• terk yoluna çıkmış yolcunun ancak terk-i dünya, terk-i ukba ve terk-i hestî* aşamalarını katettikten sonra varabileceği terk istasyonu.

    neden terk? terk yoluna çıkmış yolcu, bu yolculuğa çıkmadan önce, neyin var ve neyin yok olduğu hususunda içine doğru yaptığı gezintinin neticesinde mahiyetinde mündemiç madenleri ayn'e-l yakîn müşahade etmiştir. muhteşem sanatın, hayal mahsulleri ofisindeymişçesine kusursuzluğu ve acaibliği karşısında hayrete düşen yolcu, sonsuzluk denizinin küçük numunesi bu meydanda, arayıp da bulamadığı* ve ruhunu tatmin edebilecek iksiri, dört bir tarafına aynalar koyulmuş bir adamın gözüne gözüne sokulurcasına kendisini gösteren sonsuzluğun arayışında bulmuştur.

    hazret-i des cartes'in de işaret buyurduğu üzere, kendi sonluyken, sonsuzluktan başka bir şeyle tatmin olamayan insanın, sonsuzluğa olan bu iptilası, tek başına, bu sonsuzluk sevdasını, mahiyetine bir zat-ı sonsuz'un koyduğunu göstermeye akılları mecbur ettiğinden, yolcumuz bu sonsuz'u aramaya koyulmuştur.

    fekat, bunun için evvela kendinden sadır olabilecek çatlak sesleri izale için önce kendini, akabinde ve detayında, aristo bey'imizdi galiba, onun verdiği teşbihle, herbiri kalın bir zincirle kalbine perçinlenmiş sevdalarını (makam, mevki, tanınmışlık, kadın, erkek, para, pul, şu bu) ` :buraya kadar terk-i dünya`, daha sonra ise, ahirette kazanılacak mertebeleri, (cennet, cehennemden azat olmak, huri, gılman, saray, köşk vb.) ` :terk-i ukba`, sonra, dünyayı ve salt ukba kazanımlarını talak-ı selase ile bir kenara bırakarak` :terk-i hestî` terkeder ve en sonunda ise tüm bu terklerden hasıl olabilecek, şeytanın ''ne büyük adamsın sen beah, aştın bitirdin olayları, dünya ayaklarına dolanamıyor bile, ahiret kazanımlarını yunusvari ''istemem, isteyene veriniz'' diyerek iteleyiveriyor, bununla da kalmıyor, ben kim hak rızası kim diyorsun'' şeklindeki onu gaza getirmeye matuf fısıltılarına da kulak asmayıp, tüm güzellikleri, o güzellikleri yaratan biricik otoriteye iade edip, ''sen cemalsin, her güzel şey sendendir, sen güzelliği yaratıp önümüze bırakmasaydın elbette biz onu bulamazdık, güzeller güzeli, bana seni gerek seni'' ufuklarına yelken açar ve böylece bahsettiğimiz terk istasyonunda tüm terkettiği şeylere mukabil her şeyi bulur. vesselam.
  • anti tembellik.
  • kâmil ârif terki de terk eder, aklında fikrinde terk diye bir kavram kalmaz. bâzıları terk-i dünyâ eder ama, ikide bir dünyâyı terk ettiklerini söyler veya bunu düşünürler. gerçek terk, dünyâyı terk etmeyi terkle olur. burada terkle, terk etmeme birdir.
    gazzali
  • fethullah gülen fedakarlık yapmak neticesinde kendini unutmaktan bahsederken en son bunu ekler "unuttuğunu da unutmak" olarak tarif eder.
  • akıl ve kalb kemale erdikçe incelir.
    bu incelik aklı keskinleştirir, kalbi ise arındırır.
    akıl keskinleştikçe bağlı olduğu tüm zamansal ve mekansal değerleri bir bir koparır.
    öyle bir hâl alır ki hiç bir tarafgirliği, aidiyeti, kimliği kalmaz/olmaz, objektifleşir.
    kalb arındıkça nefsin, madde-bedenin varlık sahasında olup biten döngüyü dengelemeye çalıştıkça ağırlaştıran, bulandıran, kirleten
    tüm zan yüklerinden, perdelerinden, esaretinden birer birer kurtulur ve özgürleşir.
    öyle bir hâl alır ki yere ve göğe sığmayanın sığabileceği genişlikte tecelligâh olur.
    kalb ne için attığını, yolunu, görevini iç-öz idrak kanalları ile biliyodur artık.
    aklın acziyeti cüz'iyetindendir, kalb ise küll'iyetin esma terkibince temsili, halifesi vasfıyla ait olduğu görev(in)e vakıftır bu farkındalık eşiğinde.
    o halde cebrail'in bir adım ötesine geçemediği, aklın hudutu burasıdır. bu noktadan sonra yol kalbin istikameti doğrultusunda, hâliyle allah'ın buyruklarından müteşekkil sünnetullah çizgisindedir.
    izlenecek yolları akıl; fayda-zarar, nefs; güzel-çirkin olarak ayırırken, kalb; iyi-kötü (doğru-yanlış) ekseninde değerlendirir.
    bu seçim kriterlerinde kalbin doğru dediğini akıl reddedebilir, çünkü kalbin bildiği/bulduğu yola bağlanmaz, sürekli hata, çelişki arar, boşlukları kapatamaz, kapatamadıkça da durmaz.. (ki nefs her zaman muhaliftir:)
    ne/nasıl yapmalı ki hem akıl tasdik etsin hem kalb mütmain olsun ve nefs sussun?
    tasavvufi irfan geleneğinde çok önemli bir yeri olan "dünyayı terk, ahireti terk, benliğe dair her şeyi terk, hatta terk etme eylemini bile terk etmek" ilkesini hatırlamanın vakti sanırım.
    akıl dava, haklı-haksız, sebep-sonuç peşinde koşarken kalb paylaştıkça çoğalacağına inandığı sevginin peşinde ve derdindedir.
    haklılık sevginin önüne geçiyosa hakksızlıktır vesselam.
  • (bkz: 66. sone)
  • dünya, ukba ve benliği terk eden birisi, ben bunları terk ettim diyerek böbürlenip kendinin üstün bir mevki ve makamda olduğunu tevehhüm dahi etmemelidir. işte terk ettiklerini de terk etmek daha ve ince ve latif bir terbiye ve ahlaki olgunluktur. bu kıvama gelmeyen bir nakşi müridinin yolu bitmiş sayılmaz.
    kaynak: http://www.sorularlarisale.com/…h_eder_misiniz.html
  • terk-i diyari animsatti
hesabın var mı? giriş yap