• "all my joys to this are folly,
    naught so sweet as melancholly"

    hiç evlenmemiş, "i have lived a silent, sedentary, solitary life" diyen bir adamın kaleminden çıktığının ipucunu daha ismiyle belli eden kallavi eser. doktor olmasa da çakma tıpçı-ilahiyatçı diyebileceğimiz robert burton, eserinin ilk bölümde hastalığı tanımlar, çıkış sebeplerini ve özelliklerini inceler, daha sonraki bölümünü melankolinin tedavisine ayırır ve en sonunda da melankoli türleri üzerine izaha girişir. bu bakımdan -büyük bir antoloji olması bir yana- "hadi çocuklar aşıya" temalı bir yapıttır da aynı zamanda; nitekim içerisinde, yorgunum hancı bana et ve şarap getir ekolüne bile çözüm sunmaya çalışır. en son bölümde melankoliyi incelerken aşkı ve dinsel nedenlerden kaynaklanan melankoliyi de anlatmayı ihmal etmez (burada bir başka ademoğlunu hatırlayan var mı?*.)

    17. yüzyıl açısından bakılırsa eserdeki dinsel hoşgörü, yüzyılının (ve genel olarak günümüzün de) üzerindedir. robert burton, büyük konstantin'in pagan mabedlerini, altarlarını, heykellerini yakıp yıkarak kiliseye çevirdiğini, şimdi de türkün o kiliseleri camilere çevirdiğini, tek bir dinin evrensel olmasının da zaten imkansız olduğunu söyler ve ekler:

    "çünkü tanrı çok büyük ve uçsuz bucaksızdır ve onun doğası kusursuz olarak bilinemez, uygun düşeni, her insanın anlayabildiği ve kavrayabildiği farklı şekillerde ibadet etmektir."

    "görüyorsun ki -ister spiritüel ister sivil kanunlar olsun- tek bir kent bile bir tek kanunla güçbela yönetilir, nasıl bu kadar geniş ve engin imparatorluklar bir arada bağlanabilir?" der, bu yüzden "sonsuz sayıda dinin" varolması kaçınılmazdır ve hoşgörülmelidir. bunun dışında güvercinlerden domuza, girmediği delik kalmaz burton'un, arada tütünü över (bkz: öleceksen ingiliz bitkisi yüzünden öl) ama fazla içilince beyni ve bedeni ifsad ettiğini söyler. ilk olarak serol teber sayesinde öğrendiğimiz constantinus africanus'un eserindeki* "sıkıntılı, korkulu, kuşkulu insanların kafalarının tıraş edilip, başın anne sütüyle ovulması yararlıdır... eğer anne sütü bulma olanağı yoksa, aynı işlem eşek sütüyle yapılmalıdır" tarzı önerilerinin benzeri robert burton'da fazlasıyla vardır. mesela amatur lusitanus'un durmadan aşk acısı çeken bir yahudi gencini hellebore bitkisinden yaptığı şurupla tedavi ettiğini söyler ("hellebore" bitkisinin türkçesi "çöpleme", biraz eğlenip "bu bitki de neymiş?" demek isteyenler için http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/çöpleme .)

    bütün bunlara rağmen halen eserin -bildiğim kadarıyla- bir türkçe çevirisi yok ki zaten şimdilik pek karlı bir girişim de olmaz böyle bir neşriyat. ama bir gün yayımlanırsa o paraya öküz alırız demeyin, alın bulunsun.
  • (bkz: paradise lost)'un 2008 tarihli (bkz: konser) albümü / (bkz: dvd)'si. tanrıları selamlayın!
  • 12 nisan 2007'de londra kaydedilmiş paradise lost dvd'si. playlisti şu şekildedir:
    01. intro
    02. the enemy
    03. grey
    04. erased
    05. red shift
    06. so much is lost
    07. sweetness
    08. praise lamented shade
    09. pity the sadness
    10. forever failure
    11. once solemn
    12. as i die
    13. embers fire
    14. mouth
    15. no celebration
    16. eternal
    17. true belief
    18. one second
    19. the last time
    20. gothic
    21. say just words
  • yazılmasının üzerinden 395 yıl sonra nihayet türkçe'de. merve tokmakçıoğlu'nun çevirisiyle aylak adam yayınları'ndan henüz yayımlandı.

    "gelmiş geçmiş en müthiş kitap desek yeridir. neden mi? bugüne dek yazılmış en iyi kitap da ondan. özellikle 'kitap' diyorum, çünkü bu bir roman değil, destansı bir şiir, bir risale ya da bir tarih de değil; tüm kitaplara son verecek bir kitap. insanoğlunun tüm duygu ve düşüncelerini açıklamak ve dile getirmek amacıyla, 17. yüzyıl kitaplarının tekmilinden derlenmiş bir kitap..." (nicholas lezard)
  • 2. cildi yeni basılan kitap.
  • robert burton, kitabın ilk sayfalarında satürn'ün etkilerinden ve tanrısal statüsünden bahsediyor. melankoli tanrısı adıyla da bilinen satürn (antik yunan'da karşılığı kronos) o zamanlarda keder, hüzün ve benzeri terimlerle ilişkilendirilirmiş. kötü gününüzdeyseniz "satürn'ün etkisinde olduğunuz"a inanılırmış.

    önmuhakeme bölümü, buton gerektiren dertlerden muzdarip insan ve hayvanlara ayrılmış. "democritus junior" lakaplı robert burton, ilk olarak ağaç altında boş boş oturup darlanan "ihtiyar demokritos"un derdinden bahsediyor. demokritos'un yanı sıra; sevdiği kadını bekleyen aşık, hastalık hastası adam, gerçek hayatta yaşadığı acıları dizginleyemediği için dua etmekten başka çare bulamayan orta yaşlı tip, ayrı ayrı yerlerde yalnız başlarına yatan hayvanlar... toplamda on farklı minyatürün ortak noktası, yalnızlık ve elbette melankoli.

    ahmet maranki ve ender saraç okuyan teyzelerinizin kafasına kafasına atabileceğiniz bilgiler var kitabın içinde. mesela, kapak kapak passiflora içtiği halde nerede yanlış yaptığını soran ayarsızlara önerebileceğiniz kocakarı ilaçları mevcut. zembil çiçeği ve karacaot. karacaot dediğimiz şey, bildiğimiz çörek otu değil mi? adam, (1600'lerde) melankolinin insan vücudunu nasıl etkilediğini, doğadaki hangi otların depresyonu bastırmada iyi geldiğini yazmış.

    iki paragraf önce bahsettiğim on farklı hüznün sonuncusu, yazarın bizzat kendisini işaret ediyor. hatta, portresini kitaba ekleyip "basımevi rica etti, ondan koydum." yazabilecek kadar da troll bir yapıdaymış. bakın, bu da benim hüznüm demiş.

    robert burton; aliquis in omnibus est nullus in singulis-ingilizce'de jack of all trades master of none deyu geçen, yani, elinden her iş gelen ama hiçbir işte uzman olmayan insanlardanmış. 'ben bunları bunları biliyorum, siz bi bok bilmiyonuz' alt metinli hikayeleri, aralara ikide bir latince cümleler serpiştirmesi, antik yunan filozoflarından bahsetmeden gününün geçmemesi gibi artistlikleri ara ara beni yıldırdı.

    bakınız bu adam, oxford üniversitesi'nde melankoli, matematik ve astroloji üzerine araştırmalar yapmış. aynı zamanda papaz. melankolinin doğuştan geldiğini iddia ediyor. onun melankolisi ise satürn'ün etkisinde kalan burcu ve yükseleniyle alakalıymış. "yazdıklarımı okurken lütfen benimle alay etmeyiniz." demiş hatta. burç muhabbeti yaparken "yea işte inanmıyorum da burcum yengeç, yükselenim terazi, ay burcum boğa djdjdkd" derim ben de, utanıyorum.

    güneş burcun ve yükselenin birbirine zıt mı? demek ondan böyleymişsin, anlaşıldı.
  • "when i go musing all alone,
    thinking of divers things fore-known,
    when i build castles in the air,
    void of sorrow and void of fear,
    pleasing myself with phantasms sweet,
    methinks the time runs very fleet.
    all my joys to this are folly,
    naught so sweet as melancholy."
  • aylak adam yayınları'ndan çıkan ilk fasikülü çeviri olarak beğenemedim. tabii orijinal metni okumadığım için pek bir şey diyemem, ancak çevirmen dipnot sevdasına tutulmuş. bir yerde platon' un bile kim olduğunu kısacık açıklayacak kadar "her yere dipnot" diyor, dipnotların okumadan bitirilmesi daha iyi olur. aynı mantalite ile çevirdiği kitapta da sık sık kopukluklar yaşatıyor. 6 7 fasikül daha olacak galiba. kitap, tuğla da olsa hepsi bitince yayınlamak daha doğru geliyor bana.
    kısacası -muhtemelen çeviri yüzünden ya da kafa rahat okuyamamışımdır- keyifle okuyacağımı düşündüğüm kitabı, kısa süre sonra, bitsin diye okudum.
hesabın var mı? giriş yap