• "sizleri benim gibi düşünmeye ikna etmek, sizi dinlemekten elde edeceğim faydaları azaltırdı ve her durumda anlamsız olurdu; çünkü fikirler, bir başka dimağa yerleştiklerinde neredeyse her zaman değişirler."

    (bkz: hacı seyyah/#73321863)
  • "herkesin amaçlaması beklenen başarılar, iş hayatında ve zenginlik anlamında her zamankinden daha zor ulaşılabilir durumda ve spordaki zaferlerin getirdiği kazanımlar zayıf teselliler veriyor insana."
  • "güçlü insanlar da genellikle yoksullar kadar açtır: takdir edilmeye, kabul görmeye, alkışa ve ikna edici bir hayranlığa açtır; paranın eksikliği kadar büyük sıkıntı yaratan bir açlıktır bu. sevgiye, sevginin birçok çeşidine duyulan açlık, modern sentetik yedeği -“kendini sev”- tarafından tatmin edilemedi; bazıları özgüven yaratabilmek için bel bağlıyor buna, ancak büyüklük halüsinasyonları ve acıklı kendini kandırma halleri de yaratabiliyor ve bir tür mental mastürbasyona dönüşebiliyor."
  • "okulda herkese itaat öğretilirken, başkaldırı yol göstericisiz kalıyor ve çok ender ödüllendiriliyor." theodore zeldin*

    (bkz: the true believer/#90740869)
  • "insanlar sevgiye fazlasıyla aç, yalnızca sevgi görmeye değil sevgi sunma fırsatlarına da o kadar açlar ki, bu sevgiyi hiç tanımadıkları ünlülere sunuyor ve karşılık görmemekten de hiç yakınmıyorlar." theodore zeldin*
  • birbirinden güzel sorular soran ve bu soruları bambaşka zamanlarda ve yerlerde yaşamış insanlar aracılığıyla açıklayan theodore zeldin eseri. zeldin'in bu yirmi sekiz adet soruyu yalnızca kendi başına yorumlamaktansa başka insanların yaşantıları üzerinden aktarmaya çalışması ise kendi dışında gerçekleşen deneyimlere verdiği önemi gösteriyor. "heba edilmiş bir yaşam nedir?" başlıklı kısımda yazdığı şu cümleler, bu tutumunu daha net bir şekilde görme fırsatı sunuyor bizlere: "bir hayatın keşfettikleri üzerine asla kafa yorulmadıysa, bunlar hiçbir zaman paylaşılmadıysa ve farklı coğrafyalarda, farklı yüzyıllarda yaşanmış başka hayatlara kıyasla nasıl göründüğüne kayıtsız kalındıysa o hayat heba edilmiş demektir. bu kitapla ben, kendi hayatımdaki boşluklara ve hayatımda başka neler yapıyor olabileceğime kafa yoruyorum..."

    burada kendi yaşantımızın başkalarınınkine kıyasla nasıl gözüktüğüne yapılan vurgu, kitabın temel noktalarından birisini oluşturuyor. şu an bulunduğumuz konuma ulaşma sürecindeyken aralarında kararsız kaldığımız onca seçenek üzerine düşünüp "ya bunu değil de diğerini seçmiş olsaydım neler olurdu?" şeklindeki yaygın soru işaretlerini biraz olsun giderebilmek, ancak diğer insanların deneyimlerini bilmekten geçiyor. zeldin de bence kitabında evrensel denilebilecek türden sorular sorarken aslında hem biz okuyucuları düşündürmeyi, hem de bu soruların bambaşka zamanlarda yaşamış bir insan için neyi ifade ediyor olabileceğini göstermeyi hedefliyor. bu soruların ve açıklamaların her birini etkileyici bulduğumu söyleyemem. fakat kitabı okumuş olan diğer kişilerin benim çok da ilgi duyarak okumadığım bir yeri en sevdikleri kısım şeklinde nitelendirdiklerine de sıkça denk geldim ve kitabın bu yönü de beni ayrıca düşündürdü. sanki okuyucunun hayatının hangi döneminden geçiyor olduğu, kitaptaki favori sorularını da etkileyebilirmiş gibi geldi. kendimden örnek vermem gerekirse, kitaptaki en sevdiğim bölümlerden bazıları "insanın hayatını kazanmasının daha eğlenceli yolları var mıdır?", "bilmeye değer olan nedir?", "neden bu kadar çok sayıda insan değer görmediğini, sevilmediğini ve yalnızca yarı canlı olduğunu düşünüyor?","bu kadar çok çalışmanın ne anlamı var?", "insanlar kendileri için kurdukları hayalleri nasıl yitirir?" başlıklı kısımlardı. bu kısımları niye bu denli ilgi çekici bulduğuma ise şaşırmıyorum. şu an 21 yaşındayım ve bir süredir neredeyse her gün "şimdi ne yapacağım?" diye düşünüyorum. üniversite yıllarının son bulmasıyla birlikte ne istediğime ve şu şartlar altında bunların gerçekleşip gerçekleşemeyeceğine dair sorularım iyice yoğunlaştı ve önceden "evet, ben kesinlikle bunu yapmak istiyorum" dediğim gelecek hayallerine de artık kuşkuyla bakmaya ve başka yollar üzerine daha sık düşünmeye başladım. bu kitaptaki en sevdiğim kısımlar, işte bu dönemin beraberinde getirdiği sorulara farklı bir perspektiften bakabilmemi sağladı. örneğin çalışarak geçireceğim uzun yılları ve neyin bana uygun olduğunu düşünürken yaşadığım kaygıya karşılık zeldin "bir insanın tek bir kariyere uygun olduğunu düşünmek, her insanın bir sosyal sınıfa ait olduğunu veya önceden belirlenmiş bir kaderi yaşadığını söyleyen daha eski gelenekleri hatırlatıyor" diyerek sık sık değişen ve birbirinden alakasız olan gelecek düşüncelerimin aslında ne kadar normal olduğunu, kendimizi asla tek bir işle, nitelikle tanımlayacağımızı bana hatırlatmış oldu. bir yandan da çalışma hayatına karşı duyduğum kaygıyı "çalışmanın birçok şekli, zihni posa halinde ezip bedenin enerjisini alıp kurutmak için yaratılmış gibidir; çok azının insanları daha canlı, ilgi çekici ve bütünüyle bilinçli kılmak amacı vardır... yalnızca çok az insan, kendini verimlilik denen mezbahada kurban ederken asırlar önce yaratılmış yöntemlere uyum sağlamaya zorlandığının farkına varıyor" diyerek daha da güçlendirdi ve bu kaygılarımın haklılığını da göstermiş oldu. veya ben bilinmeye, üzerinde çalışarak yıllarını harcamaya değecek olan o konu hangisidir diye düşünüp dururken zeldin "neyin bilmeye değer olduğunu önceden bilmek imkansız; çünkü yalnızca bir bilgi parçacığıyla bir diğer bilgi parçacığı buluştuğunda birbirlerine söyleyecek bir şeyleri olup olmadığını keşfedebilirler.." diyerek aslında tek bir bilgi veya alanın yalnız başına değil de, kendi haricindeki bir başka bilgiyle bir araya geldiğinde ortaya yaratıcı bir fikir çıkmasının daha olası olabileceğini gösterdi ve sunduğu hayat hikayeleriyle de bunu daha iyi anlamamı sağladı.

