• her derdimizin devasını batıda arama çalışmalarının biraz makyajlanmış versiyonudur. yüzyılların tarih-medeniyet-kültür birikimi, sırf osmanlı çöktü diye kötü addedilmektedir maalesef. edinilmiş bu birikimin , batı değerleri içinde eritilerek kullanılmasını caiz görür. çünkü osmanlı batmıştır. iyi birşey olsaydı bizim kültür, osmanlı batmazdı. bu basit düşünceden hareketle "madem ki doğu battı, o zaman doğrusu batıdır" dahiyane fikri doğmuş , geniş halk kitlelerini bu fikre ısındırmak için de "doğu batı sentezi" formülü bulunmuştur. oysa ki bu sentez genellikle doğu'nun batı içinde eritilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.
    osmanlı'nın batışının sebepleri derinliğine incelenmek yerine "doğu kültürünün geri kalmışlılığına, islamiyetin durağanlığına , kaderciliğine " fatura edilmiş, topu tankı, hazinesinde altınları daha fazla olduğu için batı medeniyetinin başarılı olduğuna hükmedilmiştir. elbette ki batının başarılı olduğu konular vardır ama bu konuların maddi ağırlıklı olduğu ortadadır. mustafa kemal'in öngördüğü sentez doğudan batıya doğru bir akım değildir. aksine, bu maddi konulardaki başarıların batıdan doğuya akması, kültürel anlamda doğuya bir akım olmamasıdır. fakat maalesef batı sanatlarına olan ilgisi bu yönde yorumlanmış ve kültürel akışın yönü doğudan batıya olmuştur. osmanlı'dan gelen değerlerle ilişiği kesme konusu zamanla bir paranoyaya dönüşmüş, klasik türk sanat müziği uzun yıllar hasıraltı edilmiş veya rakı masalarına meze yapılmıştır. sırf bu paranoya yüzünden şarkılardaki "padişahım" kelimesi "nevcivanım" haline getirilmiş, haliyle şarkılardaki anlam cinsiyet anlamında sapıtınca da "aaa, bakın işte osmanlı oğlancının biriymiş, erkek erkeğe aşk şarkıları bile yazmışlaar" diye alay bile edilmiştir.
    hiçkimsenin aklına, "tamam bu adamların parası pulu, tankı topu var ama gerçekten olmak istedikleri yerde midirler, insani açıdan tatmin olmuşlar mıdır" gibi bir soru gelmemiştir, batıyı örnek alırlarken..insanların belirli bir yaştan sonra yalnızlığa itilmesi, insani ilişkiler anlamında maddeye dayanan bir sistem bulunması, "mutluluk" elde edilmesinin sadece maddi imkânların yeterli olmasıyla sınırlı kalması dikkat çekmemiştir.
    hep birlikte izliyoruz.. bakalım maddeciye yamanmak bize mutluluk getirecek mi

