*

  • akp ordu milletvekili ihsan şener'in tbmm insan hakları komisyonu’nda egedeki şehitler ve şehitliklerle ilgili cümlesidir. haberin ayrıntıları ve haberi yazan muhabirin yorumları buradan okunabilir.
  • habere göre kanıt diye yunan tarihinde ege savaşı olmayışını göstermesi takdire şayandır.

    tebrikler.

    -oturduğum sandalyenin varolmadığını kanıtlayın.
    +hangi sandalye?
    -bravo, otur 100

    -kurtuluş savaşının olmadığını kanıtlayın
    +hangi kurtuluş savaşı?
    -beyninizi getirmeyi unutmayın demedim mi arkadaşlar!

    birçok şey yazmak istiyorum ama sadece şunu yazıp geçeceğim:

    bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
    düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
    (bkz: mehmet akif ersoy)
  • ulkemizde yaşayan ve laftan anlaması mumkun olmayan sabit fikirli arkadaşları ortaya çıkaran bir haberdir. bu arkadaşlara kısaca ve kibarca vatan haini denir. bunlar koskoca meydan muharebesine ve pek çok tali muharebeye çete savaşı diyerek bunları küçültebileceğini zanneder.

    bunlardan bazıları bir şekilde meclise de kapağı atmış olabilir. bunlara da kısaca ve kibarca dahili bedhah denir. sözkonusu meclisin dost meclisi olduğunu belirterek praetorlara selam ederim.

    bu vesileyle başbakanımız efendimizin geçirmiş olduğu appropriate place ameliyatını başarıyla atlatıp tekrar acı çekmeksizin koltuğuna oturabileceği günü iple çekiyorum.
  • evrim diye bir şey yoktur diyen biyoloji profesörünün olduğu memleketin inkılap tarihi doktorudur. maşallah, ülkemizin akademik sistemi, taşra üniversitelerindeki badem bıyıklıların egemenliği altında coştukça coşuyor, insana neşe saçıyor.
  • (bkz: bunlar babadan oğula nesil herhalde)

    sen yunan tarih kitaplarını ciddiye alıp kafanda öyle bağlantılar kurarsan, senin yapacağın milletvekilliği de olsa olsa fetonun kitaplarından kurduğun bağlantılar ve ideallerle olur dedirten açıklamadır.

    adam zaten bozguna uğramış, kitaplarında "-izmirde bizi nasıl kazığa oturttular?!? bayrağımızı kıçımıza sokup, bizi nasıl bağırttılar, arkamıza bakmadan koşarak kaçtık, heea!?!" diye destansı şekilde yazmasını mı bekliyorsun?!
  • 9000'den fazla şehit verilmiş ve kuvayi milliye çetelerindeki kayıpları da eklersen ve işgal altındaki şehirlerde öldürülen insanları da eklersen doğru olmadığı belli olan beyanat.

    gediz muharebesi- 181 şehit, 135 yaralı
    1. inönü- 95 şehit, 183 yaralı
    2. inönü- 1499 şehit, 2470 yaralı
    kütahya-eskişehir muharebesi- 1522 şehit, 4714 yaralı
    sakarya muharebesi- 3282 şehit, 13618 yaralı
    büyük taarruz- 2542 şehit, 9977 yaralı.
  • yılmaz özdil'in yerinde ve bir o kadar da dramatik cevabıyla hak ettiği tokadı yemiş palavra...

    """"
    punta’da bayram vardı.

    yunan ordusu pasaport’tan karaya çıkmış, izmir metropoliti hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
    *
    aniden… uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. bastı tetiğe, trak trak trak! efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. panik… baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına… hasan tahsin’di o çılgın türk. henüz 30’unda.
    *
    hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ… teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, anadolu’ya geçiyoruz. böyle başladı macera.
    *
    ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… takvimler 30 ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine yüzbaşı kanellopulos, “türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
    *
    onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında… çıktı bi kayanın üstüne mustafa kemal, haykırdı karanlığa, “eyy hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
    *
    kudurmuştu ali kemal… büyük gazeteci! kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir…”
    *
    o “mahluk”lardan biriydi izmirli süvari teğmen yıldırım… 18 yaşında. vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan küçükköy istasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
    *
    yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar yunan askeri girdi, savunmasız kuzuluk köyü’ne… gözleri fatma’ya takıldı, 15’inde… “taze incir gibi” dediler, sırıtarak… kaçtı fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. omuzladılar. açılmadı. yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. çaktılar kibriti. alev alev. çıkmadı kardeşim. çıkmadı fatma.
    *
    teğmen şevket, uşak’tan geçiyordu o sırada… sakarya’da şehit olan yüzbaşı basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “basrim nerde?” diye sordu. içi çekildi şevket’in, boğazı düğümlendi… “arkadan geliyor ana” dedi. söyleyemedi gerçeği… ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
    *
    “bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar… allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, albay “deli” halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. işgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
    *
    “deli”ren biri daha vardı… istanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı general charpy, öfkeden deliye dönmüştü. yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın izmir’e girerler” dedi. inanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen fahrettin altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
    *
    kaçıyordu yunan.
    ecel peşinde.

    ve, 9 eylül. hava mis. izmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. sonradan adı kahramanlar olan semte geldiler. ödenecek “bedel” vardı daha... ikinci tümen dördüncü alay’dan konyalı mehmet, akşehirli hakkı, avanoslu ahmet, düştüler oracıkta. bugün, anıtları var orada. “vatan ve namus” yazıyor altında.
    *
    izmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, izmirli soyadını alan, yüzbaşı şeref’e nasip oldu. bismillah ilk iş, koştu şeref, hasan tahsin’in düştüğü yere, hükümet konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı... asteğmen besim, kadifekale’ye varmıştı bile.
    *
    minarelerden ezan sesi yükselirken, belkahve’deydi, mustafa kemal, seyrediyordu.
    *
    işgal edildiği gün, bir ulusun kurtuluş savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun kurtuluş savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, izmir’i... seyrediyordu.
    *
    ağır ağır karardı hava. kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul... nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram ege kokan bağevine... etrafında, celal bayar’ın “galip hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler... yorgundu. yemek getirdiler. yemedi. cıgara çıkardı. kahve istedi. “biliyor musun ismet” dedi... “bir rüya görmüş gibiyim.”
    *
    karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya... sona ermişti.
    *
    taa ki... akp’nin ilahiyatçı mebusu ihsan şener, tbmm çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “yunanlıların türklerle savaşı yok. bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
    *
    yasu vre!""""""
  • istanbul hukumeti"nin 2011 yilinda hala faaliyette oldugunu gosteren aciklama.
  • bir milletvekili beyanı.

    kapak gibi cevap bizzat dönemin yunan ordusu başkomutanı trikupis'ten geliyor. uzağa gitmeye gerek yok.

    "akşam’ın röportaj yazarı hıfzı topuz 1952 yılının mart ayında istanbul valisi ve belediye başkanı ord. prof. fahrettin kerim gökay’la birlikte atina’ya gider. gökay’ın görevi de türk - yunan ilişkilerinin düzeltilmesi için ortam hazırlamaktır. atina büyükelçimiz ruşen eşref ünaydın’ın düzenlediği kokteyle parti liderleri, bakanlar, gazeteciler katılır. topuz bir ara yaşlı bir kişiyle tanışıp, isminin de general trikupis olduğunu öğrenince çığlık atar.

    - yoksa siz istiklal savaşı’nda esir düşen yunan orduları başkomutanı general trikupis misiniz?

    yaşlı adam evet cevabını verdikten sonra topuz ertesi sabah erkenden emekli başkomutanın evine gider.

    - generalim, ankara’nın kapılarına kadar geldikten sonra savaşı nasıl kaybettiniz? atatürk’e kılıcınızı siz mi verdiniz?

    general derin bir iç geçirdikten sonra anlatmaya başlar.

    - bizim menfaatimiz balkanlar’da, makedonya’da, adalar’da olabilir ama anadolu’dan bize ne? ne diye bizi oralara gönderdiler. artık itiraf etmekten çekinmiyorum, bizim anadolu savaşında bir menfaatimiz yoktu. yabancı devletlere alet olduk. anadolu, muazzam hata idi.

    o günlerin acısını tekrar yaşayan trikupis sözlerini sürdürürken gazeteci de yakaladığı haberin heyecanıyla adeta sarhoş olmaya başlar.

    - savaşın kötüye gittiğini gören yaverim bir ara yanıma gelip, “kılıçlarımızı yok edelim" dedi. ben de kılıcımı yaverime verdim, o kırdı. kurtuluş ümidi kalmayınca teslim oldum. türk karargahına götürüldüğüm zaman garp cephesi komutanı ismet inönü beni karşıladı. inönü’yle birlikte başkomutanlığa gittiğimiz zaman mustafa kemal, “generalim üzülme. napolyon da savaş kaybedip, tutsak olmuştu. lütfen kendinizi burada tutsak saymayın. konuğumuzsunuz. yakında her şey düzelecek" dedi. atatürk’ün bu ince ve nazik davranışından sonra çok rahatladım.

    yunanistan başbakanı venizelos’la ayrı ayrı cephelerde türk - yunan dostluğunun temellerini atan trikupis, uzun söyleşinin sonunda topuz’a, istiklal savaşı’ndaki yenilgisini anlatan rumca bir kitabını imzalayıp verir. bu müthiş röportaj 1952’nin nisan ayında akşam’da yayınlandıktan sonra topuz’un gazetecilikteki itibarı iyiden iyiye artar.

    dokuz yıl sonra demokrat parti’nin yayın organı zafer gazetesi, inönü’nün general trikupis’i ne esir ettiğini, ne de yüzünü gördüğünü yazar. chp’yi tutan dünya gazetesi ise hıfzı topuz’un yıllar önce yaptığı ropörtaja dayanarak şu başlığı atar:
    “trikupis iktidarı tekzip ediyor: beni teslim alan inönü’dür."

    (bkz: http://www.milliyet.com.tr/…/07/25/yasam/yas02.html)
hesabın var mı? giriş yap