• akp döneminde gerçekleşendir. kendi it kopuğumuz yetersiz geldiği için dünyadaki it kopuğu da ithal ediyoruz. ülkenin sınır bütünlüğü 1. dünya savaşı sırasında bile bu kadar bozulmamıştır. yol geçen hanı mübarek...

    son 7 günde resmi gazete'de yayınlanan yargı ilanları ve kahramanları:

    aleh kazlou (rusya): basit tehdit
    kashif matin ali (pakistan): basit yaralama
    muhammed abdulselam (fas): hırsızlık
    muhammet aqibali (pakistan): hırsızlık
    yaser alvan (ırak): hırsızlık
    shabraiz shaukat (pakistan): hırsızlık
    subasa şah (pakistan): yalan beyan
    muhammed ilyas (pakistan): yalan beyan
    ali abou ahmed (gazze): hırsızlık
    temuri bregvadze (gürcistan): hırsızlık
    bayramgeldi klyjov (pakistan): hükümlü ya da tutuklunun kaçması
    musbah racıh (suriye): hükümlü ya da tutuklunun kaçması
    muhammed amin (pakistan): yalan beyan
    oruj mammadov (azerbaycan) hırsızlık, mala zarar verme
    muhammed zeki (filistin): hırsızlık
    fuad najafov (azerbaycan) hırsızlık
    azim yagmyrov (türkmenistan: alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanımı
    osamah mohammad al-zubari (yemen): alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanımı

    sadece son 7 gün özelinde bu şekil değil. denk geldikçe resmi gazeteyi kontrol ederim. her gün benzeri ilanlar bulunmakta.
  • suç filmlerinde zanlılar 'iade antlaşması olmayan ülkeler' arar ya hani, resmen o ülkelerden biri olduk. kendi ülkemizde suçluları salıyoruz yetmiyor dışardan da ithal ediyoruz.
  • listeye bakınca beklediğim sonuç, genelde filistinlilerin çoğu dolandırıcı ve hırsız.
  • geçen gün bir kaç üniversite öğrencisiyle bir araya geldim, ufak bir proje işi için. hani bir söz vardır ya, kötü para iyi parayı kovar diye. işte insan kaynağı olarak da ne kadar gerilediğimizi görmüş oldum bir kez daha.

    demek istediğim gençlerin boş beleş tipler olması falan değil. bilakis, görebildiğim kadarıyla kafası çalışan, kendi çapında iş bilen ve bir şeyler yapmak isteyen tiplerdi bunlar. umutsuzluğa düşüren ise şu oldu daha çok. çocukların çoğu üniversiteyi, alacakları eğitimi falan bir kenara bırakmış. oradan ümidi neredeyse tamamen kesmişler. ümidini kesmeyen bir iki tane genç vardı aralarında, onlarsa üniversite ortamından kopmak istemedikleri için bu şekilde devam edeceklerini söylüyorlardı. yani dertleri daha çok "ortam".

    ulan dedim kendi kendime, on-yirmi senede bir ülkenin sosyolojik yapısı bu kadar mı değişir? ben çocukken, en kıytırık üniversitenin bir profesörü, ya da sıradan bir akademisyeni bile en azından belli bir yetkinlikte olurdu. üniversiteyi bir kenara bırak, lise müdürü falan dediğin zaman bile karşısında önünü ilikleyeceğin insanlar olurdu. biz de ona göre hayallerimizi şekillendirirdik. kofti adamlar yok muydu iyi pozisyonlarda? elbette yine vardı, amacım eskinin güzellemesini yapmak değil zaten. ama şimdi görevine layık, işine sadık ve bir şeyler yapmak isteyen insanlara neredeyse doğru dürüst fırsat yok. gençler de üniversiteyi bitirseler dahi büyük ihtimalle işsiz kalacaklarını, en iyi ihtimalle bile asgari ücrete yakın ücretlerle ömür tüketeceklerini kabullenmişler, ya eğitimi tamamen sallamışlar bir kenara, ya da sırf oradaki ortamları bozulmasın diye takla tukla devam ediyorlar.

    ülkede hala bile maddi anlamda ciddi bir kaynak var. milyon dolarlar, liralar hiç bir sike derman olmayacak bir yığın projenin, iş fırsatının her birine göz kırpılmadan aktarılıyor. gözleme bile açtırmayacağın kadınlar, pozitif ayrımcılık politikasından (evet her gün yeni bir kadın cinayetine denk geldiğimiz şu ortamda size gülünç gelebilir bu ama işlerine geldiğinde bunun sömürülmesine sonuna kadar destek oluyorlar maalesef) faydalanıp iş kuruyor, vakıflar, dernekler kuruyor, devletten ve uluslararası donörlerden yığınla teşvik alıyorlar, ucuz kredi buluyorlar. bakkal dükkanına oturtmayacağın adamlar da geri kalmıyor, doğru dürüst üretim yapmadıkları tesisleri, o tesislerdeki makinaları göstererek tonla parayı, kaynağı istedikleri gibi çarçur ediyorlar.

