*

  • mektuplarin havada ucu$masina yol acan mektup.

    amerikada oldugumuzu varsayiyoruz mesela, zenci ayrimciligi iddialarinin dogrulugunu tespit ediyoruz, sokaklarda adam yakiyorlar, ev basiyorlar, ayrimciligin otesinde, bir kirimdan bile bahsedebiliriz, sonra "wilcolm x" isimli bir adam cikiyor ve diyor ki: "velev ki bir siyasi simge olarak zenci oldugunu düşünün. bir siyasi simge olarak zenci olmayi da suç kabul edebilir misiniz? simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?"

    oldu mu? olmadi..

    halbuki malcom x isimli amcamiz ne demi$: "bu insanlar bunu görmeye başlıyorlar. afrikalılar görüyorlar, latin amerikalılar, asyalılar görüyorlar. bu yüzden onların özgürlükten bahsettiğini duyduğunuzda, bir fincan kahve, bir krakerden bahsediyorlar sanmayın. hayır, kendilerini doyurmaktan, giydirmekten ve sahip olunduğunda yaşamı yaşamaya değer kılan başka şeyleri elde etmekten bahsediyorlar. sizin ve benim dünyada şimdi devam eden devrimi bu şekilde anlamamız gerekiyor." yani bir anlamda ozgurlukleri kisitlananlar ortak paydasinda japonlardan ve hispaniklerden bahsetmi$..

    bunun iki ayri sebebi olabilir. birincisi malcolm x, kimsenin kendisine "sen zenci ayrimcisi bir ciftestandartcisin" demesine izin vermeyecek bir tarti$ma platformu kurmaya cabaliyan bir teorisyendir. savunulan fikrin aciklarini kapatmaya cali$an, zenci irkin ustunlugunu savunan oligar$ik iktidar pe$inde birisi olabilir.

    ikincisi gercekten evrensel olcekte ozgurlukcu bir karde$imizdir, ondan olabilir.. bir anlamda demokratligin $artlara bagli olmasi meselesi degildir bu, vicdan muhasebesidir.. ozgurlukleri elinden alinmi$ farkli birileri, senin ozgurluk mücadelende senin yaninda degilse, ya sende bir problem vardir, ya da senin ozgurluk taniminda. ozgurluk mücadelesini öznel taleplerini kar$ilamak icin tek ba$ina daraltirsan neticesine katlanirsin.

    türbanli kiz gibi mektup yazan delirmi$ birine mektup yazdim, babama anlatsam beni evlatliktan reddeder yeminlen..
  • mektubumu çok kısa yazıyorum bu kez. ister türbanını ister başörtünü istediğin gibi tak. fakat başörtüsü takmayanlara, senin gibi olmayanlara, seninle aynı düşünceleri taşımayanlara bulaşma. birtek sen müslümanmışsın başı açıkların hepsi cehennemde odun olmaya adaymış gibi davranma.bunu yaparsan inancım gereği takıyorum dediğin türbanın aslında inancın gereği olmadığının canlı örneği oluverirsin. hem sen değil misin günde beş vakit leküm diniküm veliye din diyen. badem bıyıklı enişteye de selamlar.mektubumu senin en sevdiğin veda cümleleriyle bitiriyorum.selam ve dua ile.
  • sevgili türbanlı kardeşim,

    "inancım için takıyorum" dediğin o türbanın altındaki mini, dar eteği çıkart, elindeki birayı bir bırak, beline sarılmış oğlan da azıcık uzaklaşsın bakayım. "herkesin inancı kendine" diyerek kendini savunurken orospu olarak addettiğin ben bile bu kadar abartmadım, gerçekten "yollu" olduğumu düşünürler de kuytularda okka altına gideriz diye.

