• "siz tanıştığım ilk kurtsunuz",
    dedi kuzu heyecanla*

    tabii ki bir de (bkz: kuzuyu anlayan kurt)
  • (bkz: muarefe)

    (bkz: taarrüf)
  • bir kez dinleyip geçmenin kesinlikle mümkün olamayacağı emir aksoy parçası. sözleri ise levent sevi'ye ait;

    hiç bu kadar emin olmamıştım
    zihnimdeki bu görüntüden
    siyah bikinisiyle havuzbaşında
    uzanan sen.

    ilkokulda bir matematik sorusunu çözmüş gibi,
    buldum işte.
    doğrulup merhaba derken bana,
    yüzünde donuk bir gülümseme.

    diğerlerinin yanına koyup bu fotoğrafı
    bana gülümsediğin her anı tekrar hatırlıyorum.
    hepsi ölümsüzlüğün birer abidesi gibi
    duruyorlar yatağımın yanıbaşında.

    ve her gün tekrar hayret ediyorum
    “zamanın eli” nasıl da uçuşturdu saçlarını.
    bir fotoğraftan diğerine
    bir pencereden göğe ve yere.

    “bir şey unuttun mu?” diye sormuştun arabaya binerken,
    kulaklarımda dans eder hala sesinin tonu.
    azarlayan anneler gibi,
    merhaba derken hiç umursamayan çocuğu.

    ve sonunda bakabildim gözlerinin içine."

    üçüncü paragrafın söylenmeye başladığı yere gelince parçanın hakim olun kendinize. 02:43'ten sonrası ise tek kelimeyle kritik...
  • üstün dökmen'in "iletişim çatışmaları ve empati " kitabının başında yer verdiği şiiri. duvarların ötesi ele alınmaktadır şiirde, ve karşımızdakini gerçekten tanıyabilmek için kendi ellerimizle ördüğümüz duvarları yine ellerimizle yıkmamız gerektiğini...

    eğer bir gün,
    yüzünün renginden ötürü
    çıkarsan mahkemeye,
    "vallahi kalıtımdan oldu" diye,
    korkma , ben sana tanıklık ederim.

    insanların,
    yüzlerinin ve gözlerinin rengi başka başka olsa da ,
    gözyaşlarının rengi hep aynıdır.

    ne bir kelime de anlaştılar,
    ne bir avuç su paylaştılar.
    yalnızca gözyaşında ,
    bir de kahkaha da buluştular.

    yer tanık olsun, gök tanık olsun,
    bütün doğmuşlarla ve doğacaklarla tanışmak mümkün
    akıllarda ve yüreklerde göz göze geldik bu gün
    bin yıl önceden bana selam söylediler
    bin yıl önceki anneler , annemden az mı sevdiler ?
  • aynı zamanda hatay merkeze bağlı bir köy.
  • hatay'ın antakya ilçesine bağlı bir köy.

    (bkz: 17 mayıs 2013 hatay'da mazot deposu patlaması)
  • bir çocuğun bazı hisleri ilk kez yaşaması da olabilir pekala;
    umutla tanışma; her gün 1. kattan aşağıya attığım bembeyaz tavuğumun (adı da bu yüzden ‘ uçan kaz’dı) kanat çırparak yere çakılmama çabalarını uçma çabaları olarak algılayarak onun bir gün uçan kaz gibi gerçekten uçabileceğine inanarak tanıştık kendisiyle.
    öfke, isyan ve şüphe ile tanışma; 7 yaşında annemle babamın, abimlerle bana zorla para vererek bakkala gönderdiği bir gün ‘ şüphe’ ile tanıştık. yemekte o akşam tavuk vardı. üstelik abimin tavuğu ‘benekli’ ortadan kaybolmuştu. annemle babamın benekli’yi haşladıklarını anladık ve öfke ve isyanla tanışmamız da böyle oldu.
    vefasızlıkla tanışma; tavukları bize yediremeyeceğini anlayan annem, onlara bakmaktan usandığı için hepsini köye sattı ve ben hayatımda ilk kez ‘ ayrılıkla’ tanıştım. çok kısa zaman sonra ayrılığın kardeşi göründü; özlem. özlemi gözyaşları takip elince annem beni elimden tutup tavukları göreyim diye köye götürmek zorunda kaldı. üzerlerine koşarak gelen küçük cocuk görünce her tavuğun yapacağını yaparak kaçışan hain tavuklara ağlayarak bakarken onların beni iki günde unuttuğunu sandım ve ‘ vefasızlıkla’ da böylece tanışmış olduk.
  • üniversiyeye yeni baslamışız liseden yakın arkadaşımla aynı bölümdeyiz hatta ve yeni insanlarla tanışırken şöyle bi olay geldi kızın başına;
    -meraba ben fatma
    -ben nagihan...kürt müsün

    aklima her geldiginde hala dalga gecerim fatmayla aslında öz mü öz konyalı olan gariban fatma daha okulun 2. günü ırkçı bi saldırıya maruz kalmıstı
  • geçen hafta yağmurluydu. akşam metro istasyonundan eve yürürken sümüklüböcekleri sayıyor ve kaç adet bulacağımı düşünerek totem yapıyordum. böylece carl gustav jung'un haklı çıkmasını sağlıyordum. (kendisi bu meselelere fena halde takık, bilirsiniz, biraz, tırlatmış işte) üzerime doğru gelen arabanın farlarını gördüğümde yere eğilmiş ve irice bir sümüklüböceği kurtarıyordum. gözlerim otobanda üzerine hızla gelen bir kamyonu gören sincap gibi görünmeme neden oldu. araba durdu. içinden bir kadın indi.
    - ne yapıyorsun?
    -hayat kurtarıyorum, görmüyor musun?
    -git başka yerde kurtar hayatını.
    -kendi hayatımı kurtarmıyorum, al, bunu kurtarıyorum (kaputun üzerine koyduğum sümüklü, şaşkın biçimde yetişkinlerin konuşmasını izliyordu, yağmur şiddetlendi)
    - özür dilerim (afallamıştı) bırakayım mı?
    - hayır, kendi gidebilir. (göz göze geldik) espri anlayışın iyi değil, değil mi?
    - berbattır.
    bu sırada pencereden bizi gören ailesi arabanın aniden yolunun kesilmesinden endişelenmiş, savaş giysilerini kuşanmış, çevreye okçularını yerleştirmiş üzerime doğru koştular. sakallı ve günün onaltı saatini body salonunda geçiren erkek kardeş üzerime hızla atılırken kız onu durdurdu.
    - bi'şey yok. arkadaşım o benim.

    adını sormadım, böylece akılda kalacağımı sanıyordum ama plakayı hafızama kazıdım. tekrar rastlaşacağız. cumaları geç geliyor öteki günler aynı saatte ve eğer ben olmasam, sümüklü böceği ezecekti.
    böceğin adı de-vi-ruğ. öyle söyledi. bu benim için aileye girmek demek. artık tüm böcekler beni tanıyor.
hesabın var mı? giriş yap