• hekesin istediği, hiç kimsenin istemediği olgu.

    biri (bi hayli kalabalık bi ortamda, belkide mitingde);
    "kardeşim bizim bilmem kaç ton bilmemne rezervimiz var bunlar kullanılsın, işletilsin. dışarıya bağımlı olmaktan kurtulalım"

    aynı biri (daha tenha bi ortamda, pazarlık halinde iken);
    "bizde şu madenin rezervi var amma bilmemne ülkesinden almazsak, imf/dünya bankası krediyi keser, apışıp kalırız"
  • yapılan hesaplamalara göre grafiği sıfır[0]a yaklaşıp, zaman çizelgesine teğet geçmektedir.
  • tamamen kapali bir ekonomiyle idare etmek ve hatta refaha ulasmak gibi modasi gecmis, imkansizligi ispatlanmis ve gerizekaliligi asikar bir dusuncenin turkiyeye uygulanmasi hali.

    elbetteki bu tip goruslerin kaynagi, ekonomik teoriler degil, "gotumuzu avrupaya kaptirdik", "amerikanin oyuncagi olduk", "hey gidi osmanlinin torunlari ne hale geldi" gibi yorumlarla dile getirilen milliyetci durtulerdir. bu yorumlara karsi degilim ama bir sonraki adim hemen her zaman "disa bagimliligimizi keselim, birbirimize yeteriz" oluyor, bu dusunce de benim canimi acitiyor. normalde imho derdim ama imho mimho degil kardesim, dupeduz gercek sudur ki, ulke cikarlarini korumak icin disa bagimliligini kesmek hem imkansiz hem de zararlidir. cikarlari korumanin en optimum yolu, bagimliliklarini stratejik kozlarinla ve baska ulkelerle olan iliskilerinle (bagimliliklarinla) dengelemektir.

    diyelim ki yarin sabah uyandik ve baktik ki turkiye bir gecede kendi kendine yeter bir hale gelmis. petrol, dogalgaz, su kaynaklari lazim, bunlar basit. bugday? neden olmasin diyoruz ve komur, demir, uranyum, olmazsa olmazimiz bor ekle babam ekle.. simdi daha sorun burada basliyor hem de iki tanesi birden. birincisi, kendi kendine yetmek ne demek? nereye kadar temel ihtiyac, nereden sonrasi luks oluyor, bu bayagi goreceli (kobaltini cikarirsin ama titanyumunu degil, hadi o da var, bir yerden havyar ithal etmen gerek)

    ikincisi ise bu kadar kaynagin sansina bir ulkenin kontrolunde olmasiyla her sey bitmiyor. cok sevdigimiz ve bizi kurtaracak olan bor rezervlerimiz var diyelim fakat komsu ulkenin 3 kat rezervi var ve oradaki maden yuzeye daha yakin, cikarma maliyeti ucuz. bu noktada insanlarindan aldigin vergiyi nasil kullanacaksin, yilda 1 milyar dolar harcayip kendi madenlerini mi kuracaksin veya ayni miktarda boru 100 milyon dolara suriyeden satin mi alacaksin? bir kere suriyeyle anlasma imzaladin mi bu sefer israil senden almak istedigi uretim fazlasi demirini almaktan vazgececek. bu insanlarinin kaybedecegi 2 milyar dolar demek, goze alabilir misin? o zaman israili memnun tutmak bizim icin daha karli, suriyeden bor almayalim..

    ne oldu? dakka bir gol bir, aninda cikar catismalarinin ortasina daldik ve nasil israil bizim fazla demirimize bagimliysa, biz de onlardan gelecek paraya bagimli olduk. bu ornegin amaci acikca, "tam bagimsizlik" diye birseyin olamayacagini gostermektir. kaldi ki artik kaynaklar 18 yydaki gibi komurle demirle sinirli degil. mesela savas ucaklarinizin hedef sistemlerini gelistireceksiniz. gerekli madenleriniz ve tesisleriniz var ama isgucu size cok pahaliya maloluyor, ayni sistemleri fransa yari fiyatina uretiyor. devlet dairelerinizin bilgisayar sistemlerini cok daha ucuza maledebilen bir hint software sirketi var mesela..