    ne hakkın var kardeşim bana yasak olan, toplumsal baskı, mahalle baskısı diye ağzıma sıçan bu erkek egemen kuralları kafana sardığın o örtüyle yıkmaya? sen ki bu türbanı takmaya başladığında "inanç" dedin, "erkeklerin nefsine hakim olması" dedin, ben sevgilimin elini tutarken "cık cık cık" deyip gözlerini devirdin.

    ne oldu da böyle oldu sevgili türbanlı kardeşim? benle birebir aynı hareketleri yapan sen ne zaman ahlak timsali oldun da, biz ne zaman orospu olduk? her şey bir türbana mı baktı? hani özgürlük? hani türban takmayanların "yollu" olduğu düşünülmeden yaşama özgürlükleri?

    okuluma gel, oku, zaten vakıf üniversitelerinde beraber okuyoruz, varsın diğer yüksek okullar da açılsın sana. yalnız sokakta ikimiz de dar, kadınsı kıyafetlerimiz üstümüzde, yüksek topuklu ayakkabılarımız ayağımızdayken, mümkünse ikimize de eşit muamele edilsin.

    gözlerinden öperim,

    p.s.: biralar soğuk, kap bi tane daha.

    dünyanın en yüzeysel ve şekilci laiki optimum level
  • alevi kelimesi yerine ateist kelimesi eklenirse, altına imzamı atacağım mektup. ve şu ana kadar böylesine bir mektuba yanıt veren bir bırakın türbanlıyı, müslüman kadın bile görmekte zorlandığımız için yanıt bulması da zor olan bir mektup; ki bu beni fazlasıyla şaşırtıyor.

    türbanlı kadınlarla okulda aynı sıralarda oturdum, atıldıkları zaman en sert tepkiyi verenlerdendim, iş hayatımda onlarla aynı mekanda bulundum. onlara her zaman herhangi bir kadına nasıl davranıyorsam öyle davrandım. ama onlarla çalıştığım işyerinde bırakın inanç sorgulamasını filan, cuma namazına gitmiyorum diye uygulanan ayrımcılığa, ardından üzerime yürünmesine onların sesi çıkmadı. hep bunları anlattık, onlar işlerine geldiklerini sahiplendiler. benim onlara, daha doğrusu onların büyük bir çoğunluğunun içinde bulunduğu ve onları simge olarak kullanan kesime verdiğim tepki de kültüreldir ve "başını açmak" ile ilgili bir kıstası da yoktur; herkes kendi inandığını yaşar. ne türban yasağını, ne de bir darbeyi savunmadan bir politik argüman olarak türban eleştirilebilmelidir ve onun eleştirilmesine sulandırmak, başlı başına ayıptır. ayrıca bir insani argüman olarak türban takmak tartışılabilirdir, aynen blue jean giymenin eleştirilebilmesi gibi, aynen erkekliğin çeşitli normlarının eleştirilebilmesi gibi, insani olarak temsil ettikleri tartışılabilirdir, bunu otoriteye bağlayarak bu tartışmadan kaçamazsınız.

    ama onların avukatlığına soyunan bazılarının verdikleri yanıtlar var ki; öylesine yanlış şeyler de söylüyorlar ki bazen; misal:

    "bugün türbanlılar yüzünden sistematik ayrımcılığa, haklarının ortadan kaldırılmasına, temel hak ve hürriyetlerinin elinden alınmasına, üstün kamu gücünün türbanlılar üzerinde kullanılmasına şahadet etmiyorsak, bugün ermenilerin, hristiyanlarin, kürtlerin üstündeki ölümcül baskı türbanlılardan kaynaklanmıyorsa, bugün şemdinli'de patlayan bombalar, danıştay'da vurulan hakimler ve hrant'ın sırtına giren kurşun "gerici", "irticacı", "yobaz" diye yaftalananların değil de "ilerici, modern, çağdaş, bilimsel" olarak kabul edilen düşünce akımlarının çocukların ellerine tutuşturduğu silahlardan çıkıyorsa, şimdi oturup beni niye suçluyorsun?"

    burada çaplı bir mantık hatası var. öyle bir hata var ki, sanki türbanlılar ya da onların da aralarında bulunduğu dini temel alarak yaşıyan insanlar ile "hristiyanlara, kürtlere, alevilere" baskı yapanlar ayrı bir kesimden çıkıyorlar sanılıyor. sanki türkiye'de böyle net bir kemalizm safı var, bunun karşısında net bir dincilik safı var, her çocuk bunlardan biri ile yetiştiriliyor ve arada kalanlar da eziliyor gibi bir tarif var. sanki kemalizm safındakiler ile dincilik safındakiler öyle ayrılar ki, sanki milliyetçi akımlar ile dinci akımlar öylesine farklı şeyleri savunuyorlar ve uyguluyorlar ki, dinci kesim püripak, elleri tertemiz, iktidardan hep mağdur filan sanacağız. bugün iktidardaki partinin milletvekillerine bakanlarına bakın hiçbir temeline bakmayacaksanız yahu, ak partinin kadrolarında o kadar çok anaplı, dypli, mhpli devrişme var ki, o akp'yi destekleyen bürokratlar öylesine oradan yetişmişler ki, o akp'nin yan kuruluşu, alt kolu konumundaki tarikatlarla devletin öylesine içli dışlı ilişkileri var ki, türbanlıları böyle çok güzel ayrıştırabiliyorsunuz.

    bugün anti-demokratik uygulamaları tatbik etmekle suçlanan polis kuvveti içinde, içişleri bakanlığında, dinci, kökten dinci, muhafazakar müslüman vs. isimlerle tanımlayabileceğiniz insanların sayısı nedir, geçmişte neydi, gelecekte ne olacak? dün ve bugün, 80'den beri akademisyenlik de dahil olmak üzere devlet eliyle okullara yerleştirilen dinci ve miliyetçi eğitimci sayısı nedir? bugün türbanlıların temel görüşlerini paylaşan bir diyanet kurumu varsa, bu diyanet kurumuna bağlı çalışan imamlar varsa, belediyelerde bu insanlar çalışıyorsa... anti-demokratik uygulamaları uygulayanlar gökteki bir kesim, türbanlıların da dahil olduğu mazlumlar ise zavallı ezilenler olarak nasıl tarif edilebilir, hangi insaniyete sığar bu?

    türbanlıların içinde bulunduğu kesimin türkiye yönetme modeli ile örneğin dyp'nin türkiye için sunduğu model arasındaki tek fark daha din tandanslı bir kültürel profil içerisinde aynı iktisadi bakış ise, eğer dert edilen ve çok çok köklü ve hayati olan diğer ayrımcılık biçimlerinde alacakları demokratik önlemler avrupa birliği'ne girmeye endeksli ve başkaca bir amaç da gütmüyorsa türbanlıların içinde bulunduğu kesimin, bu ayrımcılık biçimlerinin sorumlusunu olmadığını nasıl iddia edebilirsiniz? hatta türbanlıların neredeyse tümünün içinde bulunduğu milliyetçi ve dinci kesimler için, bugün bahsedilen diğer tüm ayrıcılıkların başmüsebbibi konumunda oldukları bile iddia edilebilir, buna da şaşırmam şahsen. devletin bugüne kadarki onlara yönelik tutumu ise, hiç de zorlanmadan, "o kadar da olmaz" şeklinde algılanabilir, zira yine türbanlıların temsil ettiği kesimin radikal olanlarının, ateist olduğunuzu söylediğiniz anda sizi kıtır kıtır kesebilecek bir grubu olduğunu da biliyoruz.

    eğer türbanlılar diye bir kesim varsa ve onların kapanma özgürlüğünü savunduysak ve savunacaksak, onların diğer özgürlükleri savunacaklarına dair bir veriye ihtiyacımız var; zira buradan hiç öyle görünmüyor. özgür bir insan, çevresinde ne olursa olsun özgür kalmayı başarır ve verdiği mücadele ile yaşam tarzını koruma direnciyle özgür kalır, ama, o kadar çok ama var ki. benim çocuğumu inandığım, bildiğim doğrultusunda eğitmeme izin vermemeyi düşünen bir devlet yapısını daha da beter bir hale getirmelerinden korkuyorum; bugüne kadar gördüklerim sonucu buna inandım.

    evet, ben korkuyorum. çünkü bu toplumda sevgilisiyle sokakta öpüştüğü için dayak yiyen insan gördüm ama türbanlı olduğu için herhangi bir kötü bakışa bile maruz kalan insan görmedim, çünkü saçlarımdan dolayı tacize maruz kaldım ve şiddetle karşılaştım, oruç tutmadığı için, eşcinsel olduğu için öldürülen arkadaşlarım oldu geçmişte. bu ülkede kendine müslüman diyen, dinsel ve töresel faktörlerle gayet barışık yaşayan ve bu yaklaşımı siyasi söylem olarak dile getirenlerin içinden bir kesim, benim sevgilime, mini etek filan giyerken değil, sadece daha batılı göründüğü için tacizde bulunabildi. herhangi bir büyükşehirde yaşanan sıradan olaylardı bunlar. sevgilimle aynı evde evlenmeden oturmuyorum, çünkü onun ailesinin dini ya da geleneksel görüşlerine saygı duyuyorum, "toplum ne der" sıkıntısı yaşamasını istemiyorum. ama türbanlı kardeşlerimiz bunları yaşamıyorlar, yaşamayacaklar, çünkü onlar tek ahlak biçiminin kendilerininki olduğuna inanıp, benim üzerimde kurulan bu baskıyı haklı buluyorlar; bende bugüne kadar bıraktıkları izlenim maalesef bu oldu.

    ama işte, şahsen benim başlıca mücadele alanım olan militarizmle ilişkilendiriliyor ya bugün geldiğimiz konum. ordunun darbe tehdidi söz konusuymuş. evet bunun da haklılık payı elbette vardır bilemem. ama ordunun darbe yapması tehdidinin, benim bizzat bu kesimlerden gördüğüm baskıyı, dincilerin dindarlar üzerindeki manipülasyonunu, toplumun gitgide daha özgürlüksüzleşmesini eleştirmeme engel olması da içime dokunuyor. peki türbanlıların da içinde bulunduğu kesim antimilitarist mi; belgesi nerede, nereden çıktı ulan bu?

    ey türbanlı kardeşim, senin türban takma hakkını sonuna kadar savunuyorum, ama ey türbanlı kardeşim, senin sırf kadın olduğun için saçlarını örtmeni de anlamıyorum anlamayacağım, ama ey türbanlı kardeşim senin bu ülkeyi bir manastıra dönüştürmene de tam boy karşıyım, istiyorsan git kendine manastır kur, ama ortak yaşama düzeneğimizin manastır olmasını isteme; ama ey ordu dur iki dakika tartışalım, sen nereden çıktın şimdi? bize ya faşizm, ya şeriat mı diyorsunuz yani.

    ben hiç lahasümüt filan olmadım ey türbanlı, türbansız, dinci, milliyetçi her ne isen kardeşim. benim çocukluğumdan beri bayram namazına gitmeyene kötü gözle bakarlar. inanmıyorum diye birçok yerde baskı gördüm, görmeye de devam edeceğimi biliyorum. gitmedim, gitmeyeceğim, inanmıyorum. sen istediğine inanırsın elbette, gücüm baskım vs olmadı ve olmayacak. herkes istediğine inanır, onunla yaşar. ama şunu bilesin ki, allah diye bir şey yok ve özgürlük de böyle bir şey değil. özgür olmak bambaşka bir hissiyat, umarım hissedersin bir gün.
  • bu ülkede diğerlerine verilmeyen özgürlük nedeniyle suçlanmaması gereken kıza yazılacak mektuptur. birine sana verilecek özgürlüğü vermek için önce diğer ihtiyacı olanlara yardım etmelisin demek mi gerekir? özgürlüğe ihtiyacı olmayan insanın bu konuda bir sorumluluğu yok mudur? senin laik arkadaşların ne kadar çabaladı ki alevisi, kürdü, ermenisi için? onlar türban takmadıkları için mi bu konuda çaba sarfetmeleri gerekmiyor? elbette türbanlı insan bugün bu tür özgürlük arayan kesimler kıyaslamasında nispeten şanslı gözükecektir ama bu özgürlüğünü elde ederken bak senin karnını doyurcam ama afrika'da aç insanlar var niye onlar hakkında bir şey yapmıyosun senin amına koyim demek gibi bir şeydir. zeval altında olan diğer zeval altında olardan sorumlu mudur? evet sorumludur ama zeval altında olduğu için değil, insan olduğu için. yani bu türbandan bağımsız incelenmesi gereken bu konudur.

    gönül ister bütün özgürlüğe ihtiyacı olan kesimler hakettiklerine kavuşabilsin.
  • etiketlenmiş kıza yazılmış mektuptur.
    aslında işin ilginç yanı insanların sürekli diğer insanları etiketlemek istemesidir.
    mesela bir yazar görürsün, iki yazısını okursun "tamam bu faşist" ya da "dinci bu" ya da "tamam bu dinsiz imansız" diye yaftayı yapıştırırsın hemen. açıkçası insanları toptan etiketlemek yerine, insanları 'birey' bazında değerlendirmek ya da eylemlerini etiketlemek yerine her eylemini ayrı değerlendirmek gerekir.

    şimdi neden etiketleme hadisesinin üzerinde bu kadar durduk biliyor musunuz? bu etiketleme hadisesini sadece bireyler değil devlet de yapıyorsa eğer işte o ülkede insan haklarının daraltıldığı ve ayrımcılık yapıldığı görülür. şöyle ki eğer siz "insan" temelinde bireyleri ayıramayıp "kürtler, aleviler, türbanlılar, faşitler, komunistler, cumhuriyetçiler, ateistler" gibi 'etiket' düzeyinde muamelede bulunursanız yapacağınız tüm eylemler ayrımcılığa girer. mesela tüm kürtleri "bir kişi gibi" değerlendiremezsiniz ya da tüm türbanlıları. herkese eşit kuralları koyarsınız ve bu kurallara uymayan bireyleri yargılarsınız.
    eğer bölücü veya terör amaçlı faaliyetlerde bulunan insanlar var ise bunların etiketine bakmadan yargılamanız gerekir. eğer bir insan 'allah'u ekber diyerek birisinin kafasına elindeki satırı indiriyorsa bu birey "cinayet işleyen bir insandır. fazlası değil. eğer dinci diye etiketlenen bir örgüt mensubu ise 'terör örgütü mensubudur' fazlası değil. eğer bir insan başını kapatıyorsa bu insan başını kapatıyordur. eğer kamu düzenini bozacak eylemlerde bulunuyorsa o zaman 'kamu düzenini bozan bir insandır'.
    demogojiye açık bir mevzu. ama son olarak şunu söyleyebilirim. "devlet düzenini şeriat düzeni şeklinde değiştirmeye çalışanlara açık mektup" olarak düşünmek yerine "türbanlı kıza açık mektup" ayrımcılığın daniskasıdır. çünkü ben devlet düzeninin şeriat olarak değiştirilmesine veya ülkenin bölünmesine karşıyım. aynı şekilde milletimizin bir bölümünün (bu hangi bölüm olursa olsun) ayrımcılığa tabi tutulmasına da karşıyım.
    ve bırakın şu etiketlemeyi de fikirleri tartışın.
  • merhaba,

    mektubu tekil şahısa hitaben yazıyorum, yazıda geçen çoğul şahıs kullanımı nezaket icabıdır.

