• tam adı "decline of american power - the u.s. in a chaotic world" olan 2003 tarihli immanuel wallerstein kitabı. bizdeki ismi "amerikan gücünün gerileyişi - kaotik bir dünyada abd" dir.

    --- spoiler ---
    yapısal gerilemenin iki temel bileşeni var. biri ekonomik, diğeri siyasi-kültürel. ekonomik bileşen aslında gayet basit. temel kabiliyetler -eldeki sermaye, insani beceriler, araştırma ve geliştirme kapasitesi- bakımından batı avrupa ile japonya/doğu asya abd'den daha rekabet edebilir konumda. abd'nin parasal avantajı -ihtiyat akçesi olarak doların kullanılmasına dayalı avantajı- geriliyor ve yakında muhtemelen bütünüyle ortadan kalkacak. abd'nin askeri alandaki avantajı, sermayeyi ve yeniliği üretken faaliyetlerden başka yönlere kaydırdığı için, ekonomik alanda uzun vadede bir dezavantaja dönüşecektir. dünya ekonomisi artık uzun vadeli sayılabilecek durgunluğundan çıkmaya başladığında, hem avrupalı hem de japon/doğu asyalı girişimlerin abd merkezli girişimlere oranla daha iyi bir performans sergilemeleri çok muhtemel.

    abd başlıca rakiplerine kıyasla yaşadıgı bu sinsi ekonomik gerilemeyi otuz yıldır siyasi-kültürel yollarla yavaşlatmıştır. bunu yapma hakkını da (özgür dünyanın lideri sıfatıyla) sahip olduğu meşruiyete ve sovyetler birliği'nin varlığını sürdürmesine dayandırmıştır. sovyetler birligi'nin çökmesi bu hak iddialarının altını ciddi biçimde oymuş ve bunun sonucunda dünya sisteminde anarşi gemi azıya almıştır- eski sovyetler birliği ve yugoslavya'daki "etnik" savaşlar, birçok afrika devletindeki iç savaşlar, iki körfez savaşı, kolombiya'daki iç savaşın büyüyen yarası ve bir dizi üçüncü dünya devletindeki ağır ekonomik gerilemeler.

    abd, ronald reagan, baba george bush ve bill clinton dönemlerinde, esasen kuzey-güney mücadeleleri denebilecek mücadelelerde bizimle az çok aynı saflarda kalmalarını sağlamak için, batı avrupa ve japonya-doğu asya'yla müzakerelerde bulunmayı sürdürüyordu. oğul george bush'un şahinleri bu stratejiyi bir kenara atarak yerine tek taraflı bir maçoluk stratejisini geçirdiler. her yerde herkesin sırtı dikleşti ve amerika'nın saddam karsısındaki zaferi daha da dik durmalarına yol açacak. bu, dünyanın geri kalanının çok korkmasına rağmen degil, tam da çok korktuğu için oluyor.

    meşruiyet konusunda, iki şeye dikkat çekeyim. mart ayında, abd ırak saldırısına destek alırım umuduyla getirdiği bir karar taslağını bm güvenlik konseyi'nden çekmek zorunda kaldı. bu abd için gerçekten önemli bir mesele, george bush'un dünyanın dört bir yanındaki liderlerle yaptığı telefon konuşmaları da dahil, uğruna her türlü çabayı harcadığı bir meseleydi. abd elli yıldır ilk defa güvenlik konseyi'nde basit bir dokuz oyluk çoğunluk kazanmayı başaramadı. tam bir aşağılanmaydı bu.

    ikincisi, "emperyal" sözcüğünün nasıl kullanıldığına dikkat edelim. iki yıl öncesine kadar, emperyalizmden sadece dünya solu bahsederdi. birdenbire, şahinler bu terimi olumlu bir anlamda kullanmaya başladılar. daha sonra, hiç de solcu olmayan batı avrupalılar bu terimi, abd'nin emperyal bir güç gibi davrandığı yolundaki endişelerini ifade etmek için kullanmaya başladılar. ve saddam hüseyin'in çöküşünden beri, birdenbire bu kelimeye neredeyse bütün haber bültenlerinde rastlanılır oldu. şahinler olumlu bir biçimde kullanarak zekice bir şey yaptıklannı zannetseler de emperyal(izm) meşruiyeti ortadan kaldıran bir terimdir.

    dünya tarihinde askeri güç, üstünlüğü korumaya hiçbir zaman yetmemiştir. meşruiyet, en azından dünyanın önemli bir kısmı tarafından tanınan meşruiyet esastır. amerikan şahinleri, bu savaşlarıyla, abd'nin meşruiyet iddiasının temellerini dinamitlemişlerdir. ve böylece
    abd'yi jeopolitik arenada onulmaz biçimde zayıflatmışlardır.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap