını savunmuşlardır. bu tartışmada platon’un izinden gidenler gerçekçi / realist olarak isimlendirilirler. anselmus ve augustinus gibi isimler bu görüşü savunur. diğer bir grup tümellerin gerçekte olmadıklarını onları sadece birer ortak isim olduğunu savunanlardır. bunlara adcılar / nominalistler denir. bu görüşü savunan en önemli isim ockhamlı william’dır.
    üçüncü bir görüş ise ilk iki görüşün adeta sentezidir. aristoteles’in izinden giden ve tümellerin nesnelerin dışında değil ona içkin olduğunu savunanlar için tümeller gerçekte yokturlar ama sadece birer ad da değillerdir. abelardus, albertus magnus, aquinolu thomas bu görüşe dahil olan filozoflardır.

    mantık alanına özel bir önem veren william, aristoteles’in mantığını incelemiş ve terimler konusunda çalışmalar yapmıştır. dilin önemine vurgu yapar. tikellerin gerçekliğine inanır. aquinolu thomas ın aksine daha net bir adcılık yapar. ockhamlı ’ya göre insan sadece tikeller ile bilim yapabilir. tümeller sadece mantıkta kullanılabilir. ancak mantık bu tümellerin anlamlı olup olmadığına veya nasıl oluştuğuyla ilgilenmez. mantığın konusu terimlerin nasıl anlamlı bir biçimde kullanılacağıdır."
    (bkz: nominalizm)
    (bkz: realizm)

    kaynak
hesabın var mı? giriş yap