• veronica lake ve robert preston'in oynadigi 1942 yapimi polisiye gerilim, bir "film noir". bir kiralik katil, detektif, detektifin sevgilisi arasinda yasananlari konu aliyor..
  • dead man don't wear plaid'de veronica lake'in "i can't" demesile yer alan film.
  • tüm plot keywordlerinden ayrı olarak sinema tarihindeki yeri, le samourai 'ın bi bakıma öncülü, müjdeleyicisi olmasıdır.(saptama ginette vincendeau'nun) hikaye bazında bir çok açıdan benzerdir iki film. katil yalnızlığı, arada bir kadın, evcil hayvanlar, "işe profesyonel" yaklaşım ve işveren laleliği. tabi haliyle bi hollywood mamülü olan this gun for hire, seyirciye daha özdeşleşilebilir, daha açık bir karakter sunarken, melville daha ketum, daha soğuk ve daha yalnız bir katille karşımıza çıkıyor, not etmek lazım.
  • robert preston abimizin sakinliği ve kalın kaşlarıyla başından sonuna götürdüğü güzel bir film noir. veronica lake nasıl da güzelim nasıl da fem fatalim diye dolaşırken arka planda yine 2. dünya savaşı, yine iç mihraklar var.

    kimyasal formüller çalınıyor, yaşlı hasta adamlar ülkesine ihanet ediyor, güzel kadının polis sevgilisi kötü adamları kovalıyor, kötü adam kedileri seviyor.
  • le samourai'ın kiralık katiliyle tek benzerliği tetikçinin yalnızlığına değiniyor olması. yoksa iki karakter arasında benle brad pitt arasında olduğundan daha fazla fark var. mesela bu filmdeki tetikçi, samuray kadar iyi bir tetikçi değildir. çok fazla hata yapar, dört ayak üstüne düşse de zaman zaman beceriksiz bir tetikçi olduğunu dahi düşündürtür. öte yandan samuray neredeyse hiç konuşmaz, karizmasını hiç çizdirmez, hiçbir şeyden ödün vermez ama this gun for hire'ın tetikçisi karizmatik olmadığı gibi samuray'dan daha fazla konuşur. ama yalnızlık... evet, tetikçilerin yalnızlığı ve kendi kendilerine bakabiliyor oluşları bu filmde de dillendirilir ve anlatılır. kaba saba tetikçi filmin başında kediye vurduğu için hizmetçiyi tokatlar mesela. neden tokatladığını sonra öğreniriz. tetikçi, kediyle özdeşleşmiştir. "kendi başlarına yaşarlar, kimseye ihtiyaç duymazlar" der. kendisini kast ediyordur aslında. le samourai'da da tetikçi kaplana, yalnızlığı da kaplanın yalnızlığına benzetilir (lake'in "neden bir an olsun kendini düşünmekten vazgeçmiyorsun?" sorusuna tetikçi "kim düşünecek o zaman beni?" sorusuyla yalnızlığını iyice ortaya koyar). bir metafordur gidiyor. bu filmdeki tetikçi kedi besler, samuray ise kuş. kısacası iki film arasında benzerlikler bulmak mümkün ama iki tetikçi arasında fazla benzerlik yok (yalnızlık, pek konuşmamak, hayvan beslemek, bir de filmlerin sonu).

    içinde bir adet kadın içeriyor olsa da film noir'in famme fatale ayağı eksik kalmış bu filmde. veronica lake bu kez bir famme fatale rolünde karşımıza çıkmaz. birilerini öldürtmeye çalışmaz, tam tersine tetikçiyi daha fazla ölümden vazgeçirmeye çalışır. yani klasik noirlerde sıkça karşımıza çıkan şeytani/ölümcül/öldürücü kadın burada işlenmez. lake'in karakteri o polise epey aşıktır. tetikçi de bunu değiştirmez. değiştirmemesinin nedeni sözlükte açıklanmış. çünkü efendim, lake hanfendi yüce ülkesi için mücadele etmektedir ve dolayısıyla ülkesi için savaşan bu kadının yeri suçlunun değil, kanunun/polisin yanıdır. peh peh peh...

    film, film noir'lerde olan her şeye sahiptir. ama dendiği gibi lake'in karakteri yüzünden sahicilik zedelenir. "vatanın için bir şey yap. bir kez olsun vatanını düşün"müş. peh... bunun dışında iyi bir film.
  • 1942 nin amerikan sokaklarında bileycilerin olduğunu gördüğümüz film.

    --- spoiler ---

    nasıl olurda o yıllarda çekilmiş bir film savaşa değinmez diyordum, önce formülle huylandırdı sonrasında savaşa bağladılar olayı.

    zengin, güçlü kötülerin kötülüğü yanında, raven in kötülüğü hafif kalmakta. o mesaj da alttan verilmekte.

    katilin "kim düşünecek beni" sözü dışında, kedi olayı bile asla bir "le samourai" kadar yalnızlığı yansıtmamakta.

    --- spoiler ---

    veronica lake sanki tarih öncesinden yansıyan bir güzellik gibi görünüyor filmde. ne olaylar, ne insanlar yaşadı ve öldü, sinema sayesinde hatırlıyoruz.

    filmin iki başrol oyuncusu da, (raven-alan ladd, ellen-veronica lake) genç denebilecek bir yaş olan 50 yaşlarında ölmüşlerdir.

    mantık hatalarına rağmen, özellikle dönem atmosferi sevenler için güzel bir filmdir. bir le samourai değildir ama.
  • frank tuttle’ın graham greene’in romanına dayanarak çektiği filmde gece kulüplerinde şarkı söyleyip sihirbazlık yapan ellen graham kimliğinde veronica lake’i görüyoruz. hiç gülmeyen, mezar gibi sessiz, yalnız yaşayan kurt kiralık katil kimliğinde ise alan ladd’i.

    esrarengiz dişi stereotipi veronica lake ve içe dönük, sert, duygularını gizleyen amerikalıları oyunlaştıran alan ladd, henüz humphrey bogart-lauren bacall çifti hem kara filmlerde hem de özel yaşamda buluşup birleşmeden önce beyaz perdede göründüler: this gun for hire ile aynı yıl çekilen, dashiell hammett uyarlaması the glass key, senaryosunu raymond chandler’ın yazdığı, george marshall’ın yönettiği the blue dahlia, leslie fenton’ın 1948’de çektiği saigon. lake ve ladd, bogart-bacall çifti gibi toplamda dört filmde birlikte oynadılar.

    kirli, paranoyak, tekinsiz, güvensiz ve de uğursuz 2. dünya savaşı fonunda geçen this gun for hire’de ellen graham, polis dedektifi michael crane’in (robert preston) sevgilisi olmasının yanı sıra, amerika birleşik devletleri özgürlük ve güvenlik ütopyası için çalışan bir vatanseverdir. özel yaşamında kanun ve düzeni kollamakla yükümlü polisle birlikte olan çekici güzel; ideolojik açıdan amerikanizmin yanında saf tutar. amerikanizmin safındaki çekici dilber suçtan yapılmış bir loser’la (raven) bir araya getirilmemiştir. dişinin temel derdi, ayartıcı doğasını kullanarak amerikan hükümetine hizmet etmektir.

    yıllanmış suçlu karikatürü raven (alan ladd) yanardöner dişi ellen graham'ın telkinleriyle soğukkanlı kiralık katil imajını yavaş yavaş terk eder ve hayatında belki de ilk kez yararlı bir iş yapıp ülkesi için mücadele eder. bütün bunlar hollywoodvari hamasi edebiyatın yörüngesinde titizlikle kodlanır.

    film noir için her zaman sinematografik bir ayrıntı olagelmiş gece yağan yağmur ve loş cadde çekimleri, ustalıklı ışık-gölge kullanımı, caz müziği, show dünyası, kulüpler, bencil karakterler, para ve şantaj, dedektifler, ajanlar, katiller, kurbanlar... kara film için handiyse her ayrıntı var this gun for hire’de; ama o muayyen sahicilik duygusundan eser yok.
  • femme fatale ellen karakterinin her ne kadar başı bağlı olsa da gizliden gizliye baş karakter raven'a sevgi beslediği anlaşılır. benim için en üzücü nokta ise yapımdan iki sene sonra laird cregar'in hayata göz yummasıdır.
  • gun for hire, (bkz: hitman) (bkz: tetikçi) manasına gelir ingilizcede. ayrıca bruce springsteen’in dancing in the dark şarkısında geçer.

    you can't start a fire
    you can't start a fire without a spark
    this gun's for hire
    even if we're just dancin' in the dark
  • kuzgun: görsel
hesabın var mı? giriş yap