• tim o'brien'ın kült kitabı. orijinal adı the things they carried.

    “herhangi bir savaş hikâyesinde, özellikle gerçek bir hikâye ise, olanı olmuş gibi görünenden ayırmak zordur. olmuş gibi görünenin kendi gerçekliği vardır ve o şekilde anlatılması gerekir. görüş açıları çarpıktır. bir bubi tuzağı patladığında gözlerini kapayıp başını eğer ve kendi dışına taşarsın. biri öldüğünde -curt lemon’un öldüğü gibi- başını başka tarafa çevirir, ardından bir an için geri bakar, sonra tekrar başta tarafa çevirirsin. görüntüler karışır; pek çok şeyi kaçırırsın. daha sonra, birine anlatırken hikâyeyi gerçek kılan, fakat aslında katı ve kesin hakikatin sırf bize göründüğü gibi aktarımından ibaret olan o gerçeküstülük hep vardır. çok kez gerçek bir savaş hikâyesine inanamazsınız. inanıyorsanız, kuşkuyla yaklaşın…
    bazen, gerçek bir savaş hikâyesini anlatamazsın. bazen, anlatılamaz.”

    çeviren: avi pardo.
  • imkanlar dahilindeyse mutlaka orjinal okunması gereken kitap. yoksa diyaloglar amerikan filmi tarzında - guess what? - lanet olası zor bir hal alıyor adamım! gerçekten olayın içine girebilmek için kendimi bütün diyalogları ingilizce düşünmeye çalışırken buldum. bunda çevirmeni direkt suçlamak ne kadar doğru bilmiyorum ama purple heart, gibi terimleri en azından bir yıldızla işaretleyip aşağıda açıklamalıydı diye düşünüyorum. yoksa yılların purple heart'ını tacize karşı feminist bir hareket falan sanan okuyucuyu suçlayamaz kimse.

    ancak kitabın asıl yoğunlaştığı taraf bu olmadığı için çok da kafaya takmaya gerek yok. savaş hikayesi anlatımına getirdiği bakış açısı, hem okuyucu açısından hem de yazım tekniği açısından oldukça ilginç. bu abartılarak anlatılan askerlik anılarını, patates soyarken "biz her gece operasyona çıkyoruz" diye anlatan adamları, çok şey yaşayıp hiç konuşmayanları... hepsini karıştırıp direkt okuyanın halet-i ruhiyesine yönelik bir müdahalede bulunmayı, daha doğrusu okuyanı da oradaki askerin psikolojisine yaklaştırmayı amaçlıyor. sonlarına doğru gerçek ve kurgu birbirine geçtikçe okuyucu da referansı kaybedip olaydan çok atmosferle ilgilenir oluveriyor.

    zaten çok kalın da olmayan bu kitap, meraklısı için güzel bir seçim.
  • "duruşları dikti genellikle, onurlu. fakat panikledikleri zamanlar olurdu arada sırada; çığlık attıkları ya da çığlık atmak isteyip atamadıkları; seğirdikleri ve inledikleri ve başlarını örttükleri ve isa aşkına dedikleri ve yerde yuvarlandıkları ve körlemesine ateş ettikleri ve sindikleri ve hıçkırdıkları ve gürültünün kesilmesi için yalvardıkları ve sapıttıkları; ölmemeyi umarak kendilerine ve tanrı’ya ve annelerine ve babalarına tuhaf vaatlerde bulundukları zamanlar. farklı farklı biçimlerde de olsa, hepsinin başına gelirdi. daha sonra, ateş kesildiğinde, gözlerini kırpıp başlarını usulca kaldırırlardı. bedenlerini yoklarlar, utanç hissederler ve bunu hemen gizlerlerdi. kendilerini ayağa kalkmaya zorlarlardı. ağırlaştırılmış çekimde, kare kare, dünya eski mantığına bürünürdü - mutlak sessizlik, ardından rüzgâr, ardından güneş, ardından sesler..."
  • kurt vonnegut'un slaughterhouse'unu anımsatan savaşın nasıl insanileştirilip edebiyat malzemesi haline gelebileceğini gösteren şahane kitap.
  • tim o'brien'in kendini özgür bırakışı sanırım bu roman. tam anlamıyla da muhteşem.

    siren yayın evi basımının 204. sayfasında ilk paragraf şahanedir.

    savaşmak zorunda bırakılmış bir adamın otobiyografik eseri gibi dursa da aslında omuz omuza çarpıştığı her adam bazı sahnelerde baş role geçiyor.

    bunun dışında; kitap bir miktar adını unutan adam'ı anımsattı bana. sadece bunun için bile baş tacıdır gözümde.
  • mükemmel bir kitap..

    açıkçası kitap ve yazarı hakkında pek bir bilgim yoktu, rastlantı sonucu elime geçti.. ama bitirdikten sonra özellikle anlatım ve kelime seçimi olarak rahatlıkla şahsi ilk 10 listeme sokabileceğim bir kitap oldu benim için.. sanki 45 yıl önceki bir savaşı değil de şu an devam eden ve bizim gazeteden an be an takip ettiğimiz bir savaşı okuyormuş hissine kapıldım..

    şiddetle tavsiye ediyorum efendim..
hesabın var mı? giriş yap