• x bireyinin, kendisine bir biçimde yakın gördüğü bir görüşün, takımın, müzik dalının, sanatçının vs. gönülden desteklenmesi halidir. lâkin benim bu noktada yaptığım bir tespit bulunmaktadır:

    taraftar olan x bireyinin taraftarlık şiddetiyle, x bireyinin kendini bulmuşluğu ve psikolojik olgunluğu ters orantılı seyretmektedir.

    şahsi görüşümdür ve bilimsel bir gerçeği yansıtmamaktadır. ama şöyledir:

    1. tarafsız: bu kişiler, bir şekilde önemli kişilerdir. kimi zaman statüleri gereği tarafsız gözükmeleri şart olduğundan tarafsız elbisesi giyebilirler. çember formatında dizili bu sınıflandırma içinde durum gereği son maddeye en yakın kitle de yine bu kesimdir. tarafsızlık kisvesi altından ne gibi hinoğullarının çıkacağı belli olmadığı gibi, yarı-tanrı mertebesinde insanlar oldukları için de tarafsız olabilirler. eğer neden buysa, zaten bu insanların kendi taraftarları vardır.

    2. light taraftar: bu kişiler kendileri/hayatlarıyla o denli meşguldürler ki, taraftarlık müessesinin olabileceği her türlü görüş/tür/takım vs.yi saygıdeğer/dinlenmeye değer/gerektiğinde desteklenmeye değer görürler. çünkü kendileri ya da hayatları, zaten kuvvetli bir müessese halini almıştır. bu tiplere örnek olarak avrupa maçlarında tüm türk takımlarını tutan x taraftarları ve x müzik türünü sevse de y ve z müziklerindeki güzellikleri de yakalayıp takdir etmesi bilenler verilebilir

    3. harbi taraftar: taraftarlıklarını, sosyalleşmek için önemli bir araç olarak kullanan gruptur. başlıca ilgi alanları, taraftarları oldukları 'şey'in faaliyet gösterdiği / yaşadığı alandır. içinde bulundukları ortamda bu konunun açılması için azami gayret sarfederler. ancak bu konuda ahkam keserken (varsa) entelektüel birikimlerinden de faydalanmayı ihmal etmezler. neticeyi kendi taraflarının lehinde bağlamak kaydıyla, taraftarı olmadığı kişi/konular hakkında da kısmî beğeni itiraflarında bulunabilirler.

    4. fanatik taraftar: bu kişilerin kendi benlikleri, taraftarlık elbisesinin altında gizlidir. zaten elbise altındaki benlikten bilinçaltında hiç ama hiç memnun olmadıkları için bu kişiler hazır ve kuvvetli taraftarlık elbiselerinin altında yaşarlar. fanatik taraftarlar, saklanacak 'sağlam' kabuk arayan deniz yumuşakçaları gibi oldukları içindir ki esamesi okunmayan zayıf futbol takımlarının fanatik taraftarları yoktur. varsa bile, tuttukları ikinci bir büyük takım mutlaka bulunur. bu kişilerden kaçmak gerekir. can yakabilirler. taraftarı oldukları 'şey'in dışındaki her olguyu düşman addederler. bu kişiler kazayla yüksek statü sahibi olurlarsa aniden 1. maddeye terfi edebilirler; o zaman da kitlesel tehlike unsuru olurlar.
  • türkiye'de fanatiklikle eşanlamlı olan, bazı ülkelerde tuttuğun takımı her zaman destekleme, maçlarını düzenli olarak seyretme, rakibini alkışlayabilme, küme düşse bile takımını alkışlama anlamına gelen kelime. örneğin southampton taraftarı...

    (bkz:http://www.gazetem.net/emrezeytinoglu.asp)
  • bir kaç sporcudan oluşan bir takımın başarılarını öykünme durumu.

