• stephan frearsin prenses diana'nin oldugu gunun icinde oldugu haftayi ele alan: tony blair ve kralice elizabeth iliskisininin tomurcuklanma donemlerini , ingiiz halki histerisini, kraliyet ailesi dinamiklerini esprili bir dille isleyen cok iyi filmi. sikici olmasi beklentisiyle gidildiginde ozellikle daha cok zevk veriyor.
  • helen mirren'in döneminin en iyi aktrislerinden biri olduğunu bir kez daha sergilediği film. bir insandan ziyade ikon olarak öne çıkan kraliçe figürü, kanlı canlı izleyicilerin karşısında. seyrederken omuzlarım ağırlaştı kadının yükünden. "yaşasın kraliçe elizabeth" diye naralar atacak derecede sempati duymuş değilim ama empati- işte o kuruldu tarafımdan sıkça. gayet yıpratıcı olabilecek bir görevi doğuştan, seçme şansı olmadan yüklenmek durumunda kalmış bir insanın portesini, senaryonun kendine verdiği imkanları sonuna kadar kullanarak hipnotize edici bir şekilde sergiliyor mirren. aynada kendine bir bakışı, izleyiciyle kurulmuş telepatik bir bağa dönüşüyor.

    geçtiğimiz senenin hafif siklet mrs. henderson presents'inden sonra stephen frears için de sağlam bir dönüş "the queen". kısa bir süre akışı sarksa da, türlü iç ve dış çatışmaların başarılı anlatımı ve oyuncularının gücü, dikkati her daim koruyor. ödül döneminin kuvvetli atlarından biri haline gelmesi boşuna olmayacak.
  • helen mirren'i son derece standart bir oyunculuk sergilerken gördüğüm, aslen ismi "people's princess*" ya da "isn't tony blair just gorgeous?" olması gereken film. tez - antitez bir kurgunun gölgelediği, küçük çaplı remarklar falan. çoktaaan modası geçmiş işler.
    seyirci olarak artık "meselenin iki tarafını da gösterelim"vari, "laf söylemekten çekinen", "söylediği lafı sonra nasıl toparlayacağını şaşıran", "soran olursa 'aaa ama öyle diil ki' diyecek örneğimiz olsun" şerbetçisi filmlerden, yönetmenlerden bayılmış olmamız lazım. ama hıncal uluççu filmler tükenemiyor.
    (bkz: philistine on the sidewalk)
    filmin tanımı için, boynuzun kullağı geçtiği v for vendettaya bakınız.
  • bu filmde benim ilgimi en çok blair'in sıradan bi adam gösterilmesi çekti. hakkaten de evi o kadarcık mı?
    televizyondan ülke gündemini takip ederken karısı mutfak önlüğüyle "yemek hazır, hadi gel" diye çağırıp adamı zorla masaya mı oturtuyor. hakikaten de beyin takımıyla 10 m2 büyüklükte tıkış tıkış kalabalık, üstelik eşşek kadar ve çirkin bi su sebilinin olduğu bir ofiste mi toplanıyor. ya da ne biliiim tükenmez kalemle mi yazı yazıyor. karısıyla sarayın merdivenlerinde kraliçeyi çekiştirme cesaretini nerden buluyor, yahu güvenlik kamerası filan olur, korkmuyor mu.

    neredeyse blair'i kendi halinde, ne karışanı görüşeni ne de pek sorumluluğu olan; ne yapıyorsa hobi niyetine ya da iyilik olsun diye yapan bi ev babası gibi göstermişler, tek bulaşık yıkarken ya da çöp dökerken görmediğimiz kalmış. ne diiim, eğlendim.
  • tony blair ve kralice arasindaki iliskiyi gostermenin yani sira, elizabethin neden her daim suratsiz gorunmesine de aciklik getirmis filmdir. ingiliz halkina dogasever kralicelerinin sempatisini kazanmak icin geyige ya da kopege donusmelerini oneriyorum.
  • helen mirren'in adayliklarinin ve ödüllerinin gölgesinde kalmasina üzüldügüm film. baska cok iyi oyunculuklar da var cünkü. prens phillip rolünde james cromwell de döktürüyor mesela, tony blair'in ekürisi de tam kivaminda. böyle bir konudan bu kadar tempolu bir film cikarmak ciddi maharet istiyor. stephen frears'in ellerine saglik...
  • sinemadan zerre cakmadigimi anlamami saglayan filmdir. yilin en iyi britanya filmi secildi ya bi de en son bafta'da. ya bafta hakikaten britanya'nin oscar'a cevabi olma konusunda kararli (soruyu siz sorsaniza niye cevap oluyosunuz?) ya da baska kriterler var ben anlamiyorum. the queen, cok iyi oyunculuklarin oldugu cok yuksek butceli bir televizyon yari-belgeselinden daha baska birsey degil bana gore. ne mutlu bana ki aylar once ilk izledigimde de, simdi de ayni sekilde hissediyorum. janjanli oduller tas kafaya islemiyor tabii. tas kafa oldun mu fikri sabit oluyosun. salak fitfit.
    bir daha diyeyim de icimde kalmasin: ne iyi filmi lan? bu mu iyi film? bu olsa olsa diet urunu saman biskuvinin cukulatali versiyounu olabilir.
  • aday olduğu ve aldığı ödülleri gördükçe merak ettiğim ve nihayet seyrettiğim film.

    yönetmeni stephen frears'ın iyi kurgulanmış , oyunculuk ve "iyi film" anlamında beni son derece tatmin eden yapıtıdır. ingiltere tarihinin kara günlerini; yer yer kraliyet ailesi, tony blair, kraliçe 2. elizabeth, ve aslında ""lady di' nin tebası olarak filmde gördüğümüz ingiliz halkının"" sırtının güzelce sıvazlandığı filmdir.kraliçeden film boyunca asla beklenmedik bir hareket görmüyoruz hatta hatta ona hak veriyoruz bile zaman zaman!

    helen mirren'in adeta o olmuş... o duruşu, tavrı,vakur hali herşeyiyle tam bir kraliçe gibi hem de 2.elizabeth gibi.bir sahne var ki söylemeden edemeyeceğim;

    --- spoiler ---

    kraliçe ve ailesi blair'in çağrıları,medya ve halkın baskılarıyla ingiltereye döner ve nihayet saraydan canlı yayınla bir basın açıklaması yapar.son cümleyi tamamlar yönetmen kesmez orda ve onun o değiştiği anı ve "o" ifadesini görürüz.öyle olmak zorundadır çünkü.

    --- spoiler ---

    filmin genelinde ki oyunculuğu anlatılamayacak kadar devasa oyunculuk dersi gibi.yarın bu kadın oscarı da alır vallahi de alır billahi de alır.helal olsun sonuna kadar.
  • helen mirren'a en iyi kadın oyuncu oscar ödülünü kazandıran film. ben özellikle kraliçeyi bu kadar sıcak oynamasına bayıldım. hele başını başörtüsü ile bağlayıp köpeklerini arka koltuğa yollayıp jeep'ine atlamıyor mu. işte o sahne budur dedirtti bana. ayrıca bence anasını oynayan teyze de süperdi( ulan imdb'ye girip kadının adını bakmaya bile üşendim ). bence ona da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü verilmelidir. yok vermiyolarsa ben yaptım götürüp vereyim bir kontak kursunlar yeter. ayrıca filmi özetleyecek cümle blair'in monarşi karşıtı hanımının söylediği şu cümledir:
    "ne yaparsa yapsın günün sonunda bütün başbakanlar kraliçenin önünde eğilir"
    god save the queen(film olanını elbet).
hesabın var mı? giriş yap