*

  • tarih vakfinin yayınladığı, aylık derginin adıdır.
  • hem "tarih ve toplum", hem de "toplumsal tarih" dergilerinin hikayesini anlatan bir yazı:

    toplumsal tarih 10 yaşında...

    mete tunçay

    toplumsal tarih, elinizdeki 120'nci sayısıyla onuncu yılını tamamlıyor. bu vesile-i hasene ile dergimizde ne yapmaya çalıştığımız konusunu yeniden değerlendirmek istedim. 1994 yılı başında toplumsal tarih’i ben kurmuş ve iki yıl yönetmiştim. sonra üniversiteye döndüm ve bu görevi ekrem çakıroğlu’na devrettim. o da iki yıl editörlük yapıp yönetimi osman köker’e bıraktı. osman 42 sayı çıkardı, sonra ekrem yeniden editörlüğe geçti; bir süre de mustafa yolaç dergiyi fiilen yönetti. emeklerini takdir ve şükranla anmak istediğim bu arkadaşlarıma, her zaman yayın kurulu üyelerinden biri olarak yardım etmeye çalıştım.

    toplumsal tarih’ten önce, on yıl tarih ve toplumdergisini çıkarmıştım. (bu ay 20 yaşını dolduran tarih ve toplum yayın yaşamına son veriyor. bu ayki sayısında benim de “kapanırken” diye bir veda yazım çıkmış olacak.) tarih ve toplum’da başlattığımız (ekonomik, toplumsal ve kültürel) çok-yönlü, insan haklarına saygılı, şoven olmayan, barışçıl ve eleştirel yaklaşımlı haut vulgarisée dergiciliği, toplumsal tarih’te de sürdürmeye çalıştık. görsel tasarımımızı önce haluk tunçay (soyadaşlığımız yalnızca rastlantı) yaptı, 20 sayıdır da rauf kösemen yapıyor. onun kurguladığı 100’üncü sayıdan beri, aydan çelik’in zarif karikatür çizimleri sayfalarımızı süslüyor. onların adlarını da minnetle anıyorum.

    tarih ve toplum’un (120.) aralık 1993 sayısında, dergi yönetiminden ayrılıp başka bir dergi çıkaracağımı okuyuculara haber verirken, “bir iki değil, keşke yüz çiçek açsa; yeter ki çiçekler güzel olsa” demiştim. ama bence güzel, aynı zamanda faydalı olmalı. ne kadar faydalı olduk – oluyoruz?

    toplumsal tarih’in 2’nci sayısında, oktay koltan adlı bir “gıyabi” öğrencimin alaylı eleştiri mektubu yayımlanmıştı. beni tarih ve toplum’da başladığım maden cevheri çıkartma işini örgütlemekle yetinip, bir kuyumcu tezgâhı işleterek o malzemeden güzel/yararlı takılar ortaya koyamamak günahını bu yeni dergide de sürdürmekle suçluyordu. ben de, 3’üncü sayıda “her kıssadan ille de hisse çıkarılmasını isteyenlere yanıt” başlıklı yazımı yayımladım. koltan, gerçi başka şeyler de söylüyordu, ama esas şikâyeti olgusal ve betimleyici araştırmalardan açıklayıcı genel kuramlara gitmememiz – gidemememizdi. ben bu yaklaşımı, sosyolojik tarih ya da tarihsel sosyoloji talebi diye yorumladım; hatta koltan’ın tarih felsefesi alanına girecek grand théorie’lere özendiğini düşündüm. buna verdiğim ve bana metodolojik açıdan hâlâ doğru gelen karşılık, hiçbir anlatının (malzeme aktarımının) kuramsız olamayacağı yolundaydı. kafamızda, (en azından) bir genel fikir olmadıkça, bırakın betimlemeyi, gözlem bile yapamayız; olsa olsa bunun bilincinde değilizdir. ama bu tartışma daha uzun süre (belki hep) süreceğe benziyor.

    aslı, o yanıtın (kişisel not’tan önceki) son paragrafında yazdıklarımı burada yinelemek istiyorum:

    toplumsal tarih’i, amaçladigimiz üzere, tarih aktüalitesini izler hale getirebilirsek; yayimlanan yeni tarih arastirmalarinin yani sira, tarihsel bir anlami olan sergiler, filmler, romanlar, toplantilar vb. hakkinda tanitici-elestirici yazilar hazirlayabilirsek; en önemlisi de, dergimizi tarih ögretmenlerine benimsetebilirsek, topluma faydali bir hizmet sunuyor olabilecegiz.

    itiraf ederim ki, geniş ölçüsünde orhan silier’in itelemesine borçlu olduğumuz 100’üncü sayı devrimimizden beri toplumsal tarih çok güzelleşmiş olmakla birlikte, yukarıda saydığım amaçları tam gerçekleştiremedik. bunların olabilmesi, her şeyden önce maddi imkânlara bağlı. bizimki gibi sadece birkaç bin nüsha satabilen ve hatır/prestij ilanı gelirleriyle ancak ayakta durabilen bir aylık dergi güçlü bir profesyonel mutfak kuramaz. derginin çeşitli bölümlerini hazırlayacak ayrı ayrı editörleri olmadıkça, “tarih aktüalitesi”ni hakkıyla izlemek olanaksız. yapabildiğimiz kadarı, geniş ölçüde gönüllüler sayesinde oluyor. yazar arkadaşlarımız değerli katkılarda bulunuyorlar, güvendikleri arkadaşlarından yazılar alıyorlar, hatta dosya editörlükleri üstleniyorlar.

    dergimizi benimsetmek istediğimiz lise tarih öğretmenleri, sezinlediğimiz kadarıyla, ne yazık ki okuyucularımızın küçük bir yüzdesini oluşturmakta. tarih eğitimini çağdaşlaştırmak kaygısını taşıyan ve öğrencilerine daha yararlı olmak için kendilerini geliştirmeye çalışan genç öğretmen arkadaşlarımız var, hiç kuşkusuz. ama tarih öğretmenlerinin büyük çoğunluğu, kendilerini “tarih memuru” gibi görüyor. elbette, öğretmenlerin maddi-manevi yaşam koşullarının düzeltilmesi gerekir. fakat onların da, seçtikleri mesleğin hakkını vermeye çalışmalarını beklememiz doğaldır. kitaplar, dergiler okumalı, araştırmalar yapmalı, yazılar yazmalılar. genel olarak tarih vakfı çalışanları, özellikle de dergimizin yazarları, öğretmenlerden gelebilecek yol gösterici yardım isteklerini karşılamak için ellerinden geleni yapacaklardır.

    bu söylediğim ilişki kurma olanağı, öğretmenlerle sınırlı değildir. ister alaylı olsun ister mektepli, her türlü tarih meraklısı okuyucunun dergimizi okumasını, bize sorular sormasını, yazılar göndermesini istiyoruz. sınırlı olanaklara karşın, daha iyi bir toplumsal tarih ancak böyle bir işbirliğiyle yaratılabilir.