    sizin gibi giyinen insanları sık sık görüyorum. lakin çevremde sizinle aynı giyim tarzını paylaşan pek fazla arkadaşım olmadığı için aklımdaki bir soruyu bu mektup aracılığıyla sormak isterim. cevaplayabilirseniz sevinirim,

    sizin gibi giyindiği için üniversiteye giremeyen bir sürü genç kız oldu yakın geçmişte. kısacası, başlarındaki örtüden vazgeçmektense türkiye gibi üniversite hakkının zor edinildiği bir ülkede üniversite eğitiminden vazgeçti bir sürü kişi. demek ki, saçınızın görünmeyişi sizin için çok kıymetli. sorum şu inancınız üniversiteden bile vazgeçirecek katılıkta ise, din emirleri ile toplumsal yaşamın çeliştiği konularda dinin emirlerini mi yeğleyeceksiniz?

    kazanılmış bir eğitim hakkından feragat etmenizi öğütleyen inancınız, hiç bir hukuksal yaptırımı, bağlayıcılığı olmayan manevi bir söylemle (bkz: hipokrat yemini) çelişirse mesela yine de bir erkeğin (bkz: namahrem) tedavisini üstlenir misiniz? yoksa bundan kaçınır mısınız? nereye kadar esner inancınız?

    mesela bir şirkette özel güvenlik olsanız (malum devlet kurumları sizin giyim tarzınızdakileri istihdam etmiyor), şüpheli bir şahısın peşinden koşup, gerekirse üzerine kapanır mısınız yapacağınız hareketin örtünüzü açması, erkek bir bedenin istemediğiniz noktalarına dokunmak pahasına?

    aklıma gelen soru bu basitlikte. merakımı giderirseniz sevinirim,

    teşekkür eder,
    iyi günler dilerim,
  • selamın hello bacım,

    artık özgürce üniversiteye gidebileceğini öğrendim, çok sevindim. saçının tek telini bile göstermeme özgürlüğüne kavuşman müthiş bir duygu olmalı. inanıyorum ki bu özgürlüğün üniversiteyle sınırlı kalmayacaktır. eğer doktor olursan erkek hastalara bakmama, öğretmen olursan erkek öğrencilere öğretmeme, hakim olursan erkek suçluları yargılamama özgürlükleri, nikah düşenlerle aynı ortamlarda bulunmama özgürlüğü, seni rahatsız edecek her türlü görüntüyü görmek istememe özgürlüğü... bu kadarı fazla deme sakın, özgürlükler o kadar sınırsız ki, istememek imkansız. senin hayal edemeyeceklerini bile isteyecekler olacaktır, emin ol. yüzde 99,9999999999999999'u müslüman olan bir ülke burası, boru değil.

    sen bir çarpışma kazandın, 'henüz' savaşı değil. aynı inançla devam edersen savaşı da kazanacağını eminim. ama sana bu en önemli ve biricik özgürlüğünü kazandırmak için çarpışan erkeklerinin de kıymetini de bil. unutma, onlar olmadan asla tek başına kazanamazsın.

    öptüm, by.....
  • son derece gereksiz bir mektuptur. öyleki buz mavisi kot giyenler, iç çamaşırı giymeyenler, gözünün üzerinde kaşı olanlar, kafatasının içinde beyin organı bulunanlara yazılabilecek bir mektup ne kadar gereksizse bu da o kadar gereksizdir. (bkz: benden söylemesi)
  • selam türbanlı;

    derdin gerçekten özgürlük mü yoksa sadece kendi dinsel gerekliliğini uygulamak mı? bu soru nereden mi aklıma düştü? şöyle bir şey var da: (bkz: ozgurluk icin degil dini emir diye mucadele vermek)

    hürmetlerimle.
hesabın var mı? giriş yap