    - yıllar yılı hep şampiyon olduk, avrupanın kralı olduk heyyo heyyoooo

    sen olmadın ki ajan. takım oldu. gitti orda koştu, gol attı, sayı attı, sporcu oldu. sen anca oturdun kaavede seyredip ona buna küfür ettin. sen olmadın ki şampiyon.

    bir de "en bi taraftar benim" sendromu vardır ki, o iyice çizgi ötesidir.
  • bazen tüm kavramların birbirine girdiği konular olabilir. taraftarlık bu karmaşanın yaşandığı kavramlardan biri gibidir. son dönemlerde avrupa futbolunun revaçta olduğu bilinmektedir. bununla birlikte güzel futbol oynayan kaliteli takımların hayran kitlesi müthiş bir ivmeyle artmaktadır. ve insanlar bu kaliteli takımlara imrenerekten taraftarlık etmek istemeye başlarlar. zamanla o yabancı takımın taraftarı olduklarını düşünür ve bunu dile getirimeye başlamışlardır artık. ama bu taraftarı olduklarını zannettikleri şey; aslında sempatizanlıktan başka birşey değil gibidir. taraftarlık olgusuna erişebilmek için; o takımın dahil olduğu ülkenin dilini, kültürünü, geçmişini ve ortak hafızasını yaşamış olmaları gerekmektedir. o takımın geçmişindeki maçları hatırlamalı ve o takımın yenildiği maçlarda derinden üzüntü ve hatta gözyaşı dökebilmesi gerekmektedir.

    son dönemlerde sıkça karşımıza çıkan bir vak'a olarak; "abi ben liverpoolluyum, en duygusal takımdır bu takım, taraftarları tüm dünyaya örnek olmuştur" gibisinden zırvalıklarını görebiliriz. oysa içinde bulundukları durum sempatizanlıktır ki bu değişkenlikler gösterebilir. takım sevgisi genellikle barındırdıkları oyunculardan kaynaklanırken insanların takımdan daha çok oyuncuyu sevdikleri görülmektedir. bu genellemelerin dışında olan insanlar da vardır elbet. yabancı bir ülkede belli bir süre yaşayıp, artık bir şeyleri sahiplenme duyguları belirir ve ortak kültürü paylaşmak isterler. bunun sonucunda bir takımın taraftarlığı kaçınılmaz olabilir.

    sonuç olarak sempatizanlık, taraftarlık olarak adlandırılıyor ve taraftarlığın içi boşaltılıyordur bu durumda.
  • futbolun bir yaşam biçimi haline gelmesi yolunda, önemli köşetaşlarından birisi. taraftarlığın günümüz toplumundaki önemine ilişkin*:

    "yalnızlaşma, ezilme ve kendi içine çekilme pahasına elde ettiği konforu içinde bir eğlence fırsatı bekleyen çağdaş birey için futbol seyirciliği, özlediği kendinden geçmeyi (extase) geçiçi de olsa sağlayabilir ve onun zihnini meşgul edebilir. mensubiyet duygusunu yitiren bu birey için "taraftarlık", eğlencenin de ötesinde bir anlam taşır. öyle ki, kendini tanımlayabileceği bir kavram gibidir o. milyonlarca taraftarın içinde, kendisinin tanımlayabilmekte, onlarla aynı değerlere sahip olduğunu düşünebilmektedir. böylece taraftarlık ortak bir değer ve payda haline gelebilmektedir. insanların kendilerini tanımlama çabalarında soy, bölge, aşiret gibi geleneksel değerlerin geride kaldığı çağımızda, taraftarlık bir üst değer, bir kategori, bir ideoloji, bir dünya algısı, hatta inanma ve adanma biçimi olarak ortaya çıkmaktadır."