    (http://www.tarihvakfi.org.tr/…berayrinti.asp?id=155)
  • her yazinin sonunda yer alan kapsamli kaynakca cali$masinin dahi alinmasi icin yeterli bir sebep olabilecegi, kapsamli dosya konulariyla icerigi bakimindan son derece tatminkar olan, son derece ciddi ve ciddi olmasina kar$in asla sikici, ya da kuru bir anlatim metoduna yer vermeyen tarih dergisi.
    (bkz: mikro tarih)
  • ocak 2006 itibarıyla mizanpajını değiştirmiş, yeni yüzüyle piyasaya çıkmış güzel dergi.
  • peter burke, toplumsal tarihi: " toplumsal ilişkilerin tarihi, gündelik hayatın tarihi, özel hayatın tarihi, toplumsal dayanışma ve mücadelenin tarihi, toplumal sınıfların" tarihi olarak görür.
    charles tilly bu tanımı, toplumsal ilişkilerin tarihinin toplumla ilgili ne varsa kapsayabileceğinden hareketle iddialı bulur. tilly haklı gibidir. çünkü toplumsal ilişkilerin tarihi deyince ekonomiden, diplomasiye, kıtlıktan göçe kadar pek çok alan girer bu geniş tanımın içine.
    tilly, olguları bağlayabileceğimiz bir sabite, çıpa olmasından hareketle aynı zamanda bir ortak zemin ihtiyacını giderecek bir tanım verir: "devletin inşaası ve kapitalizm gibi çok büyük yapısal değişimlerle sıradan insanların gündelik deneyimlerinin değişimi arasındaki ilişkinin kurulması tarihidir" der. sonra büyük bir vuzuhla söyle devam eder tanımı açma babında: " özellikle bu iki yapısal değişim süreci, gündelik hayatlarımızı en yakından belirleyen süreçler olmaları nedeniyle diğer olası süreçlerin önüne çıkar. gün içindeki faaliyetlerimizi saatlere bölmemiz, oturduğumuz yerden uzaktaki fabrika ya da ofisteki işimize gitme zorunluluğumuz , gündelik hayatımızı istediğimiz gibi yönlendirecek araçlardan süreç içinde mahrum kalışımız, vs. hep kapitalizmin gelişiminin üzerimizdeki etkilerinin en sıradan örnekleri. keza askere gitmemiz, vergi vermemiz, sevdiğimizle yaşamamız için bile belge alma zorunluluğumuz , seçimlerde oy vermemiz, sosyal hizmetlerin örgütlenişinden etkilenişimiz vs. gibi olgular da devletin gündelik hayatımızın en mahrem alanlarına sokuluşunu göstermiyor mu?"
    böylece tilly kendi verdiği tanıma hem bir eleştirel perspektif hem de insan unsurunu katar.
    burke'un tanımı daha muğlak ve şümullu bir tanım, çalışma nesnesini(insan, toplum) her an gözden kaçırabilecek bir potansiyeli içinde taşır gibidir.
    tilly'nin elinde dürbün var.
    burke ise çıplak gözle bakıyor gibi.
  • 1908 devrimi ve ikinci meşrutiyet dönemine bir yerden başlamak isteyenlerin faydalanabileceği kısa yazılar mevcuttur bu ay yayınlanan sayısında..
  • derginin 91-150. sayılarının "içindekiler" sayfasını görebilmek için:

    http://tdkkitaplik.org.tr/…utup/toplumsaltarih.html
  • derginin 181. sayısında bir çok güzel yazının yanında harika bir karagöz dosyası var. peri efe'nin dosya editörü olduğu yazılarda karagöz hacivat geleneğinin hem ülkemizde, hem yunanistan'da hem de başka balkan toplumlarında nasıl geliştiği, nasıl değiştiği irdeleniyor. meraklılarının kaçırmaması gereken sayı.
  • yayın kurulunda çok önemli isimlerin bulunduğu, her sayısında birbirinden güzel dosya konularıyla ilgi çeken, işini iyi yapan tarih dergisi. 194. sayısının dosya konusu "19. yüzyılın ikinci yarısında osmanlı'nın nizama gelmez aktörleri".
  • ağustos 2010 sayısıyla toplamda 200. sayısına ulaşan ve bu güzel durumu 1500 - 2000 kadar okuyucusuna bir dizin cd'si hediye ederek taçlandıran, bu ülkede gerçek anlamda gayrıresmi tarihimizi net ve dürüst bir yaklaşımla öğrenebileceğiniz tek dergidir...
hesabın var mı? giriş yap