• hukukun üstünlüğünün değil, üstünlüğün hukukunun geçerli olduğu adalet sistemi..
  • (bkz: yok boyle bisii)

    edit : zamanın ötesinden sevgiler...

    peki nasıl oldu bu ?
    siz türk adaleti var mı sanıyordunuz ?
    nerede yaşıyorsunuz ?

    ben , pedofili hastası çocuk tecavüzcülerinin serbest bırakıldığı bir ülkede yaşıyorum..
    kadınların tacize, tecavüze uğradığı ve bakire olmamanın , tecavüze elverişlilik sayıldığı bir ülkede ;
    periyodik aralıklarla çıkarılan ve adına af denilen bir şeyle , envai çeşit suçlunun hapsin amacına hizmet etmeyecek bir şekilde, ıslah edilmeden serbest bırakıldığı ,
    insanların hala kim vurduya gittiği ,
    düğünlerde maganda kurşunlarının sıkıldığı , töre cinayetlerinin olduğu ve tüm bunların yapanların yanına kar kaldığı ,
    insan hayatının sudan ucuz olduğu ,
    adliye koridorlarında envai çeşit rüşvetin döndüğü ,
    hukuk adamlarının satın alınabildiği bir ülkede yaşıyorum.

    onu çok seviyorum ve bir gün bu entryi silip "nereden nereye geldik" anafikirli bir yazıyı gururla yazabilmeyi ,adalet sistemimizle gurur duyabilmeyi , mesleğimi yapabilmeyi , hukukçu olmayı sevebilmeyi umuyorum.
    ama şimdi... şu anın koşullarında.. şu hukuk sistemimizde..

    türk adaleti diye bir şey yok.
    elmaya elma , armuta armut dedim diye bu entry zamanında ötesine gidiyorsa , kötü butonunun yerini biliyorsunuz.
  • bütçeden aldığı binde altı buçukluk payla, işleyebileceğinin ötesinde sağlıklı işleyen; yüzbinlerce dosyada ara sıra saç - baş yoldursa, isyan ettirse de ortalama olarak gayet hakkaniyetli tecelli eden adalet türü.

    bu adaleti inkar etmek son derece yetersiz maaşlarla günde kimi zaman 45 davaya bakan, evlerinde dahi akşamlarca dosya tetkik eden hakimlerimizin emeğine ayıptır. otopsiden duruşmaya koşan, ifade alıp mütalaa hazırlayan savcılarımızdan bir kaçının günlük çalışmalarını gözlemleyip bu adaleti öyle yok saymak daha aklidir.

    mübaşirinden anayasa mahkemesi başkanı'na onbinlerce personel barındıran türk adaleti; bilhassa hüküm mercisindeki pek çok yargıcıyla ve çalışkan savcısıyla halen bir şekilde ayaktadır, ortalama olarak hakkaniyete ve adalete uygun bir mekanizmadır. üstelik yargıçlarının ve savcılarının büyük çoğunluğu son derece namuslu, seçilmiş ve iyi yetiştirilmiş gerçek hukukçulardır.

    (belirttiğim gibi milyorlarca dosyanın ve hükmün içinde kimi garabet numunelerinin ve bu teşkilatın namus yoksunu çeşitli üyelerinin çıkabilmesi elbette normaldir.)

    sonuçta türk eğitimi, türk sosyo ekonimisi gibi verilerden beslenir ve bu ülke sistemleri yekunu kendisine sürekli "boynunun neden eğri" olduğu sorulan naçar bir deve ise adalet mekanizması bu devede mümkün mertebe doğru yahut "az eğri" bir uzuv olarak yer almaktadır.

    p.s. evrimi sürmektedir. abd'nin saddam'a ve tüm ortadoğu'ya reva gördüğü adaletin yanında, "jenosit olmadı, bu yalandır" diyene hapis cezası öngören avrupa adaleti yanında tüm noksanlıklarına ve çarpıklıklarına karşın pırıl pırıldır.

    yasayı koyan değil, yasaya (kurala) uygunluğu denetleyen ve yasalar çerçevesinde yargılayandır.
  • türk eğitim sistemi ve türk sağlık sistemi gibi bir avuç kendini parçalayan insan ile bir çok ailenin 1 yıllık harcadığı para kadar bütçesiyle varolmaya çalışan sistemdir.

