• (bkz: tren gari)
  • üzerlerine çöken kasveti, kederi, hayal kırklıklarını, kavuşamayışları şehirlere bulaştırmasın diye şehirden uzak, bol rüzgarlı bölgelere inşa edilen yerlerdir..
  • var olduğu yerleri inanılmaz sevdiğim, sanki hepsinin ayrı ayrı hikayesi varmış gibi gelen şey.. deniz feneri ile birilkte içinde yaşamak istediğim yegane yer..

    http://miscesine.tumblr.com/…de-halen-biraz-umut-ve
  • sakarya yeni turkiyenin sakaryasi degilken henuz.
    uzun carsinin tam ortasinda kucuk bir oyuncakci dukkani vitrininde gormustum, minik raylar ustunde donerken kartondan tepelerin,agactan dekorlarin arasinda 4 vagonlu treni..
    bir cocugun kendi basina kuramayacagi kurduktan sonrada sadece calistirip pil bitene kadar seyredebilecegi okuzun trene bakarkenki aldigi zevkle denk bir garip oyuncak.
    uzun carsiya her girisi heyecanli kilan anlamsiz bir istek.
    vitrin camindan hayran hayran bakarken oyuncaga,
    kendimi hayal ettigim yer oyuncagin guc unitesini kamufle etmek icin yapilan o zamanlar icin bile tarihi sayilacak istasyon dekorunun minik bir detayi olan önundeki minik bankta oturdugumu hayal ederdim hep.
    trenin istasyona yanasmasina sevinip, istasyonu az gecince ilk donemece konuslandirilmis tunele her girisine huzunle bakardim.
    cocukluk işte.
    donusunu tamamlayip gelisi gormeden ayrilmak istemezdim vitrinin onunden.

    yillarca turk filmlerinde haydarpasanin merdivenlerinde elindeki tahta bavulu birakip ulan istanbul senmi buyuksun yoksa benmi diyen adamin gecici coskulu umudunun nasil sondugunu seyrettigimiz o filmlerin huznune, giden sevgilinin kompartmanin camindan bugulu gozlerden bakisi ve ardindan kosan adamin vagonlarin ardinda can hiras kosusu yorulmasi ve orada cakilip kalmasi... ustune çiğ gibi çoken caresizligine ragmen.
    sekli semali mimarisi degisik olsada ayni lezzeti vermesi o istasyonlarin garip.
    hengamesinde insan kalabaliginin karincalar gibi hareketi arasinda oturdugun bankta geleni yada gidecegin treni beklemekteki o anlamsiz huzur,sakinlik hissi...
    niyeyse hep hos gelmistir bana.

    henuz kapatilmamisken masukiye tren istasyonu sakarya masukiye arasindaki kisa yolculuklardan birinde trende uyuyakaldigi icin inemeyen kuzenin farkedilmesiyle istasyondaki banka kafes icinde iki tavukla oturtulup kimildama burda bekle derken dedemin, hareketlenen trenin pesinden koşusunda ki o panikten zerre nasip almadan o ayni sakinlik ve huzurla 4-5 yaslarinda istasyonun verdigi hazzi hissetmek cok mantikla aciklanan bir sey degil pek tabi.

    ne bir korku ne bir endise duymadan sakince oturdugum o ayni bank sanki her istasyonda duruyor oyle.
    arkasindaki yogun agacliktan kendini siyirmis buyuk cinar altinda kurulu istasyon binasi, yesilin damar damar istasyona sizmak icin betonlari arasindaki catlaklardan ilerlerken ,istasyon binasina sarilmis sarmasikliklarin istasyonu yutma istegi bagiriyor avaz avaz.
    vagonlar arasinda kosturan kirilmaz kalem su ve mesrubat saticilari,simitci cigliklari,elinde 4 cocugunu bir oraya bir buraya cekistiren annenin hizli adimlari,cok kalabalik findik iscisi bir ailenin bohcalari ve yuklerinin onunde oturusu,evin reisinin kenarda bekleyen yuklerinin misli misli fazlasi yurek yureginde, sararmis beyaz biyiklari arasindan cigerlerine cektigi sarma cigarasindan yaydigi koca dumanla efkarli üfürüşü,emanetime birakilan kafes icinde gidaklayan tavugun miskinligi,horozun agresifligiyle aci cigligina karisan,hareket memurunun keskin dudugu.
    akabinde buyuk gicirtiyla demir yiginin agir agir hareket etmesi sonrasinda sanki tren sabit duruyor da istasyonun kayiyormus hissi..

    dedim ya atasozlerine masar olmus,asagilama iceren sozcuk öbegindeki öküzün icime oturmasindaki umursamazlik hissi.bu hissin muthis dayanilmaz hafifligi.

    sira sira dizilmiş katarlarin yükleri gibi yuklendigimiz bir suru yükün altinda ezilmisligimize su serpen emsal sanki.

    benim yukum ne ki su trenin yaninda avuntusu cepte.

    beklenen trende gelenin ozleminin dinmesi,mutlulugu ve yahut ulasilacak hedefin barindirdigi umut ve heyecani.
    ve yahut yikilmis hayallerden kacinilan son siginak, tekrar dibe vurmak icin cigere doldurulan son bir nefes gibi o bank.

    hıc gelmesini bekledigim biri yada bir umut olmasa da istasyonda biskek tren istasyonu bankindada ayni anlamsiz huzur barindirdigini farkettim yillar sonra defalarca.
    bembeyaz örtüsü icinde -15 derecede uzerinden gecen 30 yila ragmen ayni hislerle o banka oturup yanyana dizilmis raylarin sanki uzaklarda birlestigi sanmak baktigin dogrultunun yönü ne olursa olsun sanki senin gitmek istedigin yere goturecek yol oldugu hayali.
    yeni turkiyenin yeni sakaryasinda eskiye dair kalan nadir mekanlardan garin ikinci katinda dernekler ve klupler kanunundaki acik madde dolasiyla acik kalmis bir meyhane var mesela.

    sirtini raylara donup penceresinden sehrin meydanini seyredip inceden demlensende ayni o istasyon hali hislerine kapilir insan,
    o dokunun herbir metrekaresine sinmesindendir belkide.
    oturdugun masada ic muhasebelere yüzyillik ic hesaplar cekismelere gark oldugunda dahi, o dokunun pompaladigi umursamazlik ayni kivamda,can cekisen umutlarin titremesine neden olmasida herseferinde bundan belki birazda.
    ister meyhanenin tahta sandalyesi olsun isterse peronda duran o banka oturdugun anda..,
    hayat hizlandirilmis sekilde akarken, o banka oturan icin aksine yavasliyor ic dunyanda.
    o istasyonda bankin onunden bir kaplumbaga bile boydan boya 1 saniyede gecerken.
    sen o saniyeleri bile saatler geciyor gibi hissetmek hemde hic sıkılmadan...
    o tahta oturak ister bir bank olsun ister meyhane taburesi.
    sanki hic biri degil gibi sanki bir boyut penceresi.

    şuan sanki o istasyonlardan biri deyim şimdi.

    yine o banka yerlesmis izliyorum seyr-ü seferi.
    dünya yansa umrum degil gibi,
    az sonra pencesini savuracagini bilsemde panterin kimildamaya mecali olmayan tembel hayvan gibi...

    zamaninda kendini kendine gore vatansever ilan etmis gozu kara delikanlinin. bu amacla hareket ederken amacin mubahliginda yanlis yollara sapsada vazgecmeyip amacini gerceklestirmeye cabalarken harcarken hayatini.
    birilerinin tamam amac vuku buldu sen cekil kenara demesi gibi cekilmis kenara.
    bir yanda amaca sevinse mi yoksa icine dustugu bosluga lanetmi getirsin bilemezken,
    o donemin sartlari hice sayilarak bugunun sartlariyla oyle degilde boyle yapsan daha iyi olurdu tavsiyelerinin aptalligiyla muhattapta bir yandan icine dustugu bosluktan cikmaya calisir gibi.
    gecen zamanla o tavsiyelerin bir hukme donustugu farketmesiyle
    o hukumlerle dunun kahramaninin,vatan serefli savascisinin yargilanmasi ve asilmasinin kararini coktan verildigini anlamis gibi oturuyorum sanki o bankta.

    uzuncarsinin ortasinda duran dukkanin icindeki oyuncak tren istasyonu izler gibi izliyorum tum olan biteni.
    istasyonu az gecince konuslandirilmis tunelin dibindeki isiga bir bakiyorum uzun uzun.
    bir yandan kalkip o tunelden sizan isigin pesine kosasim var son bir umutla,
    bir yandan da ya o cikis isigi degilde
    trenin isigiysa diye şupheye kapiliyorum.

    sanki timelapse kamera cekimindeki gibi delice hizlanirken zaman ben o bankta slowmotion bekliyorum dedemin bekle dedigi yerde.
    bekliyorum neyin gelecegini
    umarsamadan, ne oldugunu unutarak
  • bir tristan tzara şiiri.

    dans et haykır parçala
    gez ben beklerim parkta
    ne fark eder? sinirlerim susuşları
    kesilmiş anların

    huzurla oku
    çevir sayfaları
    gazeteyi
    izle gelen geçeni

    hiç bilmiyorum acaba
    yapayalnız mıyım
    ışık dinliyor ama kimin tarafında
    ve neden

    yanan bir kuşun uçuşu
    erkeklik iktidarımın kubbesi altında
    sığınak arıyorum yakuta çalan
    ateşli çukurda

    ruhumu verdim
    beyaz taşa
    hassas ve bilge
    tanıtılmamış ilah

    dostlukta düzen
    de ki: ateşin kaderi
    kararttı gözlerimi
    ve onları şelaleden aşağı fırlattım

    git
    yüzümü gör
    akşamın çemberinde veya valizde
    veya kar kafesinde

    bu akşam gidiyorum
    kıvılcımın gözleri yaşlı
    fabrikadaki yatağımda
    köpekler ve jaguarlar uluyor

    sen de verdin mi ruhunu
    bileği taşına
    uzun kafalı hokkabaza
    kardeşimin tırmandığı

    dürüsttüm
    kız kardeşim sonsuz
    bu gecelik
    bu kadar

    ecza bitkilerinin kalpleri
    kürelerin yumuşak ışığında açıyor
    ve dinin likörleri doğru evet
    aslanlar ve palyaçolar

    çeviren: deniz kurt
  • retro istasyonu.

    (bkz: metro istasyonu)
  • özellikle anadoluda olanların çok mistik bir havası vardır. bekleme salonunda kimler bekledi, ne hüzünlere, ayrılıklara, kavgalara sahne oldu hep bunları düşünürüm. toplu taşımanın hiç olmadığı yıllarda anadoludan büyük şehirlere trenle gelirlerdi. bu durumda istasyonların önemi çok büyüktü, market imkanları kadar büfeleri olurdu. şimdilerde ise büyük bir sessizlik çökmüş durumda.
  • tren istasyonları düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür. hastane duvarları da cami duvarlarından daha içten dualar duymuştur.
hesabın var mı? giriş yap