    * vefa taşdelen, futbol tiyatrosu
  • son dönemde iyice amacından sapan hal, durum tavır. önceleri tribünde her ne olursa olsun galibiyet yemini edenler şimdi ellerindeki kuponda kime oynadılarsa ona taraftarlık ediyor.
  • futbol için konuşuluyorsa eğer: türkiyede büyük çoğunluk için güce tapmak anlamındadır. öyle ki: bu büyük çoğunlukla taraftarı olduğu takım arasında güce tapma ihtiyacı dışında başka bir bağ bulamazsınız.
  • futbol taraftarlığı, çoğunlukla babadan oğula geçer.

    yavru taraftarın görevi, babasının tuttuğu takımı ağız dalaşlarında, sidik yarışlarında en iyi şekilde temsil etmektir. onun hiçbir şeyi böyle sahiplendiğini göremezsiniz. diğer takımlara ve bu takımların taraftarlarına karşı ise küfür ağzından eksik olmaz, geneller de geneller, bütün karşıtakımsporlular <buraya nefret içerikli bir kelime koy> dır onun için.

    takımı yenilince sanki kendi oynayıp kaybetmişçesine, bazen sahadakilerden bile fazla üzülür, ağlar, sinirlenir, saçını başını yolar, kavga eder. tuttuğu takım için adam öldüreni bile vardır. ama ne de olsa takım aşkıdır, seviyordur be - bununla gurur duyar.

    bazısı büyür, aklı başına gelir. futbolu olması gerektiği gibi, seyre değer bir oyun olarak görmeye başlar. maçı artık zevk için izliyordur. takımı yenince yine sevinir, yenilince yine birazcık üzülür, ama o kadar. insandır hata yapar der.

    ertesi gün arkadaşları dalga geçecek diye kaygı duymaz. onlarla bereber güler eğlenir.
  • ii. baskıya önsöz

    az evvel blogumda yayınladığım bu yazıyı ilkin ekşi için klavyeye aldım. ama sonra sırayı değiştirdim.
    bundan birkaç hafta önce dostum emre lakatuş'la bir partide karşılaştım, bana "jimi taraftarlıkla ilgili farklı görüşlerin var neden bunu paylaşmıyorsun? hem ben de sana cevap veririm, eğleniriz" dedi, ben de hoşlandım bu fikirden. bu yazıda yardımlarını esirgemeyen sevgili dostlarım galatasaraylı pöl fiyiribın, beşiktaşlı tomas se kun'a ve fenerbahçeli karığl pupır'a teşekkür ederim.

    elbette herhangi bir şeyin taraftarlığının makul sözlerle ikna edilebilirliği, taraf-tarlığın yani bir tarafta yer almanın, kaçınılmaz doğasından ötürü mümkün değilmiş gibi görünüyor, ancak bu ara yer gök futbola bezendiğinden, az biraz keyfi kalanların da ağzına keçiboynuzu pekmezi boşaltıldığından galon galon, burada futbol taraftarlığının en makul muhakemelerle itelenip itelenemeyeceğini, örselenip örselenemeyeceğini düşündürmek istiyorum. "hakkaten yau adam doğru diyor, ben aslında tarafgirliğimle haksızım, bundan sonra tarafgirliğimin yönünü değiştiriyorum, bundan sonra, bugüne kadar nefret ettiğim feneri tutacağım" dedirtebilir miyiz herhangi bir fener düşmanına, bunu merak ediyorum.

    öyle bir usavurma süreci olsun ki, taraftar taraftarlığını sorguya çekebilsin. bu mümkün mü acaba? ilkin a priori olarak kabul ettiğim fikir şu olsun: bir insanın karşısındakini ikna etme ihtimali yoksa, onu ikna etmeye çalışması ahmaklıktır. benim fazla zamanım var, birazını bu şekilde heba etmek istiyorumculuktur. buna bağlı olarak şöyle bir aksiyom geliştireyim: futbol taraftarı, hiçbir vakit, hiçbir koşulda tuttuğu takımdan vazgeçmemek üzerine bir futbol takımı tutma tavrı içindeyse, ki aksi mümkün olduğunda da takım değiştirebilirliği bulunan birinin ikna edilmesi gerektiğine ilişkin sağlam bir dayanağımız yoktur, bu durumda tuttuğu takımdan vazgeçmeyecek olan kişiye bu yönde ikna edici sözler sarf etmenin bir alemi yoktur. dahası sarf edilen sözlerin ikna edici olup olmamasının da bir alemi yoktur, çünkü kişi tuttuğu takımdan vazgeçmeyecektir. şimdi bu a priori ve ona bağlı aksiyomdan birtakım neticelere varayım:

    iş-yerinde, okulda, evde, youtube'da, ekşi'de, facebook'ta, twitter'da, yani kısacası sanal ya da gerçek olsun, fark etmez herhangi bir mekânda, bir futbol takımı taraftarının başka bir futbol takımının taraftarını, söz konusu takımı tutmaktan ya da tuttuğu takımı savunmaktan vazgeçirme ihtimali yoksa, ki henüz böyle bir örneğine denk gelmedim, ona tuttuğu takımı öteleyecek, örseleyerek ve iteleyecek birtakım makul gibi görünen gerekçeler sunmanın da bir alemi yoktur. çünkü kişi kendisinin dahi bilincinde olmadığı, kendince birtakım üstü örtük makul gerekçelerden ötürü takımı tutmuş olmalıdır, bir takımı tutmaya karar verdiği anda, onu diğerlerinden ayıran birtakım gerekçeleri olmalıdır. belki baskıyla, belki o takımı çekici kılan görüntüler ve başarılarla, onu tutmaya başlamış olabilir. ancak bu makul gerekçeleri belli bir zaman sonra tersine çevirebilmenin imkânı olduğunu sanmıyorum. belki geçmişte aksini düşünmüş olabilirim, ama şimdi kesin görüşüm bu yönde.

    hiç kimsenin, hiçbir şekilde tuttuğu futbol takımını bırakamayacağını düşünürsek (ki bırakabilenler zaten gerçek taraftarlık konusunda sınıfta kalıyor görünür), "adam haklı geçen sene penaltıları verilseydi, onlar şampiyon olurdu" veya "adam haklı bize 6 tane attılar, bu benim takımımı bırakma sebebimdir" veya "adam haklı onlar uefa kupasını aldı biz alamadık ben takımımdan vazgeçiyorum" gibi neticeler de mümkün değilse, o vakit farklı platformlardaki futbol iğnemeleri ve dokundurmaları, farklı takım taraftarları arasındaki "siz değil biz haklıyız" münakaşaları kadar manasız bir şey olamaz. zira hedefi olmayan ikna çabası olur mu? bir insanın beceremeyeceği başından belli olan bir işe girişmesi için başka gerekçelerinin olması gerekir. ancak bu gerekçeler içinde asla doğru tespitleri yaparsam ve makul gerekçeler sunarsam onu tuttuğu takımı bırakmaya ya da en azından onun haksız olduğuna ikna edebilirim hedefi asla olmamalı. çünkü hiç kimse, yukarıda da dediğim gibi, bir futbol takımını tutmaya başladıktan uzun süre sonra artık futbol takımıyla arasında birtakım makul ve objektif yargılara yer açmaz; her ne kadar objektif bir şekilde takımını ve diğer takımları yorumlayabilirse de, bu yorum onun, tuttuğu takımdan vazgeçmesi ya da tuttuğu takımı haksız çıkarması anlamına gelmez. çünkü kişinin taraftar olması başlı başına yönelim sahibi olduğunu gösterir, bu yönelime set çekmek, çoğu kere kişinin kendi elinde bile değildir. bu yüzden tutulan takıma ilişkin, sanki diğer takımlarda o şeyler yokmuş gibi, birtakım yalanlar ve soyut değerler uydurulmuştur: bizim büyüklüğümüz başka türlü bir büyüklük, beşiktaşlı duruşu, onurlu şampiyonlukların takımı gibi. bu tarz tutulan takımı ulvîleştirme çabaları da, karşıt takım taraftarlarınca ötelenemez ve yadsınamaz, zira karşıdaki her ne kadar görünürde bu soyut değerleri makul kılan gerekçelere sahipse de ("görüyor musun tüm türkiye bizden bahsediyor, bize karşı birlik oldu, demek ki biz en büyüğüz" çıkarımı gibi) bu tarz değerli kılma çabaları, değişen koşullarda ve zaman diliminde farklı takımlara (ve onları tutanlara) uygulanabilirliğinden ötürü, yadsınamaz; dahası karşıt takım taraftarlarına da "evet adam haklı, onlar onurlu takım biz ise onursuz, o halde ben takımımı bırakıyorum, bundan sonra büyüklüğü başka türlü bir büyüklük olan o takımı tutuyorum" dedirtemez.

