• katalan kadın yönetmen ısabel coixet imzalı 2017 yılı yapımı film. roman uyarlaması filmimiz, ellilerin ingilteresinde geçiyor. başlıca rollerini emily mortimer, bill nighy ve patricia clarkson'un paylaştığı film, eşini genç yaşta kaybeden genç ve idealist bir kadının küçük bir sahil kasabasında önüne çıkarılan binbir türlü engele rağmen, kitapçı dükkanı açması ve tutucu ingiliz okuruna modern edebiyatı tanıtmasının hikayesi. görüntü yönetimi oldukça iyi olan film, kitap tutkunlarını mutlu edecek türden. finali hüzünlü ama.
  • emily mortimer'ın oyunculuğuna hayran bırakan, pazar sabahı filmi tadında bir eser.

    --- spoiler ---

    "they won't understand it. but that's all for the best. understanding makes the mind lazy."

    --- spoiler ---
  • yönetmenliğini isabel coixet'nin üstlendiği, başrollerinde emily mortimer, bill nighy, patricia clarkson, james lance ve honor kneafsey'nin yer aldığı 2017 yapımı film.

    dünya prömiyerini geride bıraktığımız şubat ayında 68. berlin film festivali'nde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak nisan ayında gerçekleştirilen 37. istanbul film festivali'nde seyirci ile buluşmuştur.

    penelope fitzgerald'ın romanından beyazperdeye uyarlanan film, kitap sevgisini yüceltirken bir yandan da tek başına bir kadının topluma karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. 1950'li yılların ingiltere'sinde eşini kaybetmenin acısını yüreğine gömerek hayatında yeni bir sayfa açmak isteyen florence green, bir sahil kasabasında kitapçı açmaya karar verir. başlarda her şey yolundadır hatta florence, kasaba halkına ödünç kitap vererek kitapçıyı kütüphaneye bile çevirmiştir. ne var ki, kasabadan inatçı bir kadınının da kitapçı olan tarihi bina ile ilgili florence'ın bilmediği başka planları vardır ve bunları gerçekleştirmek için her şeyi yapmaya hazırdır. florence ise tüm bunlara karşı gelerek kitapevini korumaya çalışır ve olaylar gelişir.

    film, kitap okumayı sevenler ve kitaplarla bol bol haşır neşir olanların oldukça seveceği türden bir hikayeye sahip. 1950'lerin ingiltere'sinin kırsal kesiminde geçen ve adeta kitaplara düşman birçok kişiyi barındıran film bir kadının tek başına mücadelesini oldukça naif bir şekilde anlatıyor. özellikle dul bir kadın olmanın tüm zorluklarını hayatının her alanında yaşayan karakterimiz kendisine yapılan tüm baskı ve zorlamalara karşı çok sevmiş olduğu kitapları ve dükkanı ile göğüs germeyi başarıyor. emily mortimer film boyunca hakikaten karakterine çok sağlam bir şekilde can veriyor ve neredeyse filmi sırtlıyor. toplum tarafından kadına verilmiş olumsuz düşünceleri tüm kararlılığı ile yıkmayı başaran ve bunu ustalıkla uygulayan florence hiçbir zorluk karşısında ezilmemeyi başarıyor. süresi bakımından biraz uzun sayılsa da akıcı diyalogları ve sağlam oyunculuk ile kendini sıkmadan izletmeyi başarıyor film.
  • festivalde listeme eklediğim, lakin izleyemediğime üzüldüğüm filmdi. alternatif ortamlara dâhil olunca dayanamayıp hemen izledim. konusunu az çok bildiğim ve tabii tâ isminden meraka düştüğüm için ne ile karşılaşacağımı da az çok biliyordum, yine de çoğu karesini bizden bularak, başkarakterini bir nevi kaderdaşımız sayarak izleyince hüzünlenmeden edemedim. hattâ finali boğazıma bir yumru gibi oturdu. durağan, basit, sade bir film. öyle çok iddiası yok. sinemayı sırf eğlence ve keyif odaklı görenler bu filmi izlemeye hiç kalkışmasın yani. sonra yok yarısında çıktım, başında kapatıp kalktım falan diye mızmızlanırlar, benden söylemesi!

    film, anılarına ve kitaplara sığınarak sessiz sakin yaşamak isteyen, okumanın büyüsüne çevresini de dâhil etmek için bir kitabevi açmaya çalışan, lakin tüm sabrına ve zarafetine rağmen insanlar (özellikle de hemcinsleri) tarafından rahat bırakılmayan, bir huzur verilmeyen vakur bir kadıncağızın buruk öyküsünü nefis kuzey manzaraları eşliğinde işliyor.

    --- spoiler ---

    - filmin başında mr. brundish için yapılan "kendi varlığından hoşnut değildi ama, uzun yıllar süren mücadeleler sonucu, kendiyle barışık yaşamaya karar verdi." tanımı öyle manidardı ki, o sözü alıp hayatımızın özeti yapsak hiç eğreti durmazdı.

    - florence, kitabevinin ilk sakinlerini sandıklardan çıkarıp yerleştirirken fondaki ses diyor ki: "her kitap baskısında bayan gamart'ın, bankacının, avukatının ve milo north'un yüzü ve söyledikleri kaybolup gitti..."

    normalde de yaşadığımız durum aynen böyle değil mi! "bu kadar kitabı ne yapacaksın", "hâlâ mı kitap alıyorsun" vs. vs. bir sürü saçma sapan soru ile muhatap oluyoruz ve sabrımız çoğu zaman cidden yoruluyor. lakin bir sahaf ya da fuar ziyaretinden sonra, koltuğumuzun altına alıp heyecanla getirdiğimiz kitapları yerlerine yerleştirirken hissettiğimiz mutluluk ve huzur tüm o soruların yorgunluğunu alıp dağıtıyor, deva gibi geliyor her bir yeni kitap. o yüzden özellikle de o karede kadıncağızı çok iyi anlayabildim.