    daha da bariz bir ornek verelim: uluslararasi organizasyonlar. kaynaklar acisindan kendi kendinize yetseniz bile cikarlariniz acisindan uluslararasi bir ticaret orgutune katilmaniz gerekebilir. (herhalde kimse kalkip tam kapali bir ekonomi yaratalim diyecek kadar kusbeyinli degil) boyle bir orgute katilmaniz demek ozgurluklerinizi kisitlamak degil midir? veya nato, veya avrupa birligi. eninde sonunda bir takim gruplara dahil olmazsaniz, supermarketlerin bakkallari ezdigi gibi ezilirsiniz, istediginiz kadar kaynaginiz olsun. bu gruplar da bagimsizliginizi kisitlayacak ister istemez.

    britanya imparatorlugu vakti zamaninda dunyanin yarisina hakimdi. o kadar ki, bircok stratejik kaynagin uretiminin dunya pazarindaki payi yuzde 70 ila 100 arasindaydi. kendi kendine yetti de ne oldu? abd simdi askeri ve ekonomik gucu sayesinde asker bulundurmadigi ulkelerde bile ticari anlasmalari lehinde sonuclandiriyor, bircok kaynaga hukmediyor. lakin onlar da disa bagimli.. (dogrusu onlarin ekonomileri belki herkesden fazla disa bagimli, cin pazarina o yuzden kurtarici gozuyle baktilar.. gelismisligin maliyeti)

    ozetle, kendine yetecek bir ekonomi kurmak pratikte zaten imkansiz, gerekli kaynaklarimiz yok. ama teroide de imkansiz, zira insanlarin refahi arttikca ekonomik iliskiler de karmasiklacak ve dis iliskiler derinlesecek. boyle olmasaydi, hala herkes kabile hayati yasiyor olurdu, ne de olsa onlar kendi kendilerine gercekten yetebiliyordu. ne durttu ki onlari, bu muthis yapilanmalarini terk ettiler? madem gelisme ve karmasik iliskiler kacinilmaz, bu iliskileri dengeleyerek cikar saglamamiz lazim. bunun icinde elimizde mumkun oldugunca koz olmasi gerekir, yani domates ihracatimiz, ayakkabi ithalatimiz, ortak askeri anlasmalarimiz, turizm iliskilerimiz, vs mumkun oldugunca derin olmali. eger, misal, israili arap ulkelerine karsi denge unsuru olarak kullanmak istiyorsak, birbirimize bir miktar bagimli olmaliyiz ki sozumuz gecsin. tabii onlarin da sozu bize geciyor ve bu yuzden ikiden fazla ulkenin ve hatta baska cikar gruplarinin karistigi bir ortamda, denklemler iyice karisiyor. zaten uluslararasi politikanin da ozu bu.

    kendimizi soyutlayamacaksak, isine icine en optimum sekilde girmemiz, ozgurlugumuzu korumak icin, bagimsizligimizdan odun vermemiz gerekir.
  • 60-70 milyon insann sadece musluktan su içmesi durumunda bile olması zor olan hadise..
  • (bkz: hayal kurmak)
  • 'ulkeyi nasil kurtaririm?' diye dusunenler degil, 'isimi en iyi nasil yaparim?' diye dusunenler ulkede cogunlukta olursa kismen gerceklesecek durum. (bkz: ne sagciyim ne solcu futbolcuyum futbolcu)
  • ütopya...
  • türkiye, sahip olduğu kaynaklar bakımından, halihazırda zaten kendi kendine yetebilecek durumdadır. şöyle ki içinde bulunduğumuz dönem itibariyle kendisinden ziyade başka güçlere hizmet vermektedir.
  • kendine yeterlilik sefalete giden yoldur diye bir söz vardır.
    nasıl ekmeği evde kendiniz pişirmiyorsanız bir devletten de her şeyi yapmasınız bekleyemezsiniz.
  • ancak 31'le mümkündür
hesabın var mı? giriş yap