    sonuna kadar şikayet etme hakkımız yerden yere vurma hakkımız vardır ama burada yerden yere vuracağımız şey olayı bu hale sokanlar olmalıdır, 10 kişilik işi tek başına yapan devlet çalışanları değil.
  • "beyoğlu'nda bir kadını taciz eden ve çantasını gasp eden çayan tunç, ifadesinde "şimdi olsa yine yaparım" dedi. suçunu itiraf eden zanlı, buna rağmen serbest bırakıldı"
    http://www.milliyet.com.tr/…/06/06/yasam/yas01.html
  • kendi kendine çıkmaza girmiş, yoğun bürokrasi ve dosya trafiğinin içinde kaybolmuş, çözümü imkansız gibi görünen arap saçıdır.

    geçenlerde iş mahkemesine şahit olarak gittim. dava 2005'de açılmış, 2007 yılındayız. tarafların avukatları iki yanımda, karşımda hakim hanım. önce ad soyad, davacı ile akrabalık var mı faslı sonra da "bu kişi firmanızda gerçekten çalıştı mı? hangi tarihler arasında çalıştı?" gibi sorular. söyledik. hakim hanım not ettirdi söylediklerimi "bıdıdı dedi, hedehödö dedi". sonra davacının avukatına sordu, "sizin ...? " sormadı bile. okadar klişe... adam da "itiraz ediyoruz" dedi.. hakim abla yzdırdı yine "davacı tarafın itirazı ile şubat 2008'e bilirkişi incelemesine ot bok püsur". bir anda beynimden kan çekildi... ulan (erkeklere ulan denir, bayanlara ulen... delikanlınn kitabı, sf56) davacının avukatı olacak denyo, yüzüme bakıp söylesene "itiraz ediyoz" diye.. yalan mı söylüyorum lan ben? sonra hakim hanım. ulen hakimcim.. bak canım, işi gücü bırakıp sabahın bi körü mahkeme salonuna bunun için mi geldim ben? zaten bunların bütün belgeleri, ssk'sı ıvırı zıvırı tıvırı hepsi elinde var, bir de bana sorunca mutlu mu oluyorsun? e hadi soordun, aldın cevabı, ne mok yemeğe 7-8 ay ileri atıyorsun davayı? görüyorsun belgeler önünde, iki tarafın avukatı yanında, vur tokmağı bitir işi.. yok ama, bizimkilerin olayı belli "karar: sürüm sürüm sürünür inşallah" (bkz: devekuşu kabare)

    sonra çıktım dışarı.. sakinledim. mehkemenin girişine baktım. sabah saat 9'da başlıyor, akşamın bilmemkaçına kadar bu hakim abla 50küsur dava bakıyor. her birinde min iki klasör dosya var.. eh ne yapsın ablam be? iyi idare ediyor aslında, bana kalsa, davacıyı surinama sürerim, davalıyı taksim meydanında asarım. bence, ülkemin psikologları el birliği edip bütün hukuk çalışanlarına bedava hizmet vermeli.
  • (bkz: self servis)
  • yüksek tutarlı bir alacak davasına, devam edelerin aylık ödemelerin durdurulması için asliye ticaret mahkemesinden dava süresince ihtiyati tedbir kararı talep edilir. mahkeme ya talebi kabul edecek ya da reddecektir. biz de ona göre başımızın çaresine bakacağızdır. halbuki mahkeme ne yapar; tedbir kararının ilk duruşmada sonuca bağlanmısını hükme bağlar ve ilk duruşmayı dava tarihinden tam iki ay sonraya bırakır.
  • rüştünü yeni kazanan şahıs, "geyik" olan soyadını değiştirmek için mahkemeye başvurur ve soyadının "ceroğlu" olarak değiştirilmesini talep eder, alt derece mahkemesi bu talebi kabul eder. ancak nüfus idaresi kararı temyiz eder. yargıtay şöyle der, "davacı henüz reşit değilken babası aile soyadının değiştirilmesi için dava açmış ve soyadı "geyikkeçi" iken "geyik" olarak değiştirilmiştir. artık bu değişiklik çocuğu da bağlar. çocuğun reşit olduktan sonra tekrar soyadının değiştirilmesi için dava açma hakkı yoktur" ve alt derece mahkemesinin kararını bozar. çocuk da ilelebet "geyik" soyadı ile yaşamaya mahkum olur. (yargıtay 18. hukuk dairesi, 2007/1477 e., 2007/2335 k., 15.03.2007 tarihli kararı. bkz. terazi aylık hukuk dergisi, sayı 14, sayfa 148)
  • şaşirtabilir.adına uygun davranmaz cogu kez bu kavram,ama "heh iste bu sefer yedim demoklesi de kilici da" dersiniz,tam o süreçte şaşırtır,dumur eder.mesnsuplarının vicdanına bırakılmış bir olgudur,yargıçtan yargıca fark vardır.
hesabın var mı? giriş yap