    - hep derim: bir çocuğun bir kitap ile bağ kurmasını sağlayabilirseniz, ona bir kitapla okumayı sevdirebilirseniz, bir insanın yüreğinde asla unutamayacağı bir iz bırakmış olursunuz. florence da christine'in kalbinde işte öyle bir iz bıraktı.

    - violet gamart, sen ne sinsi, ne hain bir varlıksın ve ne yazık ki gerçek hayatta benzerlerinle çevriliyiz! senin gibilerin o sahte kibarlığının ve yapay nezaketinizin altında ne hırslar, ne hesaplar ve çekememezlikler saklı, o kadar iyi biliyoruz ki maalesef. lakin florence gibi ya kitap sayfalarına ya da sizden mümkün olduğunca uzağa çekiliyoruz mecburen. aslında arıza ve sorun sırf sizde değil, size o gücü sağlayan pasif ve mıymıntı çevrenizde, kölelerinizde!

    - florence... kitaplarınla, o kadim dostlarınla her nerede inzivaya çekildiysen kalbimiz seninle, hep senin gibilerle ve sizin gibi atıyor, bilesin.

    --- spoiler ---
  • film şu anda vizyonda. sıkmayan akıcı bir film, görsellik harika, nbc filmi izliyor gibi hissetim bazen. film bence günümüz adalet ve kanun sistemini de gözler önüne seriyor. kaçırmayın izleyin derim.

    fragman için
  • basit bir öykü, sürprizsiz bir film, fakat yürek burkuyor, etkiliyor. kitapları seviyorsanız ana karakteri daha da iyi anlayacaksınız, o yüzden yavaş temposu, durağanlığı pek olumsuz etkilemeyecektir. en azından bende öyle oldu. sevdim filmi. görüntüler, mekânlar, oyunculuklar kaliteli. senaryo fena değil. muhafazakârlık, cahillik, çekememezlik, kötülük iyi serpiştirilmiş bu küçük filme. bu temalar kitabevi üzerinden iyi işlenmiş. ama gene belirteyim ki ispanyol goya ödülleri'nde biraz fazla abartılmış bu film; en iyi film, yönetmen ve uyarlama senaryo ödüllerini vermişler. bence o kadar da iyi değil. evet, etkileyici, üzücü, ama beri yandan da ödülleri silip süpürecek çarpıcılıkta değil.

    spoiler

    yalnız, ne tezgah döndürülmüş eski ev/kitabevi için. finalini sevdim. izleyici salondan mutlu çıksın diye fantastik bir mutlu son kasmamışlar, realizmi bozmamışlar. yasa çıkartacak tanıdıkları olan birisi o yasayı çıkartır, size ait olan evi birkaç dolapla elinizden alıverir. hep yaşadığımız bir şey. tek başınasınız, herkes karşınızda, banka evi istiyor, mahalleli kitabevini umursamıyor, destekçiniz yok, avukatınız sizi umursamıyor, en mühimi de bu hırslı, bu kötü kadın violet insanları satın alabiliyor ya da daha doğru şekilde söylenirse insanlar bu kadının kötülüklerine bile isteye dahil oluyorlar. dolayısıyla elinizden ne gelir? florence tek başına ne yapabilirdi? sonu belliydi bu mücadelenin. ben "acaba mutlu son kasar mı?" diye düşündüm ama sonra ihtimal vermedim. sürprizsiz ama üzen bir son. birkaç dolapla kitabevini kaybetti güzelim florence.

    spoiler
  • sıkıcı bir filmdi.
  • gerçek hayattan en saf hâliyle koparılıp alınmış heves ve hüzünlerle dolu, doğanın ve yeşilin sahnelerde yoğun biçimde kullanıldığı, klasik müziğin ise filmin seviyesini bir tık yukarı taşıdığı, emily mortimer ve küçük kızımız honor kneafsey'in başarılı oyunculuklarıyla renk kattığı, pek akıcı ve sürükleyici olmasa da, bence izlenesi nitelik arz eden bir sanat filmidir.

    ancak, kitaplarla aranızda özel ve duygusal bir bağ olduğunu düşünen ve hissedenlerdenseniz, filmin size katacağı şeylerin çok daha fazla olacağını belirteyim.
  • 58 yaşındaki ispanyol yönetmen ve yazar isabel coixet'in muhteşem çalışmasıdır. penelope fitzgerald’in aynı isimli eserinden uyarlanmıştır. her sahnesi dikkatli izlenmelidir. şahsen çıktıktan sonra bana, “keşke bir yönetmen olsaydım da dünyaya şöyle doyurucu bir iz bıraksabilseydim” dedirtmiştir. belki şu dünyada "düzen" denen bu düzensizliğin içinde tam anlamıyla "var olmak" bu şekilde mümkün olabilirdi.

    --- spoiler ---

    "it's my bookshop. it's my home"

    --- spoiler ---

    edit: imla
  • . john berger’e adanmış bir film.

    . böyle bir filmi ancak bir kadın yönetmen çekebilirdi. (üstelik katalan)

    . kitapsever herkesin hayalini süsleyecek bir film.

    . son saniyelerde filmin uyarlandığı kitabı kitapçıda görmemiz hoş olmuş.

    .

    (siyasi başlıklardan yola çıkarak hayli ekşi sözlük yazarından [yok sayınca, yazdıklarını/başlıklarını engelleyip hiçbirini görmeyip] kurtulunca ruh sağlığımı koruyordum. burada bile karşıma çıkma gayretini göstermiş bir kişi. gereğini yaptım)
hesabın var mı? giriş yap