• devrim çalışan karşı devrimci. yapısalcı kuramıyla ve ırak savaşını desteklemesiyle meşhurdur. bir kocaman hayalkırıklığıdır.
  • harvard universitesi'nin sanat ve sosyal bilimlr fakultesinin dekani ve ayni zamanda bu universitenin kadrolu ilk kadin sosyologudur. barrington moore'un ogrencisi; onun gibi karsilastirmali tarih yontemiyle kaleme aldigi ilk calismasi states and social revolutions, ayni zamanda en bilinen ve en tartismali kitabidir.
  • akademik dergilerde yayinlanan oldukca kisisel makaleleri var. (dikkat cekmek adina cogul vurgulardayim). ben okuyunca oldukca sasirmistim zira oldukca mesafeli ve -work is my anchor- tarzi bir kadina benziyor ki bu cumleyi aslen saskia sassen kurmustur kendini anlatmak icin. birgun hasbelkader -diyelim- perry anderson'la bir cafe'de bulusmus theda skocpol. very modern. perry anderson sok sok sok halinde "senin gibi bir background'a sahip bir kadin nasil olur da bu kitabi yazar" demis. kitap dedigimiz de states and social revolutions-perry anderson bunu dediyse bence andaval'in baskani oldugunu bir kez daha kanitlamis-. cunku theda skocpol midwest 'ten bir kadin, annesi babasi ciftci, ivy lig'de degil michigan state'de okumus. erkenden evlenmis. perry anderson'a gore ne iddiali bir entelektuel gecmisi ne de politik-entelektuel bir tavri var. bu yuzden perry anderson soklarda, cafelerde.
    theda skocpol'da bu puzzle'i acikliyor: nasil olur da benim gibi bir kadin tarihsel sosyolojinin en iddiali virgul en tartismali basucu eserini yazar??????
    uppidity generation. cevabi bu theda skocpol'un. uppidity generation'in bir ferdi olmasindan dolayi boyle bir kitap yazmis kendisi. yani oldukca tipik ve iddiasiz bir orta sinif gecmise sahip olmasina ve ortalama bir formasyona sahip olmasina ragmen hirsi ve amerika'nin toplumsal yapisinin sagladigi firsatlarla profesyonel olmus ve tarihsel sosyolojiye damgasini vuracak kadar iddiali bir persona olabilmis. kucuk ama gururlu bir figurden tarihi bir figure donusmus.
    ilk bakista sinif atlama seckinlesme hikayesi gibi gozukse de daha rafine birsey uppidity generation hikayesi. sanirim inanmak'la oyle ya da boyle sosyal hayatla ilgili bir derdi olmakla ve buyuk oynamakla alakali birsey.
  • şu aralar makalelerini okumakta olduğum kadın. michigan state'ten mezun, harvard'da master doktora yapmış ve 1981-1986 arasında beş yıllığına chicago'ya gittikten sonra tekrar harvard'a geri dönmüş. "devrim" çalışmalarında önceleri ultra devletçi iken sonradan devletçiliğin dozunu biraz düşürmüş. sınıf çelişkisi takıntılarından kurtulmuş... devrimlerin karşılaştırmalı analizini yapıyor da ne bileyim, biraz daha iyi anlamak lazım kadının geçirdiği dönüşümü.
  • states and social revolutions adlı kitabında savunur ki "sosyal devrimler", devletlerin yeniden inşa süreçleridir. devrimler devlet aygıtının çökmesiyle başlar. devrimden sonra bir de bakmışsınız ki o çöken devlet daha merkezi, rasyonel ve "kalabalık" olmuş. tam da bu devletin çökmesinin asıl neden olması nedeniyle -çin istisnası hariç olmak üzere- devrimlerde öznelliğin pek yeri yoktur skocpol için: devrim yapılmaz, kendisi gelir. ama sanıyorum iran islam devrimi'nden sonra öznelliğin yokluğu fikri ile ilgili yaptığı bir öz eleştiri de var.
  • bizzat tanışma fırsatı bulduğum sosyal bilimler efsanesi. sınıfsal bölünmeler tartışmalarını devletçilik ilkesi üzerinden anlatmaya çalışmış, daha sonra giderek sosyal politikaların önemine yoğunlaşmış büyük bir düşünürdür. amerikan checks and balances siyasi gelişimine ve invisible hand teorisine takmış, iyi de yapmıştır. siyasi partilerin hükümetlerden daha önemli olduğunu savunur. social security ve medicare konulu bir dersinde bana dönüp, ''siz türkler sağlık devrimini önce komşu ilişkileriyle yaptınız'' demiş, siyasal bilimci olmanın gururunu bir kez daha yaşatmıştır.

    not: harvard'lı değilim. ortak bir platformda dersine girmişliğim var.

    not 2: evet, tabi ki hocamın çantasını taşımak için oradaydım.
  • fransa, rusya ve cin'dekine benzer gerilmelerin ve kopmalarin yasandigi ingiltere, prusya ve japonya'da neden devrim olmadigini gayet yerinde tespitlerle aciklarken; turkiye'de neden devrim olmadigi sorusuna bir yaniti yoktur. olamaz da zaten, sacma cunku.

    turkiye'ye istisna deyip gecmek lazim haci, yoksa insan kafayi yakar.
  • (bkz: barrington moore jr.) ile ''karşılaştırmalı devrim'' metodolojisi uygulamış bir bilim insanıdır. bunun yanında unutmamak gerekir ki her ikisi de ''kurumsalcı tarih yaklaşımı'' geleneğini ciddi şekilde geliştirmişlerdir.
  • case selection- selection bias konularını anlatan her siyaset bilimcinin önce selamunaleyküm niyetine ayarı verdigi abla. konu tabi ki de states and social revolutions. lan vurmayın öldü artık yeter. cidden kuscam her qualitative politics geek inin bu ablaya ayar vermesinden. şeytana uymuş yapmış. affetmek büyüklüktür *
  • yapısalcıdır, öyle böyle değil hem de. koca rus devrimini anlatırken "lenin" ve "bolşevik" kelimeleri neredeyse hiç geçmiyordu, oradan pay biçin. ki yazara göre "devrimler yapılmaz devrimler gelir." ironik biçimde, sosyal devrimlerin yapısalcı yorumunu yaptığı meşhur kitabını yayınladıktan 3-5 ay sonra kendini çürüten bir devrim olmuştur. (bkz: iran devrimi)

    not: kitabını bitirdim, yalan olmasın ucundan bolşeviklerden, mao'dan vs bahsetmiş ama gene de devrimci krizlerde özneyi yadsıyan bir yaklaşımı var. hatta sonuç bölümünde "modern devletlerde artık böyle özneli toplumsal devrimler vs olmaz" benzeri bir çıkarsama yapıyor. ancak tabii ki kendisi medyum değil sosyal bilimci, olur öyle şeyler. kitabın sonundaki marx alıntıları ise tüyleri diken diken ediyor.
hesabın var mı? giriş yap