• arturo perez reverte in dumas klubu adli kitabindan uyarlama olan filmde kitap dedektifini corso rolunu johnny depp oynuyor.yonetmen de roman polanski
    corso "de umbrarum regni novem portis"(karanliklar ulkesinin 9 kapisi) adli kitabin kayip olan diger 2 nushasini bulmak ve obur nusha ile karsilastirmak icin tutulur ve olaylar gelisir..
  • roman polanski'nin $aheserlerinden, keyifle defalarca izlemekten bikmayacagim konulu demo gibi film.. goruntuler sahneler acayip guzel.. adventure oyun bile olur..
  • ikiz kitapçıları aynı kişinin oynadığı jenerikte yazıyordu... eylenceliydiler bence... film de gayet güzeldi bana kalırsa, özellikle açılan kapılarla jenerik çok başarılıydı...
  • keşke yarısında çıksaydım çünkü sonunu izlemesem vasat bi film diyebilirdim.ama sonnu izledikten sonra berbat bi film olduguna kanaat getirdim.
  • - hatırlar mısın dokuzuncu kapı'yı ?
    - dandikti, hatırlamak istemiyorum, ama filmdeki sen çıkmıyorsun aklımdan !
    - beni mi izledin film boyunca ?
    - seni gözledim dilber...
    - e anlamadın demek ki filmi
    - bi saniye, şöyleydi:

    danny elfman tarzını andıran, rahatsız edici ve akıldan kolay çıkmayan bir müzikle açıldı film, başlar başlamaz buz gibi bir intihar sahnesi, özendik...

    aklımda "roman polanski" efsane bir yönetmen değildi, filmlerinden çok olaylarıyla söz konusu olmuş ve ünlenmişti bana göre, "rosemary'nin bebeği" halen çok gözde bir filmse, polanski'den çok, filmden sonra satanist merkeplerin tepkileri ve adamcağızın karısını öldürmeleri etkiliydi filmin ününe... zaten takip ettiğim bir adam değildi ama bu filmle kendisini bana kanıtlayacaktı, hatta belki karısının intikamını falan alacaktı ve açılıştan umutluydum.

    corso iyi bir karakterdi, soğuk, iş bitirici, gizemli olaylara ve kitaplara meraklı, idealdi, dylan dog'la eşlendi birden hayalimde...

    olaylar gelişti veya daha doğrusu gelişemedi, belli ki polanski artık yaşlıydı ve aklındaki "vurucu" bir sekans için diğer bölümleri atlıyor, onlara dikkat kesilemiyordu... hal böyle olunca ve zemin hazırlanmayınca da "vurucu" olması gereken yerler gerçekten etkimiyor, film iyi işlenmediğinden ve yönetmenin aceleciliğinden yavan bir hikayeye dönüşüyor, görsel zenginlikleri bulunan bir çizgi-roman/adventure oyun'dan öteye gidemiyordu...

    filmin odaktaki teması olması gereken, olayların/ölümlerin kitaptakine uygun resimlerle gerçekleşiyor olması da iyi anlatılmamış, havada kalmıştı.

    gothic mekânlar gidip görme isteğini körüklüyordu, hele "tepedeki ev" için manzarayı bir kaç dakika "pause" edip hayal kurmak gerekliydi; karanlık atmosfer, fantastik görüntüler doyurucuydu ama bunlar yönetmenin besleyemediği, iyi kullanamadığı, nadide görüntü yönetmeni -merak edip araştırdım ki- darius khondji'nin eseri.

    johnny deep ise filmde çabalayıp duran, bir şeyler katmak için kendini yırtan tek kişiydi ve bu özensiz filme, nasıl olmasını bilmediği bir özenle çabalayarak yazık ki karton bir görüntü sunuyordu... bu arada, karakterin simsar umursamazlığında olmasına rağmen, işin içine şeytan, büyü girince ahlaki değerlerini anımsayıp sahiplenmesi de iyi düşünülmüş, yansıtılmıştı...

    corso maceraya atıldığından itibaren film birbirinden kopuk olaylarla ilerliyor ve hiç bir şey yaratmayan, akılda şüphe, tilki uyandırmayan, herkesin hayal edebileceğinden farklı bir görüntü sunmayan finaliyle de b sınıfı bir filmin vereceğinden fazlasını vermiyordu; bir kaç güzel manzara ve çarpıcı bir kaç müzik dışında, ne kültür, ne heyecan, ne tat olarak hiç bir şey vermedi ve hatırlarsan tek sözüm "yuh" olmuştu...

    roman polanski bu filmden sonra "benim yaşım geçti, benden artık bir şey beklemeyin" sözünün altını imzalamıştır diyor, dansa kalkıyorum.
  • insani sigara icmeye ozendiren filmlerden di bu. johnny depp in ictigi egri bugru lucky strikelar i gordukce icimde kabaran sigara icme arzusunu bastirmak icin araya zor attim kendimi.
  • jeneriği ya da johnny depp ve roman polanski'nin hatrı için izlenecek bi film. çok bi özelliği yok bence.

    başroldeki kadın (yanılmıyorsam roman polanski'nin karısıydı) oldukça korkunç bi tip. filmin çekimleri bittikten sonra kaşlarının ona şeytani bi bakış verdiğine kadar verip kaşlarını almıştı. o zamana kadar farketmemesi enteresan.

    ara sokakta dedektifin üstüne dökülen tahtalar abartılı bi biçimde omen'i çağrıştırıyordu.
  • roman polanski muhteremin, arkadaşım şeytan motifinden etkilenip çektiğinden handiyse emin olduğumuz filmi. başroldeki hanım kızımızın, filmde elalemi korkutma niyetiyle gözlerini mütemadiyen fıldır fıldır döndürmesi sonucu, çekimler bittikten sonra beyninde kıl dönmesi yaşaması ise, bizleri nasıl bedbaht etti, kat'a anlatamam.
hesabın var mı? giriş yap