• the devil wears prada'nin daha gercekci ve hatta belgesel versiyonu. ilk olarak bu seneki sundance'te gösterilecekmis.
    vogue us'in eylül 2007 sayisi, dünyada satisa cikarilan en agir ve en cok / bol sayfali dergi olarak tarihe gecmistir - ve biz, r.j. cutler sayesinde, anna wintour ve ekbinin bu sayiyi nasil olusturduklarini izleyebilecegiz.

    normal sartlar altinda entry'yi ne denli heyecanli ve merakli oldugumu belirterek bitirirdim, ama bunu yapmamam icin bir sebep var, o da lagerfeld confidentiel. karl lagerfeld kadar über bir insan hakkinda nasil böylesine sikici bir film yapilabilir, hala anlamis degilim.

    her neyse, konumuza geri dönelim ve entry'yi bitirelim: meryl streep ve anna'yi karsilastirmak cok eglenceli olacak!
  • isin dogrusu vogue hakkinda fazla bir bilgisi olmayanlarin haliyle pek de dikkatini cekmeyecek filmdir. dolayisiyla ilk gosteriminin sundance' te yapilacak olusu gayet yerinde bir karar (ki sundance artik eskisi kadar indie olmayip gayet glamour bir festival halini almis olsa da).
    anladigimiz kadariyla filmin vermek istedigi duygu (lutfen dikkat, hic oyle mesaj filan demiyorum) zaten modayi takip etmenin degil vogue'u takip etmenin hadisesi. nedenine gelirsek moda baska bir seydir vogue baska bir sey. elle , harpers bazaar, marie claire vs gibi siradan moda ve reklam dergilerini takip edip kendine sezonluk kiyafet listesi cikartmak, o sezona uygun yeni bir look (ki ne kadar acayip bir laftir bu "look" lafi) , yeni bir imaj yaratmak ile vogue sayfalarini cevirirken yapilan muhtesem cekimlere goz atip herhangi bir "alinacaklar listesi" yapmadan bir tarz icerisinde varolmak arasinda fark vardir. cunku ne de olsa bilenlerin bildigi gibi form is temporary, class is permanent.
    filme adini veren anna wintour 'lu vogue us 'in eylul sayisi ise gercekten masallah essek gibi agir bir sayidir, kapakta da sienna miller bulunur, icerigi ise bildigin amerikan vogue'u (vogue us ile diger vogue'lar arasinda ciddi bir fark vardir ki sevmeyen hic sevmez bu derginin coni versiyonunu).

    filmin yonetimi olan r.j. cutler 'in yorumlarini dinlemek icin :
    http://www.fabsugar.com/2700110

    bahsi gecen sayiyi gorebilmek icin :
    http://www.cooljunkie.com/…ssue-vogue-magazine.html
  • film abd'de vizyona girmis, türkiye'ye gelip gelmeyecegine dair bilgim yok (anotherstar yetis!). bir yerlerden ulasip, izlemem lazim - ocaktaki umursamaz tavrimdan eser kalmadi, meraketan catlamak üzereyim.

    ama aslen baska bir sey söylemeye geldim buraya: sadece en kalin sayi olarak degil, ayni zamanda anna wintour'un cani istedigi gibi para harcayabildigi son vogue sayisi olarak tarihe gecmis oldugunu tahmin ediyorum. zira bu aralar mckinsey'ciler vogue'u isgal etmisler: nasil tasarruf edilir, bütceler nasil kücültülebilir - bunlari tespit etmeye calisiyorlarmis. zaten bu seneki "september issue" da yillardir cikacak olan en "ince" sayilardan biri olacakmis (584 sayfa). anna'nin sirf hosuna gitmeyen detaylar oldugu icin 150.000$'lik cekimleri cöpe attigi günler sona erdi demek ki. eine ära geht zu ende. vogue ölünce, biz de ölmüs sayildik.
  • vogue usin mabet olmasında anna wintourdan ziyade babasının rolünün de olduğu gösteren film. zira anna nın yolunu bu mösyö çizmiş.
  • vogue us'in en kapsamlı sayısının belgesel filmi. modayla alakalı herkes izlemeli.

    grace coddington ezik gibi gösterilmiş ama kadın resmen bu iş için yaratılmış. 20'ler temalı çekimdeki çoğu shoot bence mükemmeldi.

    belgeselde şunu gördüğü an gülümsemeyen insan sayısını gerçekten merak ediyorum. koca sayının en harika olayıydı resmen.

    anna wintour abartıldığı gibi cadı değil, hatta bana sevimli bile geldi. kel alaka bir bölümde okumama rağmen vogue'a başvuru yapmayı istetecek kadar güçlü bir belgesel. ha başvurdum mu? maalesef hayır.
  • bana yıllardır uğramadığım birçok site hesabına giremeyiş imtihanını yaşatmıştır. altyazı lobisi buna derhal el atmalıdır.
  • (bkz: bir küçük eylül meselesi)

    haskfşgşkl bu iğrenç espriden sonra hala okumak isteyen olursa saygı duyarım. grace coddington reyiiiiiz naraları atarak izlediğim, vogue us’in 2007 eylül sayısını anlatan belgesel. grace sen nasıl genius, sevimli, kocaman ve güzel bir kadınsın? yapmayı çok sevdiğim bir işim olsa ben de grace gibi bir tonton olurdum sanırım.

    anna’yı anlayabiliyorum, ona bakınca yüksek ego ve sertlik gibi görünen şey moda dünyasında kalabilmek (yükselebilmek değil, varlığını sürdürebilmek) için gerekli bir duruş. böyle olmasa şu an bulunduğu noktada olamazdı. moda dünyası fikrinin ve seçimlerinin keskin bir tavırla arkasında durmanı gerektiriyor, başarılı olmuş modacılarda da aynı tavrı gözlemledim. zaten anna’ya en güçlü yanı sorulduğunda kararlılık diyor, kastettiği şeyin de yukarıda anlattıklarım olduğunu düşünüyorum. kimilerine sert gelen tavrı iş disiplininin yüksek olmasından ve mükemmeliyetçi tavrından kaynaklı bence. ayrıca stili muhteşem! tarzını çok romantik buluyorum, elbiseleri içimi açtı resmen.

    şaşırdığım şey ise, anna’nın bu sektöre moda diye çıldırarak girdiğini sanarken babasının ona bu kariyer yolunu çizdiğini duymak oldu. kadının baskın karakterine çok ters bir durum. kendi deyimiyle victorian çocuk yetiştirme tarzıyla büyüyen babasının kendine çizdiği kariyer yolunu sorgulamadan takip etmesi ama kızı bee “moda sektörüne girmek istemiyorum bu sektör tam bir çılgınlık” derken sesini çıkarmaması kuşaklar arası farklılığa güzel bir örnek.

    şimdilerde vogue uk’in başında olan edward enninful ise belgeselde tam bir kılkuyruk. adamda seleflerinin karizmasının onda biri bile yok. uk edisyonunun başına gelişi de olaylı olmuştu zaten.

    grace coddington’ın kameramanın göbeğinin photoshoplanmasına engel olması, anna’nın “herkes zayıf ve fit olmalı” tavrına karşı çıkıp “herkes modeller gibi mükemmel olmak zorunda değil” diye tavrını koyması moda dünyasında neden içtenlikle sevildiğini gösteriyor bence. bu ayrıkotu tarzı yüzünden neler çekti kim bilir.

    sektöre girmeyi düşünen varsa izlemesi faydalı olacaktır. az ya da çok, sektörün tarzı bu.
hesabın var mı? giriş yap