• bizim memlekete uğrayacağından emin olmadığım bir 2.dünya savaşlı, toplama kamplı "bize nası gıydınız? elleriniz kırılsın." filmidir grey zone. filmin esprisi bize nası gıydınız sualini sadece evil german olarak registerlanmış alamanlara değil, almanlardan ayrıcalıklı muamele için kendi ırkdaşlarını katletmiş yahudilere de sorabilmesidir.

    izleyemediğim polanski versiyonu hariç bugüne kadar her toplama kamplı filmde melaike gibi yahudilerin katledilişini izliyor, yüreciğimiz burkuluyordu. "bu meleklere nasıl da kıyarlar" deyip dövündükçe "lan bizi toplama kampına soksalar kesin almanlarla işbiriliği yapan elemanlar türerdi ha vay vay" diye varsayımlara yönelirdik. bu film vasıtasıyla öğrendik ki yahudi kimliğiyle badana cila çekilen insanlar arasında da insan olan, 3-5 kuruşa, 4 aylık sefahate sülalesini gaz odasına tıkan, kazana atanlar olabiliyormuş. yani veli göçer fenomenini biz icad etmemişiz bu insanlığın ortak ayıbıymış.

    "ne var ben bunları zaten biliyordum ki?" diyene bu film daha fazlasını verebilir mi bilemiyorum. isviçre merkezli olarak benzeri bir arkadan hançerleme modunu biliyorsam da ben bu hadiseden bi haber idim, "aaa vay, yahudiler de o kadar melaike değilmiş, hatta bildiğin insanmış" diyebildim.

    hatta şimdi tekrar düşündüğümde diyebilirim ki bu film "bize nası gıydınız?" filmi değil "biz niye böyleyiz, insanlık neden böyle" gibisinden sorgulamalar üzerine kurulmuş. hakkını yemeyelim.

    lakin yönetmen biraz tarzdan yoksun, biraz özgünlükten uzak bir şekilde çekmiş kendi yazdığı senaryosunu ( e anuna goduum az evvel pt anderson kendi senaryosunu çekmiş bi bok diyemezsiniz diye rest çekiyodun ne ayak derseniz, eyyamcıyım der çıkarım işin içinden, onu ben bilmem, en iyisini yönetmen bilir derim) bu yüzden oalcak ki filmi izleyen bizler filmin bir yerinde önemli bir oyuncu öldüğünde

    "aaa vay bu da öldü artık bu filmi ne izlenir kıulacak" der gibi olduk.
    demek ki film böyle salak düşüncelere gark edecek kadar, havayı vermekten aciz imiş.

    harvey kaitel ise leş alaman aksanı ile filmi sikip atan bir başka değer olmuş. madem prodüktörsün otur para say eşek sıpası diyesim geldi bruklinli hemşoma.

    hatta 2 blok aşağıda oturan bu insana buradan 70 milyonun da desteğini alarak bağırıyorum "hey harvi kmon men kaunt yor mani en don pley vitdet stüpid cörmın eksent ever egen okey?"

    (evet yanlış okumadınız, nükte de yapmıyorum, a sözlüğün bayanları. harvey ve ben aynı bakkaldan alışveriş yapıyor, aynı çanağa işiyoruz. ayşe arman cek nikılsını tanıyor ise ben de harviyi tanıyorum)
  • tim blake nelson’un yazıp yönettiği film. miklos nyiszli adında, auschwitz’de joseph mengele’nin akıl almaz deneylerine yardım eden macar yahudisi bir doktorun anılarına dayanmaktadır. filmde auschwitz’in sonderkommando’larının öyküsü anlatılmaktadır. bunlar kampa yeni gelenleri karşılama, onları soyma, yanlarındaki ve üzerlerindeki değerli nesneleri alma, gaz odasına kadar eşlik etme, öldükten sonra cesetleri toplayıp fırında yakma gibi görevleri olan yahudi esirlerdir. bunun karşılığında bir kaç ay daha yaşama, daha iyi kalacak yer, iyi yiyecekler ve alkol gibi ayrıcalıklara sahip olurlar.

    filmde sonderkommando’ların tesadüfen gaz odasında sağ kalan küçük bir kızı kurtarma çabalarının yanısıra ekim 1944’de auschwitz’de gerçekleştirilen isyan girişimi de hikaye edilmektedir. the grey zone, bir holokost hikayesini bile mutlu sonla bağlayan schindlers list, la vita e bella gibi filmlere göre çok daha dürüst, dolayısıyla çok daha çarpıcıdır. insanı kaçınılmaz olarak ben olsaydım ne yapardım sorusuna sürükler. çok zor koşullar altında insanların neler yapmalarının mümkün olduğunu gösterir.

    ne var ki ölüm kamplarda geçen tüm filmler gibi sınırlılıkları vardır. bizi istemez bireysel tercihler üzerine düşünmeye sevkeder; ortamın kısıtlayıcılığı dolayısıyla bu tercıhlerin önemli olduğu zannına kapılırız. her ne kadar insan doğası üzerine düşünmek faydalı gibi görünse de, kampların koşulları o kadar korkunç, o kadar aşırıdır ki aslında buralarda yaşanılanlardan insan doğası üzerine anlamlı bir çıkarım yapmak mümkün değildir. zaten buradaki tercihler de (hemen mi ölmek istersin yoksa dört ay boyunca kendi dindaş, yurttaş ya da arkadaşlarını fırından yaktıktan sonra mı) hakiki tercihler değildir. bu tür sözde tercihler üzerinden ahlaki yargılara varmak yanlış olur. en iyisi bunlar yerine faşizmi yaratan koşullar üzerinde düşünmek, filmde anlatılanların benzerlerinin bir daha yaşanmaması için ne yapılabilir üzerine kafa patlatmaktır.
  • tempo sorunu olsa da yahudi soykırımının farklı bir yüzünü göstermesiyle izlenmeyi hak eden film. iç acıtır.
  • auschwitz mahkumlarının isyan girişimini anlatan 2001 yapımı film.

    bir yandan bu isyanın hazırlanışından itibaren sonucuna kadar olan süreci anlatırken bu esnada bir grup mahkumun gaz odasından sağ kurtulan bir kız çocuğunu saklama çabasını da içerir.

    filmin akışında hafif kopukluklar olsa da müthiş karanlık atmosferi ve direkt anlatımıyla dönemi ve şartları aktarması açısından son derece başarılıdır.
  • bana tanrının varlığını bir kez daha sorgulatan bir film oldu.
  • suriye ukrayna venezuela vietnam somalide etkinlik gösteren pagan askeri örgüt. bakalım listenin sonuna türkiye de eklenecek mi
hesabın var mı? giriş yap