• insan hayatı için gerekli olan bir kavram. takdir görmek insanı her zaman mutlu eder. bazıları sırf egolarını tatmin etmek için takdir görmek isterler, bazıları hiç çabalamadan ve farkında olmadan takdir görürler. ama, sanırım en kötüsü bir insan için çok önemli olan, ihtiyacının olduğu ya da hakkettiği bir anda takdir görmemesidir; hatta bırakın takdir görmeyi kötülenmesidir. işte bu anlar kırılma noktasıdır. bu, içinde bulunduğunuz bir spor müsabakası olabilir, okul ortamı olabilir, arkadaşlarınızla düzenlediğiniz bir organizasyonda olabilir, iş hayatınızda olabilir vs vs...
    "mütevazi durayım ne gerek var böyle şeylere" dersiniz olmaz. biraz öne çıkmaya çalışınca egosunu tatmin etmeye çalışan biri gibi görülürsünüz. her şeyi çok iyi yaparsınız, kendinizden çok eminsinizdir ama yine görmezden gelinirsiniz. ya da doğru yaptığınız şeyler insanların ilgisini çekmez. bu böyle böyle devamlı birikir ve içinizi yer. ne yaparsınız yapın olmaz, bir türlü takdir göremezsiniz. bundan dolayı da, zamanla kendinizi göstermeniz gereken anlarda, yavaş yavaş içinize kapanmaya başlarsınız. güveniniz bir kere değil birçok kere sarsılmıştır artık. bırakın en iyi bildiğiniz şeyi bile yapmayı, en yakınınızla basit bir telefon görüşmesi bile yapamaz hale gelirsiniz. bir yerden sonra zaten takdir göremedim diye üzülmek yerine artık yanlış yapacağım korkusu içinizi kaplar. yaşadığınız stresle devamlı korkarsınız, en basit şeyde bile heyecanlanırsınız. yapacağınız en ufak hatada, herkesin sizi dünyanın en beceriksiz adamı olarak göreceğini düşündüğünüzden, her durumda kendinizi kasarsınız. en kötüsü de çevrenizdekilerin bunun aslında farkında olmamasıdır. hem de bazen neden olmalarına rağmen.
    işte, basit görünür aslında ama bir insan hayatını çok derinden etkiler takdir edilmek. ve sanırım tek iyi yanı da, zamanla karşınızdakinin ruh durumunu her ortamda anlamanızı ve doğruları görmenizi sağlamasıdır...
  • mına koyim böyle troll'ünden yobazına on bin tane sikko sakko adam var, bazen bunları öven entry'ler giriyorlar başlıklarına "ben seviyorum yieaaaaa cessurca yazıyöööö çok zeküe kalemi çok ii ta oradan götüme sokabilüyür taktir ediyorum." diye. yıl 2009, "takdir"i "taktir" diye yazıyor herif. hayır ilkokulda da hiç takdir belgesi almadın mı be arkadaşım? bari oradan insanın aklında kalır. yani diyorum işte bunu da anca bu takdir ediyor. doğanın kendini dengelemesi gibi bi şey. sonra takdir edilenin de götü kalkıyor. arkasında o kadar koyun olunca çoban sanıyor kendini. işin yavşak/ironik kısmı: takdir edilenin normal zamanda "taktir" edeni eleştirmesi ama takdir edilen kendisi olunca ses çıkarmaması; "taktir" eden dangalağın da normalde eleştirilen olduğunun farkında olmaması, farkındaysa da eleştireni "taktir" ederek onlardan olmadığını ispatlamaya çalışması. ve hatta kimsenin bunun farkında olmadığını sanmaları.
  • benim için eski önemi kalmayan edilgen fiil. şöyle ki:

    küçük bir ilin küçük bir ilçesinde pratisyen hekimlik yapmaktayım. takdir edersiniz ki normal bir günde, işi görülmüş (muayene edilmiş, tedavisi yapılmış, ilacı yazılmış, rapor verilmiş vs.) bir sürü insan tarafından takdir ediliyorum. bir matah olduğumdan değil. üstün yetenekleri olan bir doktor değilim. diğer bütün meslektaşlarım ayarında normal bir doktorum. sadece işimi yaptığım için sürekli takdir ediliyorum.

    ha, arada görevimden fazlasını yapmıyor muyum? yapıyorum. o zaman da takdir ediliyorum. ama bunun da bir önemi yok. valla yok. çünkü:

    işimi ya da işimden de fazlasını yaptığım için takdir edenlerle aramda, yine işimle ilgili bir ihtilaf olduğunda, haksız da olsalar yüz çeviriyorlar. örnek:

    küçük kızının iğnesini karda kışta dışarı çıkmasın, iyileşme süreci uzamasın diye evine gidip yapınca senden iyisi yok. (ki bu görevim değil. tamamen fedakarlık.) ama aynı kişi başka zaman "doktur bey, hanım yayladadır, öksürüğü varımış, ona bi öksürük şurubu yazar mısın" diye sağlık ocağına geldiğinde, hastayı muayene etmeden ilaç yazamayacağını ne kadar düzgün ve kibar bir dille anlatsan da boş. bu defa da senden kötüsü yok.

    yaptığın fedakarlığı da, yapmadığın usulsüzlüğü de görevin zanneden insanların takdirinin artık hiçbir önemi yok. fedakarlık, görev, risk, puştluk ayrımı olmayan insanların takdirinin ne önemi olabilir ki?

    bunun gibi bencilce yaklaşımlarla son bir kaç yılda çok karşılaştım. belki de bulunduğum yere özgüdür. umuyorum öyledir. zaten yakında tayin isteyip defolup gitmeyi planlıyorum buradan. tayin isteyeceğimi duyanlar "yav doktorum, niye gidiyorsun, niye doktor durmuyor burda, biz de insan değil miyiz, biz de bu memleketin evladı değil miyiz" diye sorduklarında, valla hiç de sözümü sakınmıyorum. "kıymet bilen bi yer olsa, gelen doktor mecburi hizmeti biter bitmez tayin istemezdi, kusuru kendinizde arayın" diyorum. "haklısınız" diyorlar. ne diyecekler? öyle arkası sağlam biri de değilim. "ne diyon lan sen" deyip ağzımı burnumu kırsalar, yalancı şahitleri sayesinde yırtarlar, olan yine bana olur. biliyorlar kendilerini.

    girişim epey seviyeliydi, sonradan bi dertlenme havasına girdim. kusura bakmayın. kendi kendime bir dokundum, bin ahımı size okuttum. gerçi bin ah değil. inanın özet geçtim.
  • bazen paradan bile değerli olabilen durum.
  • modern insanın hayatta kalma sebebi. umut falan diyoruz ya hani en güçlü duygu diye... hayır yalan. en güçlü duygu takdir edilme özlemi, ismini koyamadım ama bu böyle.
  • hiç beklenmedik bir anda duyulunca hele bir de samimiyse birden içinde parlak bir mum yanmaya başlatan. günlerce süren uykusuzluğun, stresin, bitmek bilmeyen sancılar birden seni bırakıp gidiyor. yerini ışıl ışıl parlayan bir gülüşe bırakıyor. hiçbir şeyi beğenmeden sürekli eleştirerek yaşamak bir gelenek haline geldi belki de artık bunun için çok daha kıymetli.
  • eden kişi ile yakınlık ne kadar fazla ise olumlu yönde etkisi de o kadar fazladır.
  • başarılı insanın gerçek yakıtı...
    fark ettim ki hiçbir zaman ailem tarafından takdir edilmemişim. hayır, hor da görülmedim kötü muamele de görmedim, asla ama takdir de edilmedim! yaptığım hiçbir şey beğenilmedi ve belki de bu yüzden asla bir şeyleri başarmak için gereken özveriyi, gereken istenci göstermedim.
    sonuçta her anlamda başarısız bir bireyim.

    aileler, çocuklarınızı takdir edin... tuvaletini yaptıklarında bile takdir edin! hiçbir şey yapamazsanız bile çocuklarınıza takdir edilmenin keyfini yaşatın ve bırakın onlar hayatlarında aileleirnde gördükleri bu takdiri arasınlar, bulduklarında başarılı ve mutlu olacaklar!
  • tatması en güzel duygulardan. hele en boka battığınız noktada alınan bir takdir, hayata bir süre daha tutunmanızı sağlıyor.

