• bülent ecevit'in ilk iktidar yolculuğunda kendisine basamak çıkartan sloganlarındandır.

    bu sayede kırsal kesimde yaşayan topraksız ya da az topraklı çiftçilerin oylarını, desteğini arkasına almıştır.
  • ilkelliğin,vahşiliğin,intikam sosyalizminin alamet-i farikası olan slogandır. balkanlarda,ortadoğuda,türkiye'de pseudo-sosyalist milliyetçilerce kullanılmıştır,gerçek anlamda üretim ilişkilerini,üretimi,endüstrileşmeyi idrak edememiş,solculuğu köylü kitlelerinin elit sınıflardan öc alması zanneden insanların diline pelesenk olmuştur.

    cemal abdülnasır'lar,todor jivkov'lar ve benzerleri böyle sloganlarla mahvetmiştir ülkelerini, zira intikam sosyalizmi ve plebyen milliyetçilik birbirlerini tamamlayan ikiz kardeşlerdir.
  • bilek zoruyla toprağa el koyup işleyen, zorbaca başkalarına üretim hakkı tanımayanların toprağı mülk edinmesi anlamına gelmeyen, götten anlamaya müsait slogan.

    feodal kalıntıların tasfiyesini, karın tokluğuna hatta can pahasına çoluk çocuk demeden yığınları tarım ameleliğine zorlayan kulakların ya da ağalığın artık darmadağın edilmesi gerektiğini savlayan söylemdir. "toprak da su da; sayını ve alın terini ortaya dökerek kendisiyle üreten emekçilerin kollektivizmiyle sahiplenilmelidir, devlet buna aracılık etmelidir" demektir.

    zira marx'ın kendisi gayrimenkul mülkiyetini (aklı ve kılıcı keskin zorba bir insan atasının doğa parçasına 4 kazık çakarak "aha burası benimdir" demesini) sömürü düzeninde ve dünya tarihinde tarihsel bir aşama olarak tarif eder. ki en büyük barbarlıklar kitleselleşerek bunun üzerine inşa olur.
  • ilkel,kaba saba bir söylemdir.ve bu niteliğinden dolayı sol için başlıbaşına sorunludur.

    köylülüğün sosyalizmle -ya da meseleyi daha geniş bir tarihsel plana oturtursak devrimlerle- ilişkisi tesadüfi ve çoğu kez olumsuzdur.köylüler devrime karşı çıkmışlar (chouan'lar,tambov isyanı) veya pseudo-sosyalist liderler (mao zedong,pol pot) ve hükümetlerin en kanlı cürümlerine alet olmuşlardır.yani türkiye'de 1973-1980'in bu -belki en popüler- sol sloganı başlı başına sol harekette hiç bir yeri olmayan köylülere seslenmekte,onları anlayabilecekleri basit üslupla başkalarının topraklarına el koymaya teşvik etmektedir.

    eğer sol kendini özgürlükçü bir perspektifle yeniden tanımlamak istiyorsa,hafızalardan ilk silmesi gereken şeyler bu tür saçma sapan sloganlardır.enternasyonalizm,işçi sınıfı bilinci,kültürel sol derken kendimizi köylü kitlelerinin toprakları işgal etmesini savunurken buluyorsak burada çok ciddi bir yanlışlık vardır.solun görevi köylülüğü mümkün olduğu kadar küçültmek,onu iktisadi bakımdan proleterleştirip ayrı bir üretim gücüne dönüştürmektir,onun sırtını sıvazlayıp palazlandırmak değil...ayrıca köylülük bir sol (ya da "sol"umtrak) idarede ne kadar ağır basarsa,köylüler eşyanın tabiatı gereği enternasyonalist bilinçten yoksun ve şiddet yanlısı olduğu için,o idare milliyetçi ve vülger bir ideolojik yöne kayar.(arap sosyalizmi,maoizm)kısacası solun köylülüğü savunması ya da ona şu ya da bu ideolojik gerekçeyle arka çıkması kabul edilemez.
  • son sözlerinde "unutmayin, taşidiğiniz özgürlük ve eşitlk bayrağınin renginde bir damla da benim kanimdan vardir" diyen buharin, kalkti mezarindan kulağıma fisildadi: eğer bir siyaset yüzbinlerce insanin ölümüne, milyonlarin sürgün edilmesine ve büyük acilar çekmesine neden oluyorsa orada bir bokluk vardir, genellikle bu tür işler dogmatizm yüzünden başimiza gelir" dedi. malum "partinin sevgilisi" köylülük meselesi yüzünden, çoğunlukla ahlaki kaygilarla karşi çiktiği stalinin köylülük siyaseti yüzünden öldürülmüştü.
    parti içindeki köylülügü ilk firsatta ortadan kaldirilmasi gereken arkaik bir kalinti olarak gören ve troçkinin vs. temsil ettiği sol kanat'i buharine yaslanarak tasfiye eden, ardindan da köylülüğün parti içindeki temsilcisi olarak etiketlediği buharin'i ve rikov’u sağcilikla itham edip tasfiye eden stalin'in köylülük politikasi ne kadar biliniyor emin değilim. ama buharin'in tasfiyesi sonrasinda stalin ve çevresindeki ekibin rusya'da troçkinin planina benzer bir sanayi diktatoryasi ve geleneksel bir köylülüğün tasfiyesi siyaseti izlediğini biliyoruz. malumunuz tartişmayi stalin sert, hem de çok sert bir sekilde kazandi ve milyonlarca köylü yukaridan kolhoz, solhoz vs. hareketi altinda ezildi, öldürüldü, sürgün edildi yeniden örgütlendi... troçkistlerin iddialarının tersine, tartismayi troçki vs. kazansaydi muhtemelen ayni herzeler yenecekti. sonuçta tarimda çok kisa bir sürede gözkamaştırıcı parlak bir modernleşmeye ulaşılması ve kitlik sorununun büyük ölçüde çözülmüş olmasi kimseyi yaniltmasin. bu modernleşmenin neye bağlı olduğunu unutulmasın. kıtlık sorununun ve tarimdaki modernleşmenin farklı şekillerde yaşanabileceğini bugünkü deneyimlerimizden biliyoruz.
    neyse troçkinin ve daha sonra stalin’in önerdiği, lenin’in elektrifikasyon söylemlerine sirtini yaslayan, proletarya diktatörlüğünü "sanayi diktatörlüğü" olarak yorumlayan ve bu yolla sosyalizme ulaşmayi hedefleyen bir sosyalizm yorumu geldi geçti.

    ama benzer bir anlayişin daha sonra doğu avrupa'da, güneydoğu asya'da ve kismen çin'de de uygulandiğini biliyoruz. hatta kapitalizmin gelişme sürecinin neredeyse "zorunlu" aşamalarindan biri olarak tüm dünyada yaşandığını, köylülüğün hizla tasfiye edildiğini, köyden kente sermaye transferi uğruna neler yapilip edildiğini de biliyoruz. sovyetik yorumun en önemli farkı bu sürecin çok hızlı ve yoğunlaşmış bir biçimde yaşanmış olmasından ibaret büyük ölçüde. bu süreç bugün de farkli bir içerikle yaşaniyor malumunuz. neyse, bunlarin hepsi belki geniş tartişma alanlari ama simdi köylülük tartismasini görünce aklima geldi bunlari hatirlayalim, istedim. çünkü bugün sol içindeki köylülük tartismasinin kavramsal çerçevesini de marx'in vs. yazdiklarindan çok esas olarak bu gelişmeler ve etrafindaki tartişmalar oluşturuyor. öte yandan son yirmi yildir da genetik mühendisliği, tarimdaki yeni eğilimleri ve avrupa’yla latin amerikadaki yeni köylü hareketleri ve örgütlenmeleri çerçevesindeki gelişmeleri tartışıyoruz. dolayisiyla kütüphanede kavram yariştiran, yeni kazandiği kavramlari misket haline getirip kafakariş oynayarak caka satan, deneyler yapan insan evlatlarindan olmamakta sonsuz yarar var. burada toplumlardan, yaşayan insanlardan, siyasal projelerden, önemli iktisadi ve sosyal gelişmelerden sözediyoruz. kimsenin tarihsel zorunluluk mavallariyla ortaliğa dökülüp sosyalizm adina, üç beş bilgi kirintisindan, iki doğru parçasindan eciş bücüş helezonlar yaratip, abuk subuk teoriler kesmesine gerek yok. ortaliği marksizme kant ahlakçiliği falan katiştirarak bulandirmak isteyen, kimse de olmadiğina göre sosyalist toplum mühendisliği oyunu oynamaya da pek gerek yok. çünkü marksizm size ne bir mühendisin alet kutusu sunar, ne de sosyalizm siniflarin yerleri ve pozisyonlariyla oynanarak ulaşilacak bir simülasyon oyununun adidir.

    ama surdan baslamak önemli olabilir. marksist kuramin ya da genel olarak sol'un geleneksel olarak köylülüğü feodalizm kalintisi gerici bir sinif olarak, ekonomik olarak çözülmeye mahkum bir küçük meta üreticisi sinif olarak, sınıfsal olarak da küçük burjuva nitelikleri baskin bir toplumsal yapi olarak gördüğü doğrudur. ve tarihsel gelişmeler ve olaylar genellikle bu bakış açısını doğrular. ama her toplum, kendi tarihi ve toplumsal yapisi içinde özel gelişme eğilimleri, sinifsal pozisyonlari, değişik siyasal temsiliyet ilişkileri ve kültürel ekonomik dinamikleri olan bir ilişkiler dünyasi geliştirir.
    işin abc’si ve kabasi olacak ama köylülük ve genel olarak küçük burjuvazi, toplumdaki temel siniflarin (burjuvazi ve proletarya gibi) iktisadi sosyal eğilimlerine, projelerine ve siyasal pozisyonlarina göre şekil alan, bu temel siniflar içinde çözülen, onlara yaslanan bir sinftir. dolayisiyla her önemli toplumsal dönüşüm (devrim vb.) evresinde ve toplumsal kutuplaşmanın yoğunlaştığı dönemlerde toplumun temel siniflarinin temsil etme iddiasindaki siyasal akimlarin “toprak işleyenin, su kullananin”, “toprak reformu” gibi sloganlari ve politikalari gündemlerinin ilk sirasina almasinda şaşırtıcı bir yan yoktur. bunun ilkellikle, kabalikla falan bir ilgilsi olmadiği gibi, sosyalist teoriyi bozan, sol külütürü zedeleyen, köylüleştiren bir yani da yoktur. tersine köylülügün “özgür üreticiler birlikleri” halinde yeniden örgütlenmesi ve tarimsal üretimin geliştirilmesi gibi konularda sahip olduğumuz olanaklar bugün, yüzyil öncesinden çok daha fazladir ve yüzyil oncesinin kavramsal çerçevesiyle köylülük sorununa yaklaşmak siyasal körlükten ve dogmatizmden baska bir anlam taşimaz...
    “teorinin icabi olarak” köylülüğün toptan ortadan kaldirilmasi gerektiği, köylülüğün enternasyonalist bilinçten tamamen yoksun ve şiddet yanlisi olduğu türünden saçmaliklara ise hiç değinmek istemiyorum afedersiniz.. maoculuk, arap sosyalizmi’yle vb. ile köylülük ilişkisi davasina da abdullah bin zeydve günde 1 dolara eşek gibi çalişan proleterleştirilen köylülerden oluşan pekin işçileri bakiyor demek isterim..

    toplam istihdam içindeki payi yüzde 32, nüfus içindeki orani yüzde 35 olan, adana, çukurova, güneydoğu’da ağalığa dayalı toprak sistemlerinin hizla çözüldügü ve bildiğimiz anlamda kapitalist işletmelere dönüştüğü, tarimdaki egemen küçük üreticinin hizla topraksızlaştirildiği ve sefalet koşullari içinde büyük kentlere göç ettiği koşullarda “toprak işleyenin, su kullananin” slogani hala önemlidir. ancak elbette yetersizdir. tek başina bir iyiniyetten öteye anlam ifade etmez. tarimdaki yoksullaşmaya ve topraksizlaşmaya, diş bağımlılığın artmasına, tarimin büyük yerli-yabanci tekellerin insafina terk edildiği son 20 yilin şu mübarek son günlerinde alterntaifler oluşturmak ve tartışmak önemlidir. ama bu alternatifler "kaba cahil ve çikarci köylü sinifi" teranelerinden yola çikilarak oluşturulamaz. ve elbette devletin tarimi tasfiye ve kapitlalistleştirme projesini vahşi bir şekilde cargill, unilever vb. uluslararasi tarim tekelleri lehine uyguladiği, kredi, tüccar, devlet alimi mekanizmalariyla sürekli sanayiye sermaye transfer edildiği şu memlekette “ayyy bunlar hala köylülere arka çikiyor, ilkel solcular” diye mizirdanmak nasil bir aymazliktir anlamak da çok mümkün değil zaten.. ortalikta dişe dokunur tek toplumsal muhalefet hareketinin de özellikle ege ve karadenizde yaşanan gelişmeler karşisinda tepki göstermeye başlayan köylüler içinde mayalanmaya basladiğini göremeyen büyük işçi sinifi sosyalisti kardeşlerime selam ederken adimiz kahin köylü solcusuna çıkmaz umarim diye söylenmekten baska bir sey gelmiyor elimizden..

    uzatmayalim, uzun olmuş yine. zaten gazete bile okumayan köylü kardeşlerime verdiğim eziyetten dolayi özür dilerim, ama ben sizden yanayim, küfür etmeyin.. etmeyin gözünüzünyaginiyidimin...
  • organik abdest taraftarlarının sloganıdır. dikkat.
  • türkiye tarihinin en yüz ağırtan siyasi sloganıdır: toprak işleyenin su kullananın!

    hep bana hep bana zıkkımın kökü kalsın kör hasana diyen kendine müslüman güruh ile kapitalizmin kucağında inim inim liberallik bağıran avaneleri ders alsınlar.
hesabın var mı? giriş yap