    o halde her takım taraftarı kendi takımını savunmasını sağlayacak gerekçelerini sunabilsin ya da sunamasın, bir şekilde o takımı tutmuş olmasından ötürü, ikna edilmeye çalışılmamalıdır. çünkü çoğu kere küçükken başlayan takım tutma sevdası, uzun-uzadıya süren muhakemelerin neticesinde oluşmaz. ben tuttum oldu, olur. her takım taraftarı kendini savunabilecek argümanlara sonsuz kere sonsuz ölçüde sahipse, tıpkı tarski'nin t şeması görüşünün de sunduğu gibi (dilde üretilebilecek önerme sayısı, o dildeki kelimelerin sayısına bağlıdır), takıma ilişkin geçmiş ve bugün başarıları/başarısızlıkları için sonsuz kere sonsuz olumlu/olumsuz önerme sunmak mümkündür.

    neticede takım tutulduğu için savunulur, savunulacak bir şeyi olduğu için takım tutulmaz. hele ki çocukken alınmış olan bir takım tutma kararının, af buyurun eşşek kadar olmuş adamlarca hâlâ şiddetle, yakıp yıkmayla ve hayatının anlamı olmuşçasına sürdürülmesi kadar anlamsız bir şey olamaz. bir insanın başka bir takımı tutması halinde, başka argümanları hayatının değeri kılabilecek olması kadar ahmakça bir tutum yok şu dünyada. bu futbol dışındaki tarafgirlikler için de geçerlidir. mesele galiba, af buyurun ama, insandaki göt olmama istencinden başka bir şey değil. bu gibi ikna çabalarının ortasına düşerseniz, derhal ortamı terk ediniz. aksi halde bu size zihin sivilcesi ve isiliği olarak geri dönecektir tez vakitte. anlamlı çabalar diliyorum hepinize. ha unutmadan en büyük galatasaray. :)
  • kanın deli aktığı zamanlarda bir grubun içine dahil olup, otobüse istiflenip, yolda bakkal patlatıp deplasmana gitmek değildir. önce futbolu sevmek, sonra o takımla kişinin kendisinin de nasıl olduğunu anlayamadığı, açıklayamadığı bir bağ kurmak, sürekli takımı, hafta sonundaki maçı düşünmek, hatta belki stresten maça gidememek, tv'den izleyememek, maç anı sokaklarda gergin bir şekilde volta atmak, galibiyet haberi gelince dünyanın en mutlu insanı olmak, artık rahatça tv'den görüntüleri, yorumları takip etmektir.
    90'lı yıllarla başlayan tüketim çılgınlığı taraftarı da tüketmektedir. 80'li yıllar ve öncesinde insan hayatında işi, ailesi ve takımı varken, şimdi birçok değişken; birçok meyve, birçok sebze, birçok takım, birçok kanal, birçok gazete, birçok internet, birçok telefon, birçok siyaset, birçok ekonomik sıkıntı, birçok ayakkabı, birçok kıyafet, birçok ve binbir çeşit insan v.s. vardır. insanın sahip olduğu ya da olmadığı bütün bu "şeyler" insanın aklını meşgul etmekte, dikkatin çok farklı yönlere dağılmasına ve taraftarlığın da bundan olumsuz yönde nasibini almasına neden olur. yöneticilerin "taraftarlık"a verdiği zararlara daha sıra gelmez bile.
hesabın var mı? giriş yap