22 entry daha
  • mart ortası itibari ile antalya devlet tiyatrosu tarafından sahnelenmeye başlamış oyundur.

    yönetmen: barış eren / yönetmen yrd: meltem gülenç
    amanda: süheyla çöllü
    jim: selim bayraktar
    laura: gözen müftüoğlu
    tom: gökhan tüzün

    oyunda kullanılan ışık, renkler, dekor ve kostümler oyunun bizi içine çekmek istediği zaman, mekan ve duygu atmosferine en iyi şekilde hizmet ediyor.
    çok başarılı bir uygulama olmuş. sadece dekoru izlemek bile oldukça keyifli.
    oyunculuklar genel anlamda iyi, fakat sanırım ikinci yarıda jim rolünde selim bayraktar devreye girmese,
    oyunun sonunda bu kadar iyi izlenimler edinmek mümkün olmayabilirdi seyirci olarak.

    --- spoiler ---

    "tom" rolünde "gökhan tüzün"; hem anlatıcı, hem oyuncu olarak genel anlamda başarılı bir grafik çiziyor.
    fakat oyunun rejisi bağlamında, anlatıcı olarak biraz daha efektif ve yaratıcı olarak kullanılsa,
    oyunun rölantiye girdiği durumlarda özellikle oyundan çıkıp olaylara dışardan bakarak müdahale etse daha iyi bir dinanizm sağlanabilirdi diye düşünüyorum.
    ilk yarıdaki "yemek sahnesi" gereğinden fazla abartılı ve uzundu bana kalırsa. tom'un yemek yeme şekli çok sinir bozucuydu.
    o kadar abartılıydı ki, bu sahnede acaba annesinin mi yoksa kendisinin mi "sorunlu" olduğu anlatılmak isteniyordu pek ayırdedemiyor insan.
    hoş, ikisinin de içinde bulunduğu mevcut koşullar itibari ile normal olmaları beklenemez ya zaten...

    "amanda" rolünde "süheyla çöllü", takıntılı ve saplantılı anne rolünün hakkını fazlasıyla veriyor, sahneye girip "iki dakika sus be kadın" dememek için kendinizi zor tutuyorsunuz. hatta ilk sahnelerden itibaren öyle bir buhrana sürüklüyor ki sizi, artan gerilime daha fazla dayanamayıp "bu oyuna neden geldim ki" diye düşünmeye bile başlıyorsunuz.

    "gözen müftüoğlu" içine kapalı, engelli bir kız olan "laura"yı başarıyla canlandırmış. özellikle sessiz ve derinden içimize nüfuz eden "heaven, i'm in heaven" dizeleri ile başlayan cheek to cheek şarkısına yorumu alkışı hakediyordu. ikinci perdede topal bir genç kız olarak jim ile yaptığı dansta gösterdiği performans da akılda kalan sahnelerden.
    finalin en dramatik anında anlatıcı olarak konuşan tom'un "yanına giderek" dokunması o kadar ilgi dağıtıcı olmuş ki,
    tom'un anlatımından çıkıp ona yönelen izleyicide, sahnenin bırakmak istediği paralel kurgu algısı zarar görüyor.
    belki bir önceki bölümün sonunda, halihazırda tom'un daha yakınlarında bir yerlerde bulunup "sadece uzanarak" dokunsa daha etkili bir sahne olabilirdi diye düşünüyorum.

    elbette "jim" rolünde "selim bayraktar"... oyuna girmesi ile resmen her şeyi değiştiriyor. hem oyunun kendi içindeki gidişatını, hem de izleyici üzerinde bıraktığı etkiyi. laura ile birlikte seyirciye de umut veriyor ve "boyun, posun devrilsin" tadında klasik seyirci tepkisini alarak sahneden ayrılıyor.
    kesinlikle sahnenin en iyisi. sesi, dansı ve oyunculuğu ile kelimenin tam anlamıyla sahneyi dolduruyor..

    --- spoiler ---

    özellikle haline şükretmek isteyen modern çağın yalnız insanı bu oyunu kaçırmamalı.
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap