*

  • genellikle vefat sonucu ölüyü gömmek.

    bi de ayrica (bkz: toprak sergen)
  • (bkz: topraklamak)
  • gömmekten çok daha fazla anlam yoğunluğu olan kalıp.
    bir süreliğine ödünç aldığınız bir parçasını iade etmek gibi.
  • toprağın zamanında verdiğini bir gün gelip geri alması.
    topraktan gelenin toprağa geri gitmesi.
  • mecburuz çünkü memlekette başka türlüsüne izin vermiyorlar.

    ona da karışıyorlar ve hakikaten büyük ayıp ediyorlar. bir kez daha anlatıyorum, en başından:

    sayın çok bilmiş,
    gördüğün üzere öldü. yani artık nefesimizin nefesimize değme ihtimali yok. o gitti. bırak da vedamıza biz karar verelim.

    musalla taşına yatırmak istemiyorum ben sevdiklerimin bedenini, taş soğuk olur, hayır istemiyorum bunu.
    ve dahi yıkamak da istemiyorum. yıkandığında insanın ten kokusu uçup gidiyor, kendi gibi değil, deterjan gibi kokuyor.
    kokusu azıcık daha üzerlerinde kalsın istiyorum. biraz daha koklayayım, bir ömür zaten hep bu kokuyu arayacağım diye nasıl tedirginim biliyor musun?...

    karnına bıçak da koymayalım ne olur. mutfakta yemek yaparken ben kimsenin elinden bıçak almam kavga ederiz diye, aman diyeyim gider ayak aram bozulmasın sevdiklerimle.

    tınısını ve kafasını sevmediğim, sevmediğimiz, inanmadığımız dualarla veda etmek istemiyorum hiç kimseye.
    iğrenç dilenciler gelip boktan dualar fısıldasın istemiyorum. benden duyduğu son sözler biraz nazım bolca attila ilhan olsun istiyorum. başım sağ olmasın; isteyen gelsin acıyla, kahırla sarılsın istiyorum. bunu etrafımız ölülerle doluyken yapmak istemiyorum.

    başlarına bir taş koymak istemiyorum. onları orada kendi halsizliklerine bırakmak istemiyorum. benim etrafımdaki insanlar sessiz, karanlık, kasvetli yerleri sevmezler. biz sohbeti, neşeyi, sesi severiz. mezarlıklar, cenazeler, kuytuluklar bize göre değil.

    işte tüm bunlardan ötürü, toğrağa vermek istemiyorum ben kimseyi.
    toprağın kendine yetecek kadar ölüsü var, benimkilere ihtiyacı yok.

    karışma sen bize sayın çok bilmiş, biz ister denize bırakalım, ister yakılalım, ister külümüz uçsun ha uçsun.. ister saçlarımızı kesip saklasın eski sevgililer. ister son kez alnından öpe öpe yolculayayım bir kıymetlimizi. ama sen bize karışma.

    bendeki acı derin, sendeki yürek sığ. suyuma bulanma, olmaz mı?

    toprağa vermek:
    istemediğimdir. bir gün nefesinize değecek nefesim kalmaz ise beni ona vermeyin. atın yakın kaçırın. ama oralara gömmeyin.
  • ölümün en soft ifadesi.

    toprağa verdik. özenle sakladık onu der gibi. bir hazineyi emanet eder gibi.

    ruhu özgür bırakan bedeni ödüllendirir gibi.
  • gömmekten farklıdır.

    biz filiz almak için, saklamak için, yeniden görmek için, emaneten gömeriz. fakat toprağa verdiklerimiz ebediyen toprağın olurlar; onları toprağa verir, içimize gömeriz.

    o an, kabir kalbimizdir. ve vereve düşen her tahta; kalbimize çakılan kör bir mıh, ağırdan ağır, mühürlü bir demir. gidiyor, elden ne gelir... ve toprak, usul bir gümbürtüyle akmaya başlayınca içerden sağır bir çığlık kopar; anlatılamaz, ciğer nasıl yanar... akıldan neler geçer ama dil susar; artık ne söylenir, ne denir... eller titrer, eller örter; eller, dokunamadan toprağa verir.
  • o anların yaşattıkları...

    parçası olmak istersiniz
    son yolculuklarına* çıkarken yanlarında olursunuz

    artık ha deyince ulaşabildiğiniz bir yer olmayabilir
    bir andan başka bir ana geçiş için uğradığınız yer olabilir

    öyle ya da böyle, bir parçası olmuşsunuzdur artık...
hesabın var mı? giriş yap