    ben kitabın bu kısımlarını daha ilginç bulurken hayatının çok daha farklı bir döneminde olan başka insanların "ruhen genç kalmak yaşlanmaktan kaçabilmek için yeterli midir?", "ruh eşi eksikliğinin yerini ne tutabilir?", "insan bir otelde başka ne yapabilir?" gibi başlıkları daha etkileyici bulduklarını görmekse kitabı daha çok sevmeme sebep oldu, ve "acaba yıllar sonra kitaptaki favori sorularım değişir mi?" diye düşünmeme yol açtı.
  • zamanımızın büyük macerası nedir?, heba edilmiş bir yaşam nedir?, mizah, şiddete başvurmayan protesto biçimlerinin en etkilisi midir?, neden bu kadar çok sayıda insan değer görmediğini, sevilmediğini ve yalnızca yarı canlı olduğunu düşünüyor? gibi 28 soru üzerine yazılmış güzel kitap.

    zeldin, günlüğüne “dünyadaki en beter kusur cehalettir” yazan hacı seyyah gibi karakterlerle çıkıyor yola. bölüm biterken yazar şöyle diyor: “dünyanın iyiye mi kötüye mi gittiğini tartışacak zamanı, bu gezegendeki varlığımı hoş gördüğü için dünyaya duyduğum minneti ifade edebilecek bir armağan bulmaya adamayı tercih ediyorum… yazdığım bölümlerden her biri bir ipucu arayışıdır.” kitabın olayı bu aslında; vaaz vermiyor, bu işin doğrusu budur demiyor. konunun etrafında bir iki tur atıp konunun özüne dokunduktan sonra topu okuyucuya atıyor. biraz da sen düşün diyor.

    peki düşünelim. “örneğin yoksul zengine ne söyleyebilir?” konusunda şöyle buyuruyor yazar: “ancak yoksulun söyleyecekleri sonsuz derecede değerlidir; çünkü ikiyüzlülükten arınmış bir yaşamdır onlarınki, medeniyete ait kurumların zayıflıklarına dair gerçekleri ortaya koyarlar. hiçbir şey tecrübe ve bilginin farklı şekillerine verilen değer kadar kendiliğinden gelişemez.”

    öyle mi emmi? ikiyüzlülükten arınmış bir yaşam mıdır gerçekten onlarınkisi? yoksa yoksul, kendisinin bir gün zengin olmuş, köşeyi dönmüş halini düşünerek halihazırdaki kurumlara itiraz etmek bir yana, bu kurumların yarattığı eşitsizliği meşrulaştırmaktan öte bir şey yapmıyor mu? kitabın sonraki sayfalarında buna benzer bir itiraza açıklama da getiriyor aslında: “sosyal basamakları tırmanmak en büyük tutku mertebesine yükseltildi, buda daha üst noktadakilerin saplantılarını benimsemek anlamına geliyor.” öyle ya, tam da bu yüzden değil mi yolsuzluk yapanları izlerken “sen olsan yapmaz mıydın?“ diyen garibanlar, ya da “bunlar para yemeyi de bilmiyor, yazık çaldıklarına” diye hayıflanan zeka yoksulları…

    işte böyle böyle okuyucuya tartışma olanağı veren bir güzel kitap.
  • (bkz: mao chi ling)
hesabın var mı? giriş yap