    4 yıl sonra gelen edit: başlığın ilk entrysi veya entryleri bir şekilde silindiği için bu çalışmamız da sap gibi kafada kalmış..başlığın konusuyla tam örtüşmüyor gibi durmakta, ilk tartışma konusu görülmemekte..uzun da yazmışım, silmeye kıyamadım şimdi.
  • yaşar kemal senaryolarına dayanan beyaz mendil (ö.l. akad, 1955) ve alageyik (atıf yılmaz, 1959), aşık veysel'in hayatını anlatan karanlık dünya (metin erksan, 1952) akımın yeşilçam'daki ilk örnekleridir. 27 mayıs süreci ve toplumcu gerçekçi anlayışın sinemaya sirayeti, köye ilişkin yaklaşımların değişimine neden olmuştur. metin erksan'ın susuz yaz (1963) ve yılanların öcü (1962), duygu sağıroğlu'nun bitmeyen yol (1965), lütfi akad'ın hudutların kanunu (1966) türün önemli öncü örnekleri olarak gözükmektedir. sinema, ilk kez bu dönemde edebiyatla eşgüdümlü davranacak, hakkındaki entelektüel küçümseme ve ilgisizliği değiştirecek bir yapılanmaya girecektir. ardından köylü kente gelir. daha sonraki filmler bu süreci, fakirliği, işsizliği, umutsuzluğu yansıtır. 70'lerde yaşanan terör ortamı, büyük ekonomik buhran ve televizyonun yaygınlaşması yeşilçam'ı ucuz seks filmleri furyasının içine atar. 12 eylül'le birlikte toplumcu gerçekçilik iyice güme gider.
  • toplumcu gerçekçilik, yaşandığı anlar itibarıyla olması gereken ve olandır. nedenleri ve sonuçları itibarıyla büyük işlevler gördüğü açıktır. geri kalmışlığın suçunu doğu kültürüne ve anlayışına yıkanlara karşı, ortaya çıkan yozluğun ve bozulmuşluğun faturasını batı kültürüne kesmek de bir hatadır. zira bunlardan biri maneviyatsa diğeri maddiyat; biri ruhsa diğeri beden; biri günse diğeri gecedir. bunlar birbirini tamamlamak ve biriyle diğerini anlamak, bilmek içindir. hepsi vardır ve hiçbiri reddedilemez. türkiye bu ikisinin arasındaki tan yeri, kavuşma noktası gibidir.
  • 80 öncesinde halkın dostları adli dergiyle yakalanmaya çalışılmış ama hüsrana uğramış bir sanatsal çizgi.
  • marksist estetiğin ikinci dönemi diye de adlandırılan; temeli 1930'lu yıllarda stalin'in öncülüğünde onun en has yoldaşlarından jdanov, gorki, radek gibi yazarlar tarafından atılmış olan kuram.
    kuramın ne olduğnun özeti kuramın teorisyenlerinden radek tarafından şöylece özetlenir:" gerçekçilik, çöken kapitalizmi ve onun çürüyen kültürünü yansıtmak değildir sadece... toplumcu gerçekçilik şu anki gerçekliği bilmek değil; bunun nereye doğru gittiğini bilmektir. toplumcu gerçekçi eser yazarın hayatta gördüğü ve eserinde yansıttığı çelişkilerin nereye varacağını (sosyalizme) belirten eserdir."
    (bkz: marksist estetik)
  • sanat toplum içindir anlayışının hüküm sürdüğü zihinlerin eserlerindeki çizgiler...diye fiyakalı bi giriş yapayım. *

    sade bi tabirle ifade etmek gerekirse; toplumcu gerçekçi anlayış, kendini içinde bulunduğu toplumdan bağımsız düşünmez, o toplumu etkileyen sorunlara, olaylara kayıtsız, kaygısız kalamaz. bu anlayışı benimseyen sanatçı iyi bir insandır. cesurdur, saygı duyulası biri, mühim bi insandır. kendini topluma karşı sorumlu hisseder. bu sorumluluk bilinciyle halkın sorunlarını, dertlerini, kaygılarını dile getirir.

    bu anlayışın edebiyatımızdaki en baba öncüleri olarak;

    şiirde; nazım hikmet, ahmet arif

    öykü ve romanda ise; yaşar kemal, orhan kemal, sabahattin ali, aziz nesin, fakir baykurt, kemal tahir

    sayılabilir.
  • aleksandr herzen'in dolaylı yoldan ifadesiyle : “kahrolsun gerçeği peçelemeler, kahrolsun eğretilemeler (istiare), özgür insanlarız bizler, xanthos köleleri değiliz; gerçeğe mitos giysisi giydirmeye gereksinimimiz yoktur!”
  • mevzu bahis tüm yaşanmışlıkları ile güzel anadolu ise türkiye ise edebiyatımızı aslen yansıtan akımımızdır efendim. olaylara bir tür "yaşasın aşk, yaşasın devrim" edasıyla yaklaşan ikinci yeni'ye hakim olan kişiyi toplumdan ve çevresinden soyutlayan "bireyci"liğin tersi bir duruş sergiler. nazım hikmet ile tam bir olgunluğa erişmiştir.
  • 1940-1960 arası için türk edebiyatı 12. sınıf ders kitabında söz konusu edilmiş sanat anlayışı.

    kitapta şiir üzerinden a. kadir örnek verilmiş.

    eklenecek adlar da var:

    hasan izzettin dinamo
    aziz nesin
    ömer faruk toprak
    enver gökçe
    sabahattin ali
    rıfat ilgaz
hesabın var mı? giriş yap