• kelimeyi cumle içinde kullanacak olursak ;
    okuzün trene temaşa etmesi gibi bir haller içindeydi leyla'yı ilk gördüğünde...
  • -temâşâ-
    gosterim anlamına gelen arapça kelimedir..
    sahnede herhangi bir meydanda ya da perde üzerinde oynanan, göze ve kulağa hitap eden oyunların, dansların tümüdür..
    orta oyunu, gölge oyunu, opera, bale, tiyatro gibi..
  • bir erkekle nikahsız olarak yaşayan kadın
  • (bkz: piyes)
  • (bkz: tel maşa)
  • seyrin dolaşmak, gezinmek, dolaşmak anlamlarından yola çıkması gibi temaşanın kökü maşy da "yürümek" anlamına geliyor. bedenin şehrin içindeki hareketlerinin görme ve göstermeye dayalı bir atmosferin içinde gerçekleşmesi, dilin kökensel hareketlerini de etkilemiş sanırım. bu hareketlerden anlaşıldığına göre, zamanla, yürüyen, dolaşan, gezinen bedenin maddi varlığı silinip hareketin merkezine bakış yerleşmiş; bütünlüklü beden bu hikayeye ancak o bakışın nesnesi olarak girebilmiş bir daha.
  • bakmak, bakışını yöneltip seyr-etmek. temâşâ edilen her neyse ona olan bakışları hayret ve dikkatle ona tevcih etmek. temâşâ, temâşâ edilen yanında temâşâ edenin de gelip geçiciliğini eğretilemektedir. seyr etmekte maksat temâşâgâh da kalmamak. onun da iç'inden geçip gitmek. temâşâsını varacağı menzile vesile kılmak. hayret ve/veya dikkat ile başlayan seyr-ü sefer sürecinin bakışla olan kesişimi. bakışın şair-ce tarifi: "bir şeye bakmak demek ortasından kesilmiş bir külçe halinde o şeyin canevini kaplayan bütün deri tabakalarını deşecek ve onu iç içe giydiği eldivenlerinden sıyıracak bir göz nüktesine sahip olmak"tır. görmek fakat onda kalmamak ya da geçip gitmek fakat geçip giderken görmek. aynı biçemde bir göze temâşâgâh olan açısından görülmek fakat geçip gitmek ya da geçip giderken görülmek.

    dalgalar (the waves) isimli romanında virginia woolf'ün bir pasajını anımsatmıştır bu "tarif".

    "durmadan gelip geçiyor birileri" dedi louis. "bu lokantanın penceresinden geçiyorlar aralıksız. otomobiller, yük arabaları; sonra yine yolcu arabaları, yük arabaları, otomobiller, pencereden geçiyorlar. arkada dükkanları, evleri görüyorum, kent kilisesinin gri, sivri kulelerini de. önde sandviç ve çörek tabaklarının yerleştiği cam raflar. her şey semaverden çıkan buharla biraz bulanıklaştırılmış. biftek ve pirzolanın, püre ve salçanın etsi, buğulu kokusu lokantanın ortasında nemli bir ağ gibi asılı. kitabıma worcester salça şişesini destek yapıyorum, ötekiler gibi görünmeye çalışıyorum. yine de beceremiyorum. (durmadan geçip gidiyorlar, durmadan geçip gidiyorlar düzensiz bir ilerleyişle.) kitabımı okuyup bifteğimi söyleyemem güvenle..."
  • aynı zamanda bir erkek ismidir.
hesabın var mı? giriş yap