• italyan senarist. upuzun kariyeri boyunca federico fellini, michalengelo antonioni, andrei tarkovsky, theo angelopoulos gibi zamanının ekol oluşturmuş yönetmenleriyle çalışmıştır.

    çalışmıştır çalışmasına ama neredeyse her çalışmasıyla beni delirtmiş, kendisinden tiksindirmiştir. adamın bulaştığı her senaryoda uzun uzadıya felsefe yaparak, şiirler okuyarak konuşan karakterler vardır, diyaloglar gerçekçilikten uzak, şiirsel olma çabasında, ama genellikle kotarılamamış komik gözüken diyaloglardır. hiç bir yerde resmini bilmemneyini görmüş olmasamda aklıma fellini'nin sekiz buçuk'un daki senarist tiplemesi gelir tonino guerra diyince.
  • blowup, la notte ve amarcord'u hemen tenzih ederekten, hangi filmin altında imzasını görmüşsem o filmi derin bir sıkıntıyla izlememe yol açmış bir senarist.

    nosthalgia'yı kurtaran tonino guerra'nın senaryosu mudur yoksa zaten filmin şair karakteri gibi bir sürgün olan tarkovski'nin kişisel acısından kaynaklanan teması ve yarattığı resim gibi mizansenler midir?

    amarcord'u şaşkınlıkla izlettiren fellini'nin şiril şiril sineması mıdır yoksa neredeyse varlığını sezmenin bile mümkün olmadığı senaryo mu?

    angelopoulos'un izleyenini alıp götürebilecek meditatif sinemasında konsantrasyonu bozan oyuncusunun gözündeki çapak mıdır yoksa uzak ufuklara bakıp, arkadan giren folklorik ezgiler eşliğinde "yol... yolculuk... ağaç... böcekler..." diye kendi kendine inlemesinin sebebi olan senaryosu mudur?

    gibi soruları akla getiren bir senarist tonino guerra. kendi adıma "yanlışlardan dönüyorum" demek yerine, tonino guerra'yı sevenlerine bırakıp, kendisine ve çıkardığı işlere uzaktan uzağa kıl olmayı tercih ederim her daim.
  • akil almaz bir bicimde, dügününde sahit olarak bi tarafta michalengelo antonioni, diger tarafta andey tarkovski varmis bu adamin. angelopoulos nerede? kambersiz dügün olmaz.
  • daima büyük yönetmenlerle çalismis, paylasilamamis ama birçok izleyici için sadece bünyeye sikinti vermekle kalmis ve yapayligin bokunu çikarmis ünlü senarist.
  • pennabilli adli minik sehirde yururken karsiniza cikabilecek ve sohbet etmekten kacinmayacak, sehrin her tarafini guzel cumleleriyle suslemis, fellini'yle ayni havayi solumus senarist
  • italyan sinemasının sokullu mehmet paşası.
  • ne yazık ki bugün 92 yaşında aramızdan ayrılmış sinema tarihinin en büyük senaristlerden. federico fellini, michelangelo antonioni, theo angelopoulos, andrei tarkovsky, wim wenders, vittorio de sica, marco bellecchio gibi çok büyük yönetmenlerle çalışmış, onların en önemli en bilinen filmlerinin senaryolarını yazmıştır. tabi ki amarcord, la notte, l'avventura, blow-up, la nostalgia, the voyage to cythera, eternity and a day gibi filmlerin tarihe geçip birer başyapıt olmasının nedeni sadece guerra'nın senaryolarıyla olduğunu söylenemez. ama iyi bir senaryodan kötü film çekilir, ama kötü bir senaryodan iyi bir yapılamaz argümanından yola çıkarak tonino guerra'nın bu filmlere neler kattığını rahatlıkla anlaşılabilir.

    kendisi ayrıca sadece bir senarist değil, şiirleri, kitapları, resimleri, dizaynlarıyla komple bir sanatçı portresi çizmiştir 92 yıllık hayatı boyunca. arkasında bıraktığı her alandan eserleriyle ölümsüzlüğe adımını zaten atmıştı, huzur içinde yatması dileğiyle...
  • andrey tarkovski'yle sohbet havasında geçen belgesel, tempo di viaggio'yu çekmiş senarist. filmde okuduğu şiir:

    "bir evin ne demek olduğunu bilmiyorum.
    bir ceket mi?
    ya da şemsiye
    eğer yağmur yağarsa?
    şişelerle, yırtık pırtık giysilerle
    tahta ördeklerle
    perdelerle, vantilatörlerle doldurdum içini
    sanki hiç ayrılmak istemiyorum.
    o zaman bir kafes...
    uğrayan herkesi esir eden
    senin gibi bir kuşu bile,
    kardan kirlenmiş.
    ama birbirimize söylediğimiz
    o kadar açık ki sır olarak kalamaz."
  • 1983 tarihli tempo di viaggio belgeselinin başlarında tarkovsky ve guerra arasında şöyle ‘şiirli’ bir konuşma geçer:

    guerra: biliyorsun, andrei, dün akşam birkaç şiir yazdım.
    tarkovsky: öyle mi?
    guerra: evet, senin için.
    tarkovsky: benim için mi?
    guerra: evet, duymanı istiyorum… lehçeye uygun yazıyorum, italyanca değil. ama italyanca okuyacağım, böylece bir şeyler anlayabileceksin…

    “bir evin ne demek olduğunu biliyorum
    bir ceket mi? ya da şemsiye, eğer yağmur yağarsa?
    şişelerle, yırtık pırtık giysilerle, tahta ördeklerle,
    perdelerle, vantilatörle doldurdum içini.
    sanki hiç ayrılmak istemiyorum
    o zaman bir kafes
    uğrayan herkesi esir eden
    senin gibi bir kuşu bile, kardan kirlenmiş.
    ama birbirimize söylediğimiz
    o kadar açık ki sır olarak kalamaz.’’

    tarkovsky (gülümseyerek): güzel. çok güzel... çok hüzünlü...
    guerra: hayır, bize umut veriyor. her şey iyi olacak.

    bir başka yerde ise şöyle diyecekti: “çalıştığım tüm yönetmenlerin senaryolarına biraz şiir katmaya çalıştım, onların buna ihtiyacı olmasa da.”
  • senaryo yazımında deneyimli biri olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren yazar.

    fazla şiirsel olmakla yer yer eleştirilmiş ama adam zaten şair. kaldı ki bence senaryolara kendi ifadesi ile “yönetmenlerin ihtiyacı olmasa dahi iliştirdiği” şiirsellik sakil durmaz. estetik arayışı tatmini sonsuzluğa çeker tarzda hakikat dışı değildir, bilakis estetik arayışı görmüş geçirmiş biri olmasından dolayı gerçeklikle uyum halindedir.

    guerra abimiz gidip pek de bilmediği topraklarda devrim öncesi rus yazarından aldığı ilhamla iş yapmaya kalkmaz. gerçeklikten uzak diyaloglar yazdığı söylenmiş ama amaç o değilse gayet de filmin ritmine senaryonun ritmine uygun diyaloglar yazar. gidip lise çağındaki çocuklara hitap eden aforizmik lakırdılar peşinde koşmaz. evet nbc kazmasına ve akın aksu kazmasına sataşıyorum.

    bir zamanlar anadolu'da bence nuri bilge'nin en iyi filmidir ve anlıyoruz ki bu iyilik çok büyük oranda ercan kesal'dan kaynaklanıyormuş. zira öncesinde çektiği basit anlatı denemelerini saymazsak bu film sonrası çektiği bütün filmlerde maalesef tiyatroda dahi rahatsız edici gelecek, boş tespitler içeren kötü diyaloglu senaryolar mevcut. devrim öncesi rusların yaşadığı hiyerarşik ilişkilerin anadolu'da bir karşılığı yok babalar, bir gözünüzü açın, ilham verici bir ton şeyi olan topraklardasınız ya, el insaf.

    tonino guerra'nın alameti farikası nedir ne değildir bilmişlik yapmak çok istemem, ondan bence diyerek devam edeceğim bundan sonra. öncelikle sinemaya en büyük katkısı zaten ölmek üzere olan neorealismo ile italyan sinemasının vakit kaybetmesini engelleyip bu sinemanın yönünü başka yere çevirebilmesidir. italyan sinemasının büyük yönetmenler çıkardığını ve bunların en önemlilerinden bazılarının da guerra ile çalıştığını ve bu filmlerin dünyada da yarattığı etkileri düşünürsek ilk döneminde bile guerra evrensel bir etki alanına sahip bir yazar olmuştur.

    tonino guerra olağanüstü bir tamamlayıcıdır, bir hikayedeki fazlalıklardan, kör göze parmağımlardan ustalıkla kaçınan, sembol ve metafor kullanımında çok başarılı bir yazardır. çalıştığı büyük büyük yönetmenlerin bence en iyi yapıtları kendisinin katkı verdikleridir.

    sinemada mistisizm sevdasının da etkisiyle olsa gerek anlamlandıramadığım bir kutsallık ve bununla gelen dokunulmazlık atfedilen tarkovski mesela asla hikaye anlamındaki yaratıcılığı ile bilinmez. ya tarihi bir figürü anlatır ya da uyarlamalar yapar ayna filmine kadar. misal bundan önceki filmi solarisi ele alalım. solaris benim en sevdiğim romanlardan biridir ve bence beklenmedik derecede sürekli daha iyi fikirlerle desteklenerek ilerleyen ve çok da plan program çerçevesinde yazılmamış bir romandır. hikayesi nedir, solaris isimli bir gezegeni inceleyen bilimadamlarına destek olması için gönderilen bir psikoloğun, gezegen yüzeyindeki canlılık emareleri gösteren ve farklı bir iletişim şekli olduğu düşünülen bir sıvı üzerinden bu gezegende başından geçenlerdir. hikaye bu, ancak senaryo işte bu değil, çünkü tarkovski serbest uyarlamaya geçip geçmeme arasında kalan bu filmde maalesef senaryoyu epey kötü yazmış ve özellikle beni kızdıran bir film yapmıştır. the ecstasy of saint theresa'nın kafasını ve orgazm halindeki yüzünü dahil etmeden tuvale aktardığınızı düşünün, yapılan aktarma bu kadar yıkıcı bence. stalker filminde de yine serbest uyarlamaya gitmiş, sanıyorum ki ikinci kez çekmek zorunda kaldığından daha iyi senaryosu olan bir film çıkmış ortaya. and here comes nostalji, guerra ile işbirliğinden doğan bence en iyi tarkovski filmi. işte guerra'nın yaptığı bu, tarkovski'nin hikayesini anlayıp onu gereksizliklerden arındırıp, değişik araçlarla katman katman hale getirebilmek. sanıyorum ki sonrasında bu fimde öğrendikleriyle bence en iyi ikinci filmi olan kurban'ı çekebilmiştir tarkovski, tek başına yazmasına rağmen senaryoyu.

    italyan yönetmenler dışında en çok beraber film çektiği isim angelopoulos(a.s)tur. guerra öncesi angelopoulos zaten oldukça epik ve brecht estetiği içeren filmler çekiyordu ve büyük bir yönetmen olduğunu zaten göstermişti. guerra olmadan da bence angelopoulos yine angelopoulos olacaktı. fakat çok muhtemel ki politik sinema yapan biri olarak anılacaktı ağırlıklı olarak. benim düşüncem guerra angelopoulos'a brechtiyen brechtçi ne derseniz artık filmler yaparken de nasıl oluyorsa şiirsel ve bireyler üzerinden dünya meselelerine değinebileceği bir estetikle film çekebilme fırsatı vermiştir. bu yönüyle de onu belki biraz daha evrenselleştirmiştir. psikolojiye hakimiyeti angelopoulos'un sinema anlamında snob diyebileceğimiz tavrını yumuşatmış ve belki de ortadan kaldırmıştır.

    antonioni, taviani kardeşler, francesco rosi de bence en iyi filmlerini guerra işbirliğinde çekmişlerdir. bu arada son yirmi yılda taviani kardeşleri niyeyse sinema dünyası fazla görmezden gelmeye başladı, kızarım valla, ama ona başka entryde kızarız.

    guerra yönetmenden aldığı hikayeyi, yönetmene başka kapılar açarak ve onu gereksiz inadıyla peşinden koştuğu heveslerinden vazgeçirip tüm filmi aksamayan tek bir film şeridine döndürmesiyle yaratır farkını. her yönetmene farklı yaklaşımda bulunabilmesi, onların senaryolarında kendini çaktırmadan hissettirebilmesi, semboller üzerine ustalığı ve psikoloji bilgisi ve daha saymak istesek sayabileceğimiz pek çok yeteneği onu sinema tarihindeki en kariyerli ve en başarılı senarist yapar.

    bi düşünelim, nasıl olur da bir senarist, fellini ve antonioni gibi birbirine fersah fersah uzak filmler yapan sinemacılarla çalışmasına rağmen iki yönetmenle olan işbirliklerinde de en iyi senaryo oscarına aday olabilmiştir?
hesabın var mı? giriş yap