• odalarında hülyalı gülüşlerin izi yitmiş, geçmişinden kaçmayı başararak kendi ıssızlığına sığınabilmiş evlerdir.

    mahallenin nöbetçi piçleri tarafından camları derhal kırılır. örümcekler rahatsız edilmeyecekleri bir yaşam alanı bulmanın mutluluğu ile örerler ağlarını.
  • (bkz: metruk bir ev)
  • ses yankılanır terk edilmiş evlerde. sanki ev, içinden geçen bir hayatı çoğaltmak istercesine, bir duvarından diğer bir duvarına taşır, çoğaltır, kalabalıklaştırır.
  • burada ufuklar karanlık güneş yakın mı yakın, yıldızlar sessiz ve sönük, tek bir saniye bile gürültüye maruz kalmayan duvarlar. çatısına kadar dolmuş bunaltıcı sessizlik, insan ilişkilerinin kaynaşmadığı salonlar, nereden bakılsa perde üzerine perde atılmış pencereler. gerçeklerden kaçan, aşağılayıcı ifade ile kocasına bakan kadın, tonla zehirleyici yalan, ölmekte olan birinin günahları, sahte tebessümde uzmanlaşmış çocuklar, aynı anda gelen ya da birbirini izleyen felaketler. evin ötesinde beresinde olan ve bu korku hikâyesine ses çıkaramayan ağaçlar...

    bir dağın eteğinde tek başına duran evler. kimilerine göre yıpranmış bir yapı, uğursuz bir çürüme hissi yayan terk edilmişlik görüntüsü, kimisine göre kişinin kendisini tanrı'ya daha yakın hissedeceği bir ev, bolca huzur -veya başka bir dünyaya ait bir yaşamı deneyimlemek. terk edilmişliğin gölgesi içinde kaybolan şekilsiz bir nostalji.

    öyle ki, sanki her ev kendisini görenin herhangi bir yaşam yeteneğinden yoksun, sanki karşılaşabileceği yegâne öteki kendinin bir yansıması gibi. kafka'nın öykülerine benzetiyorum ben bu evleri; dünyaya ve kendine yabancılaşma yaşantılarına seyirci olan kısa ömürlü, yalnızlığa mahkûm tasarlanmış mekânlar ve içinde bolca şizofreni.
  • köyümde çokça bulunur. yarıdan fazlası olabilir. 300 tane falan vardır...
hesabın var mı? giriş yap