    düşünüyorum mesela, çiftlik bank zımbırtısının günahı neydi o zaman diye, işin içinden çıkamıyorum. o tombulcan, en azından bir koyup beş alacağını zanneden avanakları avladı, çıkıp gitti sonra da. senin benim dişimizden tırnağımızdan artırdığımız kaynaklara böyle hunharca çöküp, karşılığında da göstermelik işlerle o kaynakları çarçur eden yığınla sözde girişimci, üretici ne olacak peki? çalışmayı düşündüğü sektörle ilgili en ufak bir fikri olmayan insanlar, üç beş kişi bir masada toplanıp hayali işler, projeler üretiyorlar. sonra bir yığın destek alıp, kendi paralarını da koparıp, bir iki senede zenginleşiyorlar, kimisi paranın dibine vuruyor. sonra? sonra da sürdürülebilirliğinin sağlanamaması sebebiyle... diye girizgah yapıp, çıkıyorlar işin içinden. ve üstelik kimse de hesap falan sormadığı gibi bir de bunu iyi bir bok yemişler gibi "tecrübe" diyerek öz geçmişlerine yazıyorlar. üç beş sene sonra bir bakıyorsun daha dün hayvancılık sektöründe "büyük hayalleri" olan, "eldeki potansiyeli harekete geçirme" vaadinde bulunan insanlar, bugün pazarlama sektörüne el atmış, ya da sosyal projeler üretiyor, ya da belediyelere falan proje danışmanlığı yapıyor bilmem ne...

    gençler de görüyor bunları, köydeki analarından,, babalarından zerre farkı olmayan bu vasıfsız embesiller sürüsünün elinin altından geçen paraları, kaynakları ve diyorlar ki ben neden böyle olmayayım? öyle ya! herkes olabilir aslında. bunun için ne bilgi gerekiyor, ne birikim, ne dürüstlük, ne şu ne bu. tanıdıkları ayarla, belli bir miktar örgütlen, kap paraları. ama işte insanların çoğu böyle beleşçilik hayalleri kurarak yaşarsa ne olur ülkenin hali?

    bu kımıl zararlıları sadece senin benim sayemde oluşmuş, içinde hepimizin payı ve hakkı olan kaynaklara çökmekle kalsalar, yine bir derece. bir taraftan da işinde gücünde olan insanların işlerine balta vuruyorlar. yani zararları sadece kendi yaptıklarıyla da kalmıyor. bir de başkalarına engel oluyorlar, başkalarının işini bozuyorlar, düzeni bozuyorlar. tam bir parazit ekonomisi.

    bunları gördükçe moralim kat kat bozuluyor. böyle hazıra, kolaycılığa alışmış bir toplumu kısa sürede değiştiremezsiniz. örnek istiyorsanız ülkemize yerleşmiş suriyeli, ıraklı mültecilere bakmanız yeter. ben işim gereği çok muhatap oldum kendileriyle. uzun süre çalışmak istemezler, devlet kendilerine şekerini, yağını, doğalgazını versin isterler, erkekleri evde nargile tüttürsün, kadınları da anca çocuk doğursun, onlara baksın, ev işlerini yapsın... böyle boş beleş bir hayata alışmış insanları değiştirmek kolay değildir. aynısı şimdi bizim başımızda bela oldu. üreten, okuyan, gerçek anlamda kendisini yetiştiren insanlar bir tarafını yırtıp güç bela ayakta kalabilirken boş beleş insanlar milletin sırtından geçinmeye alışırlarsa, sonrasında yaptığın hatanın farkına varıp bunu değiştirmeye kalktığında da bunu kolayca başaramazsın. zaten asıl sorunumuz da bu bence.
  • -gel, ne olursan ol yine gel. ister kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel.

    not ediniz, bize gelenlerin neredeyse tamamı müslüman.
  • (bkz: akp döneminde gerçekleşmiştir) ayrıca çapulcu hümanistler daha damlamamış. hayret. tatavaya başlarlardı yabancı fetişisti hümanistler.
  • muhtemelen hepimizi aşırı tedirgin eden fakat önü alınmıyor gözüken durumdur.

    kozmopolit şehirlerin çok kültürlülüğü yansıtacağı yerde 72 milletin eşkıyasının toplandığı yere döndük sahiden.

    sınırdan geçtikten sonra yürüyerek ilerleyebilen bir karmaşadan bahsediyorum. kaçak girseniz başka bir ülkede elinizi kolunuzu sallayarak bir yere bu şekilde gidebilir misiniz?

    şimdilik tehlikeli görünmese de geleceği karanlık durum.
  • süleyman soyluya bu başlıkta kel diyebilirsiniz,
    kendisi bu başlığı görmezden gelecektir.
  • (bkz: esenyurt)
  • çukur cumhuriyeti. (ne hale geldi güzel ülkem.)
hesabın var mı? giriş yap