• insanlarin birbirine halka acik ortamlardan haklarinda atip tutma hakki verdikleri anla$maymi$ bu.

    - bu pezevenlerin kurdugu parlamentooooo!!! (bkz: $evki yilmaz)
    - ayip degil mi $evki efendi?
    - tani$tim kendileriyle
    - ha ok o zaman
  • yuzlerin birbirlerini gorduklerinde, artik o yuzun ismini de bildikleri durum.
  • tanışmak diyorum. insanlar çağlar süren yaşamları boyunca tanışabilmişler midir? mümkün değil! çizgisel zamanın ne kadar uzun olacağının bir önemi yoktur tanışmakta. yıllar boyunca bir kişiyle karşılıklı otursanız, sürekli birbiriniz hakkında konuşsanız da elde edeceğiniz yalnızca ipuçlarıdır. ipucu, karşınızdaki insanın gizemli bütünlüğünde, dış yüzeyinden yansıyan bir parıldama... biliş seviyesinin en alt basamağı olsa da, insanın ulaşabileceği en üst nokta. bu sebepledir ki, tanışmaktan bahsetmemiz anlamsızdır. ipuçlarından bahsedebilirsiniz. ipuçları ki, kötüdürler. onları aramamak lazım. ipler çoğaldıkça, kontrolü kaybedip dolaşır, kördüğüm olursunuz. yararsızlardır, zararlılardır. sonunda bir gün, o insanla karşılaştığınıza lanet edebilirsiniz. ipuçlarını boşverin. yansımalara, göz oyunlarına aldanmayın. bir insanı ilk gördüğünüz anda, zamanın çizgiselliğinden kurtulmalı, zamanı kırmalı ve bu şekilde tanıyabilme ihtimalinizi adeta doğurmalısınız. zor olabilir, sancılı olabilir, ama böyledir. ve bunu başaran yahut başarabilmek için elinizde olan tek şey sevgidir. ilginç bir noktaya geldik, ki bu konuda itiraz etseniz de, beni asla ikna edemezsiniz. zamanla sevmek diye bir şey olmaz! sevgi zamana bağımlı değildir zira. zamanla ancak alışırsınız ve bunu sevgi zannetmeniz sizin ahmaklığınızdır. tanışmak için, sevin. sevgiyle tanışın.
  • tanımak değildir tanışmak. kimi zaman onlarca kez tanışır ama tanımazsın.

    kimi zaman tanıdığını zanneder, her yeni günde başka bir yanı ile tanışır ve bir gün aslında onu hiç tanımamış olmayı dilersin.

    tanımak değildir tanışmak; bir "tanıştığıma memnun oldum" kadar basit değildir.

    memnun olmak için tanımak, tanımak için zaman, zaman için de sabır gerekir.

    bu yüzden tanımak değil tanışmak.

    "merhaba, ben ucu bucağı olmayan güvensizliklerine ket vurmak için çabalayan, bunu beceremeyip kendine yenilen donna" demez donna, don ile tanışırken.

    don da söylemez sevdiklerini bile binlerce kez yaralayabildiğini.

    önce tanışırlar, sonra oklarını doğrulturlar birbirlerinin göğüslerine

    ve tanırlar birbirlerini.

    kim daha iyi yaralanırsa, o daha iyi tanır ayakta kalanı.
  • - merhaba ben x
    - merhaba ben de y
    (geçmiş olsun - merhaba, ben de zzt erenköy)
  • siz bu satirlari okurken, uzaklarda biryerlerde belki de tenis oynamakta olan insanin adini bir gun ogrenmenizdir.
  • gerçek hayatta bir kadın ile tanışmayı çok iyi özetleyen bir resim için;

    http://i.imgur.com/isiyq.jpg
  • aç, susuz, sokaklarda per perişan kalayım ama biriyle tanışmak zorunda olmayayım.

    bu nasıl bir gerginliktir, nasıl bir çiledir bunu yaşamayana sanmıyorum ki anlatmak mümkün olsun. (bkz: hoşlanılan kızla muhabbete girmek/#22464658) gibi meseleler için de değil, çok genel manada konumu ne olursa olsun bir insanla tanışacağım zaman gerçekten azap çekiyorum. sanırım ben nasıl tanışılacağını bilmiyorum hep bundan oluyor bu gerginlik.

    liseye kadar olan dönem çok da önemli değil, çocuk dediğin tanışmaz zaten, bir yere taşınırsın, mahallenin çocukları kamyondan eşyalar indirilirken inşaat izleyen yaşlı amcalar misali hipnotize olmuş gözlerle bakarlar zaten tüm taşınma işlemine, mevsimlerden yazsa size evinden bir şişe soğuk su getiren de bunlardan biri olur zaten. o arada illa ki denk gelinir isminiz öğrenilir. taşıma işi biter, bir saat sonra zil çalınır, zaten "hadi git kaynaş arkadaşlarınla çocuum" diyerek sizi sokağa salmaya hevesli anne de vardır, bir anda çocuk grubunun içinde bulursunuz kendinizi. en fazla baban ne iş yapıyor? diye soran çıkar, başka ne bilgi gerekir ki çocukken? aynı mahallede 10 yıl da kalsan çocuk olarak başka hiç birşey bilinmese de olur, yeter ki zil çalındıktan 5 dakika sonra elinde domates-ekmekle aşağıda ol yeter.

