• marlon brando'nun, paris'de görev yapan bir nazi subayını canlandırdığı film.
    rol arkadaşı da, gene bir nazi subayını canlandıran; maximilian schell'dir.

    http://www.doctormacro.com/…oung lions, the)_01.jpg
  • --- spoiler ---

    bin hare marlon brando ve dean martin içeren fakat neden dean martin içerdiği belli olmayan bir separted way in main characters var-da-diyamıyorum çünkü bir hatun var hem marlon abi ile hem de dean martin abi ile işi pişirimiş fakat tabiki mutluluğu nazi abide bulamamıştır.

    hikayemiz işte maalesef bu karıyla başlar. fakat siz rahat rahat bu karının ve dean martinin sahnelerini geçebilirsiniz. tabi dean martin abinin yahudi arkadaşı nuh, evet nuh tam olarak nuh deyip peygamber demeyen dürüst ahlaklı gözüpek fakat zayıf iradeli bir adamdır. bu babayğidin hikayesi izlemeye değer.

    bence filmin asıl konu marlon the nazi idi. fakat siz nözülörü çok iyi göstöryösünüz diyebilecek bir nevi new york times ossun washington post ossun hollywood gods ossun filmi bölmüşlerdir. ayıp etmişlerdir. marlon abimizin sahneleri oldukça iyi işlenmiş oldukça iyi performe edilmiştir. zamanın hollywood klişelerine rağmen.

    ordan oraya sürüklenen bitkin asker, the lost soldier marlon abi "şu müslüman mı lan?" gibi saçma bir sebepden mecnun yollarında şehit düşmüştür. allah sarışın marlon brando alikes olanlara büyük sabır versin bu film saç baş yoldurur. dean martinciler de kusura bakmasın.

    sırf ikili karakterlilik yapıcam diye dean martin abinin hikayesi ucuz olmuş hatta oldurturulmuş.
    --- spoiler ---
  • 1958 yapımı, yönetmenliğini edward dmytryk'in yaptığı ıı. dünya savaşı filmi. başrolde marlon brando var ve sanırım en karizmatik rollerinden biri. almanlar o kadar iyi taşımamıştır o üniformayı fakat klasik nazi tiplemesinden ayrı olarak brando'nun karakteri christian diestl korkunç, acımasız, gözü dönmüş değil. ikilimde kalmış ve bunun nedeni filmin başında, "dönemin iktidarı nasıl başa geldi?" sorusunun cevabıyla birlikte de veriliyor.
    film yavaş tempoda ilerliyor. filmin konu aldığı üç asker de ayrı ayrı film olabilecek nitelikte. bu üç askerin üçü de bir araya gelmese de onları ortak noktada birleştiren konular -özellikle kadınlar- mevcut.
    tabii film akıllara brando'nun karizmasıyla kazındıysa da diğer iki askerin hikayesi de suya atılacak gibi değil.
    birbirinden çok ayrı iki insan olan noah ackerman (montgomery clift) ve michael whiteacre (dean martin)'ın tesadüfi karşılaşmaları ikisinin de hayatını oldukça etkiliyor. "ezik" olarak nitelendirilebilecek noah'ın karakter gelişimi oldukça takdire şayan.
    üzücü olan kısım ise iki büyük aktör brando ve clift'in tek ortak filmlerinde karşılıklı diyalogları bulunmaması.
    ayrıca konuya eşit ve adil yaklaşmasına rağmen film hakettiği ilgiyi görmemiştir.
    izlenmeli mi? kesinlikle ama çok derin bir film olmasa da zaman geçsin diye değil oturup ciddi ciddi izlenmesi gereken bir filmdir zira savaştaki askerleri böyle anlatan filmler oldukça nadir ve kayda değerdir.
  • marlon brando'nun utangaç nazi'yi oynadığı film.

    --- spoiler ---

    christian filmin başında yerdeydi, filmin sonunda yine yerdeydi, filmin başında karlarla kaplı bir tepeden inerken, filmin sonunda ağaçlarla kaplı tepeden düşerken gördük onu, filmin başında yere uzanmış kar yiyordu, savaş arefesi masumiyetine işaret ediyordu sanırım, filmin sonunda çamurlu olduğunu düşündüğüm suya düştü, öldü. peki, christian'ı savaş kirletmiş miydi? oysa başından beri katil olmaya yanaşmadı. komutanı ondan süngü istedi, hayatta kalması ölmekten beter olan yaralı askeri öldürmek için ama onun yerine kendini öldürdü. kevaşe karısı da böyle iyi oldu sanki, dedi. christian kevaşeyi itti, evden çıktı gitti. bence christian kirlenmedi. onun yerinde olsam parisli kızla evlenirdim, zaten utangaç nazisin, seni insanlıktan çıkarmak isteyen düzene neden gidiyorsun? christian en sonunda silahını kırdı, geç kalmıştı bunun için. parisli kızı dinlemeliydi ama erkeklik gururuna yediremedi. işte, bir zamanlar böyle erkekler vardı. biz de kendimize erkek diyoruz diyeceğim de ben askere gittim, bedelli yapmadım en azından. bir de michael vardı, hani new york'lu, o da kendini kanıtlamak için savaşa gitti. erkek karakterlerin hepsi kendini kanıtlamak istiyordu, kanıtladılar kendilerini; kimi ölerek kimi hayatta kalarak. kadınlar mı? onlar sevgililerini beklediler, belki vurdurdular, bilemeyeceğim.

    margaret'ın michael'ı dinlediği sahneleri sevdim.
    --- spoiler ---

    amerikalıların 1950'lerde filmlerinde üzerinde durdukları çatışmaların, sorunların bugün bile bizde işlenmemesi peki? adamlar kendi gerçekleriyle samimiyetle yüzleşebiliyorlar, dinlemişler birbirlerini, en önemlisi bu, dinlemek. bugün bizden çok uzakta olan haslet.
  • oyuncu kadrosuyla, senaryosuyla, kurgusuyla, konusuyla, sinema tarihinin klasiklerinden biri olması gerekirken göz ardı edilmiş film. bunun nedeni alman subalarını da insan olarak göstermesi olabilir. başka bir gerekçe aklıma gelmiyor.

    sadece marlon brando ve montgomery clift gibi iki jenerasyonun zirve isimlerinin aynı filmde oynaması bile filmi izlemeye değer yapmak için yeterli. michael jordan ve kareem abdul jabbar'ın aynı takımda oynaması gibi.
  • filmin süresi uzun tutulup sonunda beklentileri karşılamasada marlon brando için izlenir. bilgisayar olmadan film yapmanın hayata daha fazla dokunduğu gerçeğini anlamınıza yardımcı olur.
hesabın var mı? giriş yap