    o sıralar antalya'da öğrenciydim, ama daha çok tiyatro kulübünde öğrenciymişim, bölümümü hobi olarak okuyormuşum gibi yaşıyorum. yaş da büyümüş. üç yıldır beraber olduğum kız arkadaşım da o sıra eskişehir'de anadolu üniversitesi'ne yerleşti. ben de herşeyi bırakıp, onla eskişehir'e yerleştim. başlarda herşey çok güzeldi, beş ay sonra terk edilene kadar. hayallerim bitti. gözlerim bitti. o an dünyanın bütün umutları toplansa, sizi umut etmeye ikna edemez. dünyanın en büyük acısını siz hissediyormuşsunuz gibi olur. dilektaşı mutluluktan haber vermez.

    sonra işte yeniden antalya'ya döndüm. yapamadım o şehirde. bizim tiyatro topluluğu da türkiye'de ilk kez oynanacak bir brecht oyunu çalışmaya başlayacaklar ve o sene istanbul 2010 kültür başkenti kapsamında düzenlenen türkiye üniversiteleri tiyatro şenliği'ne katılacağız. gerçekten iyi işler yaptığımızı düşünüyoruz. işte o oyuna bağlanarak, birşeyleri unutma yoluna gittim ben. oyunun yönetmen yardımcısıyım. haftada dört beş gün prova alıyoruz. geriye kalan günler okumakla, düşünmekle geçiyor. sadece yastığa başımı koyduğumda aklıma geliyor. ağlıyorum. bizimkiler bana çok kızıyor. tuvalette tek başıma ağlıyorum. neyse işte. çok güzel bir mezbahaların kutsal johannası yaptık. istanbul'un yolunu tuttuk.

    oyunu oynayacağımız salon nişantaşı'nda hadi çaman tiyatrosu'ydu. önceden salonu görme şansımız olmadı. salon yıkılıyor. yirmi sene öncesinin teknik aletleri var hala. oyun elli kişilik. sahneye sığamıyoruz. ona rağmen bir yolunu bulduk, oynadık. oyunda da dikmen gürün hoca var. o dönemki tiyatro festivalinin direktörü. istanbul üniversitesi tiyatro eleştirmenliği ve dramaturji bölümü başkanı. oyun bitti. herkes ayakta alkışladı. oyun sonrası söyleşide de herkes anlattıklarımızı, yaptıklarımızı, yapmak istediklerimizi hayran hayran dinledi. acayip mutluyuz. dikmen hoca bizi takdir etti. oyuna bayıldı.

    işte o an dünyanın en güzel takdiri buymuş diyorsun. en boktan zamanında gelen takdir. o dönem o festivalde 25-30 oyun oynandı sanırım. içinde konservatuvarların oyunları da vardı. bir iki sene sonra profesyonel olacak oyuncuların oynadığı oyunlar. işte bu festivalde oynanan oyunlar arasında cumhuriyet gazetesi'nde eleştiri yazısı çıkan tek oyun bizimkiydi. bizzat dikmen hoca tarafından yazılmıştı. ertesi günkü atölye çalışmasında genco erkal gözleri parlayarak bizden bahsetmiş. işte üniversiteliler böyle oyunlar oynamalı diye. hatta bir sonraki sene gerçekleşen avrupa üniversiteleri tiyatro şenliği afişinde bizim oyundan bir sahne vardı. işte o an dünyanın bütün ayrılıkları toplansa seni üzemez. o gururu kimse senden alıp götüremez. eğer bugün hala birşeyler üretmeye çabalıyorsam, bunun sebebi o motivasyondur.

    ek: festival afişi
  • hangi takdiri kimden alabileceğinizi bilmek önemlidir.
    ne zaman bana ait olmayan, bana uymayan bir yola girip takdir beklediğimi fark ettiysem er ya da geç o yoldan dönüşümdür. o yola neden girdiğimi de anlamış, o zamanki özel nedenlerimi kavramışımdır. birçok denemenin sonucunda hangi yolun bana uygun olduğunu, hangi takdiri kimden beklemem gerektiğini öğrenmişimdir.
    takdir edenleriniz öz olsun, sizi beslesin.
hesabın var mı? giriş yap