    ortaokul biter, sınavla anadolu lisesini, ilçeye en yakın olanını kazanırsın. bir test ve dörder tane şık, bu işin kolay kısmını teşkil eder. zor olanıysa yeni 80 kişiyle 4 yıl geçirecek olmak. okul 15 dakika mesafede bir tepede, evimizin çevresinde ise sadece ortaokuldan gelen bir arkadaşım var aynı okula giden, o da çocuk sınırlarına göre "yukarı mahlallede" oturuyor denecek kadar yakında. o ise ayrı sınıfa düşüyor okulda, haliyle ayrı düşüyoruz ve ben yeni insanlarla tanışmak zorunda kalıyorum ama birkaç "ne yapıyorsun, nerede oturuyorsun, baban ne iş yapıyor"dan ileriye gitmiyor tanışmalar. öğle aralarında çoğunlukla piknik bisküvi ve ayranımla tek başına bahçede oturup denize ve şehrin kalanına bakmakla dolduruyorum zamanı. tanıştıktan sonra bir aşama var aşılması gereken, birlikte zaman geçirmeyle doğru orantılı olarak gelişen ama ben bir türlü o yakınlığa erişemiyorum. şunu da söyleyeyim, 4 senede elbette arkadaşlarım oldu, sınıfta bir grubun içindeydim ama ne ben onların hakkında çoğu şeyi bilirim ne de onlar beni tanırlar aslında. lise 1'den sonra babamın işi sebebiyle şehrin öbür ucuna taşınınca zaten okul dışında görüşme imkanı kalmadı. ismen biliyor muyuz birbirimizi, evet, okul içi geyiklerde herkes katılım sağlıyor mu evet ama tanışmak, anlaşmak denen hadise bu kadar olmasa gerek.

    lise giriş sınavında nokta atışı ile en yakın liseyi tutturan ben elbette üniversite seçiminde de istediğim bölüme, bulunduğum ildeki bir üniversiteyi tutturarak gitmeyi başardım. 50 yeni insan, apayrı bir sistem ve ortam ve bunun sonucunda normalde yaşıyor olduğum göğsüne yumruk yemişçesine duyulan sıkıntı göğsüme fil oturmuş seviyesine evrildi. bir insan 2 ay boyunca hiç mi birileriyle tanışma girişiminde bulunmaz? e oluyor işte. sağolsunlar birkaç güzel insan çıktı elbette "sen niye öyle uzakta duruyorsun yahu gel tanışalım" diyen ama mesele o değil. şimdi bunları yazarken bile o ilk 2 ayı düşünürken terliyorum sıkıntıdan. ders aralarında kantine/cafeye inmedim, öğle aralarında yemek yedikten sonra kalan 45 dakikayı doldurmak için koca kampüsü turlayıp durdum. üniversite sosyal hayat demektir geyiğinin aksini ispat etmeye çalışırcasına bir o kadar uzak durdum insanlardan. zaman ilerledikçe yine arkadaş edindim elbette ama bu hep okul içiyle sınırlı kaldı ve "tanışmak" denen hadisenin sıkıntısını asla almadı üzerimden.

    bugünse vize-final derdim kalmadı, kpss, kpds, ales türü sınavları dert etmiyorum ama bu sosyal eksiklik dönüp dolaşıp "mülakat" denen o intiba sınavı formunda korkulu rüyam oluyor. insanlarla tanışmaktan bu kadar kaçınırken bunun geleceğimi şekillendirecek en önemli sınav konumuna gelmesi de benim gibi birine müstehak ve de bu büyük bir pişmanlık duygusunu körüklemekte.
  • günümüzdeki en zor eylem.

    hem "merhaba" dediğimde aldığım "merhaba"ların yerini "siktir git"ler aldı, hem merhaba demeye zaman kalmadı. bir de yok barda tanışılmaz, yok kafede tanışılmaz, yok internetten tanışılmaz... diye tanışılmazlar listesi büyüdü başkalarının. bir baktım tanışacak bir yer ya da neden kalmadı.

    sonra neden yalnızım, neden arkadaşım çevrem yok diye sızlanmaya başladık.

    hele de bir kaz kez tanışıp dilimiz yandığında da, başkalarıyla tanışmayı bıraktık. bu halimimle iyiyim dedik.

    ve zor bir eylem oldu tanışmak.
hesabın var mı? giriş yap